Home
09 Aralık 2022 ( 14 izlenme )
Reklamlar

Cinsel istismar skandalıyla gündeme gelen İsmailağa'ya ilişkin çarpıcı detaylar


Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, cinsel istismar skandalıyla gündeme gelen İsmailağa Cemaati'ne yönelik 2007 yılında benzer bir olaya ilişkin yürüttüğü soruşturmanın ışığında cemaate ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Cihaner, 'Soruşturmam sırasında biz şunu görmüştük: İsmailağa Cemaati Türkiye'yi 16 ayrı bölgeye ayırmış ve her ilin, her ilçenin ayrı sorumlusu var. Orada bulunan kurslara atamaları kendileri yapıyor, maaş ödüyorlar. Ve bunların hepsi devletin gözleri önünde oluyor' dedi.


İsmailağa Cemaati ile ilişkili Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in kızının çocukken bir tarikat üyesiyle "evlendirilip" yıllarca cinsel istismara maruz bırakılması skandalı, siyaset ile cemaatler arasında uzun yıllardır devam eden ilişki ağını da yeniden tartışmaya açtı.

Türkiye'de özellikle sağ partilerin 1950'li yılların ortalarından itibaren cemaatler ile yakın ilişki içinde olduğu ve iki tarafın da birbirinden karşılıklı şekilde farklı çıkarlar sağladığı biliniyor. AKP'nin iktidara gelmesinin ardından ise başta Fethullah Gülen Cemaati olmak üzere devlet kurumlarında kadrolaşan, ekonomik çıkar için şirketleşen cemaatlerin etki alanlarını daha da genişlettiği ve daha görünür oldukları yönünde eleştiriler bulunuyor.

CEMAATLER GERÇEKTE NE KADAR GÜÇLÜ?

Kamuoyu araştırma şirketi Metropoll tarafından Ağustos ayında yapılan ankete göre halkın yalnızca yüzde 4,3'ü Türkiye'de bir tarikat veya cemaatle bağlantısı olduğunu belirtiyor. Bağlı olanların en yüksek olduğu seçmen grubu Saadet Partisi, ikinci parti ise AKP.

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı iken İsmailağa Cemaati'ne yönelik yürüttüğü soruşturması kapatılan İlhan Cihaner, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede bu araştırmanın sayısal sonuçlarının doğru olabileceğini ifade etti. Eski CHP Milletvekili Cihaner, bununla birlikte cemaatlerin gücünün üye sayısından gelmediğini söyleyerek şunları söyledi:

Fethullahçı yapılanma da bir dönem Türkiye'nin ekonomisine, bürokrasisine, yargısına ve hatta ordusuna hakimdi. Ama baktığınız zaman belki Türkiye'nin yüzde ikisi ya da üçü bile değillerdi. Önemli olan bu cemaatlere açılan alanların kamuyu belirleyen, toplumu belirleyen alanlar olması. Örneğin Sağlık Bakanlığı'nı neredeyse anahtar teslim şekilde bir cemaate teslim ederseniz tabii ki çok daha güçlüymüş gibi gözükecektir.

Cihaner, cemaatlerin üyelerinin sayısal azlığının kamu ve bürokrasideki ağırlıklarının önüne geçmediğini, tam tersine birbirleriyle daha fazla dayanışma içerisinde olmalarına yol açtığını da vurgulayarak "Şu anda yargıda bile şu cemaat mi bu cemaat mi daha etkin tartışmalarını yapıyorsak, sayısal açıdan toplumda karşılıklarının olup olmalarından bağımsız olarak güçlü olduklarını söyleyebiliriz" dedi.

Siyasi partilerin "Böyle ya da şöyle dersek, acaba muhafazakarları kırar mıyız?" kaygılarının yerinde olmadığını ve sadece bireysel olarak ele alınıp kınamaların yetersiz kaldığını belirten Cihaner, "Bir daha hiçbir çocuğun bu tarz yapıların elinde hayatının mahvolmayacağı bir toplumsal düzeni tartışmamız lazım" ifadelerini kullandı.

SİYASETİN KORUMASIYLA MARJİNALLEŞME

ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. İhsan Dağı ise cemaatlerin görünürlüklerine paralel bir toplumsal zemine dayanmadıklarını ve hatta AKP'nin merkez sağ seçmeninin bile bu olanlara karşı olduğunu düşündüğünü belirterek şunları söyledi:

Cemaatler ve tarikatlar güçlerini abartıyor. Çünkü güçlerini abartarak aslında siyasetle pazarlık marjlarını arttırıyor ve daha bir güçlü konumda pazarlık yapıyorlar. Öte yandan bu yapılar birbirleriyle de rekabet halinde. Güçlerini abartarak rakip tarikatlara ve cemaatlere gözdağı da veriyorlar. 'Biz sizden güçlüyüz' algısı yaratıyorlar. Bu algı da diğerlerinden mürit devşirmeye yarıyor.

