İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aylık olarak yayımladığı İstanbul Bülteni dergisinin son sayısında Cüneyt Arkın ile yapılan röportaj yer aldı. Arkın ile son röportajı İBB ekibinden Melek Günerli yaptı, son fotoğrafları da Cem Türkel geçti.
“DİLİMİN BİR PARÇASI RUMELİ HİSARI’NDA”
İstanbul anılarını anlatan Arkın’ın son röportajından renkli bölümler şöyle:
“Yüksekten atladım Rumeli Hisarı’nda, demir tutuyorlar tutunmam için… Tutamadım, çarptım dilimin parçası koptu, ısırmışım dilimi. Dilin bir parçası kaldı orada diyebilirim. Başka bir sahnede kulede asılı kaldık, bizi kuleye astılar ayaklarımızdan. Böyle devamlı kaldığım için kan beynime dolmuş. Bıraktılar, gitti, ben hiçbir yeri görmüyorum…”
“EVDEN ÇOK SURLARDA VAKİT GEÇİRDİM”
“Buraların her karışına basmışımdır. Rumeli’nin iki tane kapısı var. Her karışına ayak bastım, koştum, terledim. Bir tür memleketim oldu bu surlar. Evden daha çok surlarda vakit geçirmişimdir. Bir gün, filmde katkısı olan bir zengin, çocuğunu getirdi ‘Bu çocuğu artist yapın’ dedi. Baktık genç, boynunda kolye altın… Rejisör dedi ki ‘Bak oğlum, şu alanı bir dolaş bakalım, koş’. Abi başladı koşmaya, akşam alacası oldu artık toparlanıyoruz. Geldi, erimiş, akmış bitmiş böyle çöktü. Geldi düştü herif ‘Artist oldum mu?’ dedi. Hepimiz güldük. Yaa işte gençlik. Bir mazgaldan diğer mazgala uçardım. Ve onu çok kullandılar, başka filmlerde de kullandılar. Ne yaptım? Bu kadar mesafeyi toprak yerde çizdim. Önce orada antrenman yaptım, atladım. Hatta defalarca. Sonra tehlikeli kısma geçtim. Havada parendeler atardım. Atın karnına girer, atı devirirdim, iki atın arasına girerdim. İnsan vücudu müthiş bir şeydir, karate yaptığım için bilirim, şiirdir insanın vücudu. İyi at binerdim. Buna rağmen birkaç sene at olayına da çalıştım. Anadolu Hisarı da aynı, benim için çok güzeldir. Balıkçı tekneleri vardır orada, çok güzel bir yerdir orası da…”
“SİYAH BEYAZ FİLMLERİ ESKİ İSTANBUL’U SEYRETMEK İÇİN İZLİYORUM”
“Ahh, eski İstanbul! Siyah beyaz filmleri, sırf eski İstanbul’u seyretmek için izliyorum. O ne kadar güzel mahalleler, o ahşap evler. Kavun, karpuz sergileri vardı bizim mahallede. Tüm mahalle çok güzel kavun, karpuz kokardı. Sebzeci, meyveci vardı. Van Gogh tablosu gibiydi meyveler. Yok şimdi… Mesela eski İstanbul’dan bir anı sana…Bir arkadaşım var Cengiz. Diş hekimi. O, güzel masallar anlatıyor da nereden öğreniyorsun, dedim. Ya ‘Bir adam var yaşlı. Bu masalları anlatıyor’ dedi. Gittik adamı bulduk, ‘Masal için geldik’ dedik. ‘Ah çocuklar, masal yok artık. AVM var’ dedi.”