Deprem felaketlerinden sonra on binlerce insanımızı enkaz altında kaybettik. Ancak bu kadar vatandaşı kaybetmemizin sebebi deprem değil bugüne kadar deprem ülkesinde depreme karşı yapılmayan hazırlıkların kendisi olarak nitelendirildi.
Adıyaman’da, yaşanan depremden sonra eşi, oğlu ve annesi enkaz altında kalan, günlerce yardım bekleyen ancak bir türlü gelmeyen ve sonucunda hepsini kaybeden Murat Uluçay bugüne kadar yaşanan her şeye haklı isyanını dile getirdi. Uluçay;
‘’ENKAZIN ALTINDAN SESLER GELİYORDU’’
‘’Ben Murat Uluçay. Adıyaman depremiyle ilgili yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekleri bilmenizi istiyorum. Depremin yaşandığı sabah biz annemlerdeydik. İki blok büyük bir sarsıntıyla yerle bir oldu. Oturma odasının duvarının kırılmasının etkisiyle ben dışarıya fırladım. İlk dakikalarda kurtulan tek kişi benim. Bundan sonraki süreçte bütün ailem, komşularım o iki bloktaki enkazın altında kaldı. Sabah aydınlanırken enkazın altından sesler geliyordu.’’
‘’VALİ EFENDİ SIRITARAK HİÇBİR ŞEY SÖYLEMEDEN SAVUŞTURDU’’
‘’İlk 3 gün ne AFAD’dan bir yetkili ne Kızılay’dan bir yetkili ne de devletten bir yetkili o enkazın başına gelmedi. Ne yapacağımızı bilmeden sağa sola koşuştururken gideceğimiz yer valilik oldu. Vali efendinin yanına gittiğimizde sırıtarak hiçbir şey söylemeden bizi oradan savuşturdu. Enkazın başında 3 gün bekledik. Gelen olmadı. Dördüncü gün Meksika’dan grup geldi, İran’dan grup geldi, İsrail’den grup geldi.’’
‘’HAŞMETLİ İMPARATORLARIN SÖYLEMLERİ İLE ŞEKİLLENEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEN KİMSE GELMEDİ’’
‘’Haşmetli imparatorların söylemleri ile şekillenen Türkiye Cumhuriyeti’nden kimse gelmedi. Biz dünyanın en büyük ülkesiyiz diyen sayın reisim bizi unutmuştu. Ne elektrik vardı ne cep telefonu çekiyordu. Ne yemek vardı, ne su vardı, ne hastane vardı. İnsanlar kaderlerine terk edildi. Eşim, annem, oğlum enkaz altındaydı. Eşim, otopsisinde 5. gün vefat etmiş, haykıra haykıra ölmüş. Bağıra bağıra ölmüş. Ellerinde avuçlarında dolu dolu saçlarını yolmasından oluşan saç parçaları vardı. Bunların hepsi canlıydı. Annemi kaybettim, oğlumu kaybettim, eşimi kaybettim. Ağır yaralı olarak günlerce hastanelerde kaldım.’’
‘’TEHDİTTEN BAŞKA BİR ŞEY BİLMİYORSUNUZ’’
‘’Yahu sen devletsin devlet. Hani senin şefkatin? Hani senin merhametin? Tehditten başka bir şey bilmiyorsunuz. Maraş’ta o bakanların gülüşlerini kabul etmiyorum. Ben o gülüşleri sırtıma saplanan bıçak olarak algılıyorum. Vali’nin gülüşlerini kabul etmiyorum. Meksika’daki adam 3.gün geliyor da sen nasıl gelemiyorsun? O enkazın altında binlerce insan öldü. Kim ne derse hemen gözaltıyla tehdit ediyorsun. Yahu sizin hiç mi suçunuz yok? Bu binaları ben mi yaptım. Belediye başkanı ben miydim? 9 defa imar yasası değiştirdiniz. Rant için. Yok Beşiktaş’ı suçluyorsunuz, yok Fenerbahçe’yi suçluyorsunuz. O binaları yapan müteahhitleri sağlam yapmaları için gerekeni yapsaydınız. Ama rüşvet çarkı oluşturmuşsunuz. En baştan en sona kadar her şey rüşvetle dönüyor. Seçilmiş, önünü göremeyen milletvekilleri, yazıklar olsun hepinize. Yazıklar olsun!’’ dedi.
Yeniçağ