Bu dini yapılara siyaset tarafından sağlanan geniş alanın FETÖ’de olduğu gibi marjinalleşmelerine yol açtığını ifade eden akademisyen Dağı, cemaatlerin giderek "takiye yapmaya gerek görmeyen" yapılara dönüştüğünü belirtti.

Dağı, cemaatlerin siyasetle, özellikle de iktidar partisi kim ise onunla kurduğu ilişkilerin siyasi olarak korunmaları anlamına geldiğini vurgulayarak "Siyasi koruma ile ekonomik güç bir araya geldiğinde hem görünürlükleri hem de geçmiş dönemlere kıyasladığımızda cüretleri çok artıyor" dedi.

Bu noktada Cihaner, daha önce soruşturma yürüttüğü İsmailağa Cemaati'nin Türkiye'yi nasıl bölgelere ayırdığını şöyle aktardı:

Soruşturmam sırasında biz şunu görmüştük: İsmailağa Cemaati Türkiye'yi 16 ayrı bölgeye ayırmış ve her ilin, her ilçenin ayrı sorumlusu var. Orada bulunan kurslara atamaları kendileri yapıyor, maaş ödüyorlar. Ve bunların hepsi devletin gözleri önünde oluyor.

SİYASET CEMAATLERLE ARASINA MESAFE Mİ KOYMALI?

Cemaatleri "AKP'nin arka bahçesi" olarak niteleyen, AKP'nin bu kurumlarla iktidara geldiğini ve cemaatlerin de bundan güç aldığını söyleyen siyasetçi Fikri Sağlar, şöyle konuştu:

Belki bu son dönemde gördüğümüz fetvaları, şeyhlerin açıklamaları daha önce yapılıyordu. Ama muhtemelen bu kadar çok göz önüne çıkmıyorlardı, bu kadar rahat konuşamıyorlardı. Şimdi cesaret alıyorlar. O zaman toplumun genelinin ahlaki değerleri farklıydı. Şimdi de farklı ama artık azınlık olmalarına rağmen cesaretle bunları söyleyebiliyorlar. Çünkü 'biz iktidarız, biz güçlüyüz' diyorlar.

SİYASETİN CEMAATLERDEN ÇIKARI NE?

Dağı, cemaatlerin yaptıklarına sessiz kalınarak "yüksek oranda oy devşirme" imkânı olacağı varsayımının doğru olmadığını belirterek şunları söyledi:

Merkez sağ siyasetin tarikatlarla ilişkisinin iki temeli vardır. Birincisi tarikatları bir oy deposu olarak görürler. İkincisi ise tarikatlar bir nevi meşruiyet zeminidir. Tarikatlarla kurulan ilişkiler o partiye ve lidere muhafazakâr seçmen kitlesi nezdinde meşruiyet sağlar. Ama ben bu iki hikâyenin de sonuna gelindiğini düşünüyorum. Artık 2022'de tarikatlar ne güçlü bir oy deposu ne de Türkiye siyasetinde bir meşruiyet aracı. Tam tersine cemaatlerin bütün bu yaptıklarından dolayı siyasetin üzerinde artık yük olduğunu düşünüyorum.

CİHANER'İN SORUŞTURMASI NASIL KAPATILDI?

Seçimlerde AKP'yi destekleyen İsmailağa Cemaati'ne yönelik 2007 yılında dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner tarafından yürütülen soruşturma, iktidarın müdahalesiyle engellenmişti.

Cihaner, bugünkü olayın benzerini kendisinin o dönemde yürüttüğü soruşturmada da yaşadıklarını, mağdurun 16 yaşından küçük olduğunu ve evlendirildiğini anlatarak 2010'da kendisinin tutuklanmasıyla kapatılan soruşturmada yaşananları şöyle aktardı:

Mağdurlardan biri buna benzer bir süreç sonucu tartışmalı koşullarda evlendirilmişti. Soruşturmamızda mağdur olarak kimliğini gizleyerek beyanlarını almıştık. Ama maalesef soruşturma dosyası benim elimden tutuklanmam nedeniyle alındıktan sonra göstermelik bir davayla, üstelik de kimliğinin gizli tutulması gerekirken kimliği açık edilerek dosya kapatıldı.

Cihaner, bugünlerde tartışılan olayın başka örneklerinin benzer dernek ve vakıfların yurtlarında, kurslarında yaşanmakta olduğuna işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

Bunu teorik olarak söylemiyorum. Birçoğunda mahkemelerin verdiği kararlar var. Dolayısıyla burada aslında şunu tartışmamız lazım: bu kadar kolluk kuvveti, yargı mekanizması varken bunlar bu suçları işlemeye nasıl devam edebiliyorlar? Buna dair devlet, siyasi iktidar neden kalıcı bir çözüm aramıyor? Aslında bunun tartışılması lazım.

KRT

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

İstanbul’daki beş mahalle için kritik karar: Rant planını mahkeme durdurdu AKP’nin anketinde de Ekrem İmamoğlu önde! İşte aradaki fark AKP'li başkanın yaptığı tüm binalar çöktü işlem başlatılmadı İmam hatip gören kaçıyor!