Emperyalistlere karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nın ardından saltanat ve hilafeti kaldırarak çağdaş bir siyasal düzeni ülkeye kazandıran Cumhuriyet’in 101. Yılına girdik. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet kamucu, laik, çağdaş ve ilerici değerler üzerinden yükselmiş, halkı tebaa olarak gören hanedanlığın egemenliğine karşı çıkarak birer yurttaş haline getirmiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımış, toplumsal yaşamı dini esaslardan, hurafelerden ve hilafet boyunduruğundan kurtarmış, bilime, modern hukuka göre yeni bir toplumsal düzen inşa etmişti. Cumhuriyet ve Cumhuriyet fikrinin bu topraklara kazandırdığı değerleri saymakla bitmez.
Binlerce yıldır yok sayılan halkın yeniden var olmasını sağlayan Cumhuriyet, kuruluşundan bugüne sağ iktidarlar tarafından sürekli hedef alınarak geride kalan 101 yılda aşama aşama tasfiye edildi. Cumhuriyet’e vurulan ilk ciddi darbe, Demokrat Parti döneminde emperyalist savaş örgütü NATO’ya katılım sağlanması ve ülkenin bugüne dek ABD emperyalizminin maşası haline getirilmesi oldu. Türkiye’yi özellikle Soğuk Savaş döneminde ileri karakol olarak gören emperyalistler Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından, Komünizmle Mücadele Derneklerinin kurulmasına dek aktif rol aldı. Tam bağımsız Türkiye’yi savunan Türkiye solu askerifaşist darbelerin altında ezildi. 1980 Darbesi, ABD’de sevinç çığlıklarıyla karşılandı.
Darbenin hemen ardından alınan 24 Ocak kararlarıyla ülke ekonomisi, neoliberal düzene entegre edildi. Sermayeye sınırsız alan tanıyan sağ iktidarların ilk işi sendikalar yasaklamak, toplumsal muhalefetin başını ezmek oldu. Solun ve Cumhuriyet rejiminin karşına dikilen sağ iktidarlar, bağlı oldukları emperyalistlerin de desteğiyle siyasal İslamcı bir rejim kurmak adına kolları sıvadı. Bürokrasiden sosyal yaşama dek devletin ve ülkenin kılcal damarlarına dek sirayet eden karşı devrimci hareketin önü açıldı. Fethulllahçısından Süleymancısına, İsmailağacısından Menzilcisine kadar tarikat ve cemaatler beslendi, büyütüldü, maddi kaynaklarla semirtildi. Laiklik başta olmak üzere Cumhuriyet’in ilerici değerleri birer birer budandı. Kadını eve hapseden, eğitim müfredatını gericilikle kuşatan, bilimi devre dışı bırakan, sosyal hayatı bir grup azınlığın isteklerine göre kuşatan sağ iktidarların Cumhuriyet’le hesaplaşması bugün de AKP ile sürüyor.
101 yılda tüm sağ iktidarların parça parça kopardığı Cumhuriyet’in tabutuna son çiviyi çakan bugünkü AKP iktidarı ve Saray rejimi oldu. Son 22 yılda yeni bir rejim inşa eden Saray yönetimi, Cumhuriyet’in tüm değerlerine savaş açtı. Cumhuriyet’in kritik kurumları birer birer özelleştirildi. Başkanlık rejimiyle birlikte Meclis işlevsiz hale getirildi. Güçler ayrılığı ilkesi fiili olarak ortadan kalktı, yasama ve yargı, yürütmenin en tepesi yani ‘tek adam’ın kontrolüne geçti. Tüm yetkiyi üzerine alan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkeyi adeta uçuruma sürükledi. İktidar ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli ile birlikte bugünkü rejim inşa edilmiş oldu.
Ülkeyi her alanda krizlere boğan iktidar onca yıkıma rağmen yine de Cumhuriyet fikrini halkın bağrından koparmayı başaramadı. Cumhuriyet’e sahip çıkan milyonlar, rejimin kuşatmasına boyun eğmedi. Başta Gezi Direnişi olmak üzere, emekçiler, kadınlar, gençler, yaşam savunucuları kötülük rejimine karşı direnmekten vazgeçmedi. 101 yıl önce kurulan Cumhuriyet bugün fiili olarak yıkılmış olsa da Cumhuriyet fikrini milyonların beyninden söküp alamadılar. AKP ve sağ iktidarların yıkıp yok ettiği Cumhuriyet, bugün emekçilerin, kadınların, gençlerin ellerinde yeniden kurulmayı bekliyor.
∗∗∗
AKP dönemiyle birlikte Türkiye’de demokrasi ve insan hakları da çok büyük yara aldı. Uluslararası araştırmalarda Türkiye, otoriter ya da hibrit bir rejim olarak tanımlanır hale geldi. İnsan hakları sıralamasında her geçen gün gerileyen Türkiye, Zambiya, Rusya gibi ülkelerle aynı kategoriye geriledi. Economist Intelligence Unit’in (EIU) 2024 yılında güncellediği Dünya Demokrasi Endeksi Türkiye’de demokrasinin yok edildiğini gösterdi. Endekste, 24 ülke tam demokrasi, 50 ülke “kusurlu demokrasi”, 34 ülke “hibrit demokrasi” ve 59 ülke de “baskıcı rejim” kategorilerine girdi. Endekste, Türkiye’nin ise 167 ülke arasında 102’nci olarak “hibrit rejim kategorisi içinde alt sıralara yakın” olduğu belirtildi. 2023 raporuna göre geçen yıl 103’üncü sırada yer alan Türkiye, bir sıra yükselerek 4.33 puan ile sıralamada 102’nci oldu. Bu sıralama, AKP iktidarının geride kalan 22 yıl boyunca ülkeye verdiği zararı gözler önüne serdi.
Erdoğan ve Bahçeli ortaklığı ile varlığını sürdürebilen rejim, cumhuriyetin olanca ekonomi politikalarını da tasfiye ederek bugünlere geldi.
1970’lerin ortalarında Turgut Özal ile başlayan neoliberal politikalar, 24 Ocak kararları ile kendini resmileştirdi. Üretimin sınırlandırılması, sıcak paranın gelişip büyümesi, KİT’lerin satılması ve fabrikaların özelleştirilmesi gibi izlenen politikalarla Cumhuriyet’in üreten ekonomi modeli ortadan kaldırılmaya başlandı. Turgut Özal’dan Tansu Çiller’e Süleyman Demirel’e kadar sağ iktidarlar dönemlerinde palazlandırılan bu model AKP döneminde tarihin en büyük özelleştirmeleri ile vücut buldu. Başlatılan neoliberal dönüşüm süreci AKP’nin baskıcı ve otoriter devlet yapısının İslamcı muhafazakar modeli içerisinde geliştirildi. Buna göre 22 yıllık Erdoğan iktidarı, Cumhuriyet’in tüm ekonomik birikimlerini neoliberal politikalar çerçevesinde tasfiye etti. Fabrikalar, tesisler, araziler, oteller, limanlar, enerji üretim ve dağıtım şirketleri başta olmak üzere kamunun olanca kaynakları bir bir satıldı. Rejim yıllar içerisinde uyguladığı bu politikalarla dışa bağımlı bir ekonomi modelini kalıcılaştırırken toplumun payına yoksulluk, işsizlik, kayıtdışı çalışma, göçmen krizi, yolsuzluklar düştü. Ülkede açlık ve yoksulluk sınırının dahi altında kalan ücretler, güvencesiz çalışma koşulları derin emek sömürüsü hâkim kılındı. Gençler, kadınlar, emekliler, işçiler başta olmak üzere toplumun neredeyse bütün kesimleri ekonomik krizin pençesinde.
AKP’nin iktidara geldiği yıllardan itibaren ise eğitimde özelleştirmeler artarken eğitim sistemi tarikat ve cemaatlerin eline bırakıldı. 4+4+4 yasasıyla birlikte bilimsel ve laik eğitimin terk edildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ söylemleri de liselerde imam hatipleşmeyi artırırken üniversitelerde birbiri ardına ilahiyat fakülteleri açıldı.
Akademinin ilerici unsurları da AKP iktidarı döneminde tasfiye edildi. Bir taraftan KHK’ler ile iktidarın kendisine muhalif olarak gördüğü akademisyenler görevlerinden atılırken diğer taraftan üniversitelerin demokratik yapısına müdahale edildi, öğrenciler demokratik hak taleplerinde karşılarında Özel Güvenlik Birimleri ve polis müdahaleleri ile karşılaştı. Piyasacı bir anlayışın hâkim kılındığı eğitim sisteminde özel okul sayıları arttı. ‘Her ilimizde üniversiteler bizim dönemimizde açıldı’ diyen Erdoğan’ın uyguladığı politikalar okulları tarikat ve cemaatlerin ağına bıraktı. TÜGVA, İHH, AGD gibi gerici dernekler okulların yanında öğrenci yurtlarını, kültür merkezlerini ele geçirdi.
Eğitim Bakanı Yusuf Tekin karma eğitimi bile tartışmaya açtı. Son dönemde de dindar nesil projesinin bir ayağı olarak tanımlanan ÇEDES Projesi ile öğrenciler adeta Diyanet’e teslim edildi. Projeyle beraber okullara ‘imam’ görevlendirilmesinin önü açıldı. Gerici Maarif Modeli ile eğitim sisteminden bilimsel ve laik unsurlar neredeyse tamamen tasfiye edildi.
Cumhuriyet tasfiye edilirken kurulan tek adam rejiminin en çok zarar verdiği alanlardan biri yargı oldu. Cumhurbaşkanına hakaret davaları zirve yaptı. Yine ifade özgürlüğü önünde en büyük engellerden olan TCK’nin 216’ncı maddesinden açılan soruşturmalarda da devasa artış yaşandı. Dünya Adalet Projesi tarafından 2008’den beri yayımlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde de Türkiye geriledi. 2016’da 99’uncu olan Türkiye, 2022’de 116’ncı sırada yer aldı. 2023 yılı raporuna göre Türkiye Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada, Rusya’nın da gerisinde.
İktidar, dış politikadaki başarısızlıkların ardından keskin manevralar yaptı. 2019’da yenilenen İBB seçimi öncesi “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz Binali mi?” ifadelerini kullanan Erdoğan, darbeci ilan ettiği Sisi’yı kırmızı halıda karşıladı. Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Suudi Arabistan’a tepki gösteren Erdoğan, “Bizden alamazlar” dediği Kaşıkçı davasını Suudi Arabistan’a teslim etti. Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olmakla itham ettiği Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yakınlaşmaya gidildi. BAE Veliaht Prensi, Saray’da “turkuaz halıda” karşılandı, onuruna yemek verildi.
AKP iktidarının en büyük saldırılarından biri kadınlara yönelik oldu. Kadın cinayetleri de bu dönemde adeta zirve yaptı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2023’de 315 kadın erkekler tarafından katledildi. Yine kadın haklarını ve yaşamını korumayı taahhüt eden İstanbul Sözleşmesi’nden Erdoğan’ın tek bir imzasıyla çıkıldı. Son olarak ise 6284 Sayılı Yasa pazarlık konusu yapıldı. Cumhur İttifakı tamamen kadın düşmanı bir ittifak haline geldi. AKP içinden 6284 Sayılı Yasa’yı savunanlar dahi hedef haline getirildi.
Son dönem dikkat çeken konulardan birisi Sedat Peker’in ifşaları oldu. Bu ifşalar ülkenin adeta bir suç cennetine dönüştüğünü ortaya koydu. AKP iktidarı döneminde Türkiye’de hiç olmadığı kadar kara para, uyuşturucu, offshore, mafya, rant, kirli ticaret ilişkilerinin ortaya saçıldı. Uluslararası çeteler ülkeyi çatışma alanı haline getirdi. BM Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu’nun son açıkladığı uluslararası narkotik raporunda ise Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığında geçiş noktası konumunun giderek arttığını bildirdi. Raporda, Türkiye ve Balkan ülkelerinin eroin kaçakçılığının en önemli rotası haline geldiği vurgulandı.
6 Şubat’ta merkez üssü Maraş olan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremler 11 ili vurdu. 50 binden fazla yurttaş hayatını kaybetti. Deprem karşısında iktidar sınıfta kaldı. Havaalanı ve yollar çöktü, bölgeye yönelik arama kurtarma faaliyetleri gecikti. Günlerce yardım gitmeyen bölge halkı ‘hükümet nerede?’ diye isyan etti. Nüfusun çok büyük kesiminin göç etmek zorunda kaldığı özellikle Hatay’da büyük yıkım yaşandı. Askeriye yardım için çok geç görevlendirildi. Talimatsız tek bir adım atılmayan sistem nedeniyle birçok konuda geç kalındı. Kızılay ve AFAD gibi köklü kurumların içi boşaltıldı.
∗∗∗
Öncelikle Cumhuriyet’in özü itibarıyla tartışmalar ülkemizde çeşitli liberal saldırılar etrafında yanlış temellendirildi. 1990’lardaki liberal hâkimiyet sosyalist sol içerisinde de ideolojik hat kayıplarına yol açarken salt bir şekilde kurucu değerleri savunanlar AKP iktidarını bir geçiş süreci, ara dönem gibi algıladı. 22 yılına ulaşmış bir iktidarın yıllar içerisinde gerçekleştirdiği cumhuriyetin ilerici değerler tasfiyesi, seçimle gidecek bir AKP söylemi üzerinden çeşitli eşiklerde es geçildi. Ancak bu yıllar içerisinde İslamcı neoliberal iktidar, kamucu iktisadi politikaları ve laiklik gibi değerleri de neredeyse tamamen tasfiye etmeyi başardı. Hatta bununla da kalmadı toplumun içerisinde palazlandırılan tarikat ve cemaatler aracılığı ile de gerici bir dönüşüm gerçekleştirilmeye başlandı.
Bu anlamda yıkıcı ve kurucu bir parti olarak karşımıza çıkan AKP, 2010 referandumu ve 2017 referandumları aracılığıyla da Cumhuriyeti tamamen ortadan kaldırarak meşruti monarşi diyebileceğimiz bugünkü rejimi inşaa edebildi. Yasama ve yürütmedeki radikal değişikler rejimin kalıcılaştırılması için bir hamle olarak hayata geçirildi.
Dolayısıyla bugün böyle bir rejim karşısında kaçınılmaz olan şey; eşitlik ve özgürlük mücadelesi çerçevesinde yürütülecek bir rejim tartışması yürütebilmek. Çünkü bugün ülkedeki eşitlik ve özgürlük mücadelesi var olan siyasal İslamcı rejime karşı olan mücadeleyle birleşmiş bir duruma geldi. Çok açıktır ki yalnızca seçimler üzerinden iktidar değişiklikleriyle yürütülecek her bir politika bugün bu rejimin kalıcılaştırılması anlamından başka bir yere çıkmayacaktır. Bu anlamda salt bir iktidar değişikliği ve Cumhurbaşkanının kim olacağı tartışması da kimin gelip gideceğinden bağımsız mevcut rejimin kalıcılaştırılmasının yolunu açacaktır. Bugünün ihtiyacı sırtını cumhuriyetin kazanımlarına yaslayan ancak onu da aşan yeni bir Cumhuriyet inşaası olarak karşımıza çıkıyor. Demokratik, özgür, bağımsız bir ülke mücadelesi de bu anlamda yeni bir rejim inşaasını beraberinde getiriyor. O sebeple cumhuriyetin kazanımlarını koruyan, iktisadi, sosyolojik, siyasal, politikalar doğrultusunda AKP’nin yarattığı rejimle hesaplaşan hatta onun yanından yöresinden geçen kim varsa onu dışlayan yeni bir cumhuriyet inşası örgütlenmek zorundadır.
BirGün