Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanlığı tarafından hazırlanan “AB’ye Katılım Öncesi Ekonomik Program”a göre, devlet yönetiminde kurumsal kalitenin göstergesi olarak kabul edilen “Toplam Faktör Verimliliği”nden büyümeye gelen katkı 2007’de yüzde 2,7 iken, 20102018 döneminde binde 6’ya düştü. Hükümet, AB’ye gönderdiği belgede 20202022 için öngörüsünü ise binde 4 olarak kayda geçti. Böylece ülkenin toptan yönetim kalitesiyle ilgili beklentinin düşük olduğu resmi olarak da kayıtlara geçirilmiş oldu.
EĞİTİM DE YARGI BAĞIMSIZLIĞI DA KRİTER
Toplam Faktör Verimliliği ülkelerin eğitim kalitesi, teknolojik gelişimi, kurumların işleyişi, insan hakları ve özgürlüklerinin durumu, demokrasi kalitesi, yargı bağımsızlığı, düşünce özgürlüğü, vergi sisteminin işleyişi, gelir dağılımındaki denge gibi çok sayıda faktörün bir araya gelmesiyle oluşuyor. Modern ekonomilerde kaliteli yönetimin büyümeye yansıması olarak yorumlanıyor. Türkiye’de siyasi uzlaşmanın olduğu dönemlerde “Toplam Faktör Verimliliği”nin ekonomik büyümeye katkısının da yüksek olması dikkat çekiyor.
İKTİDAR RESMEN 'TÜRK EKONOMİSİ DÜZELMEYECEK' DİYOR
İYİ Parti Milletvekili Erhan Usta ‘Toplam Faktör Verimliliği’ndeki gerilemeyle ilgili değerlendirmelerde bulundu: “AB’ye Katılım Öncesi Ekonomik Program’da 20202022 dönemi için hükümetin yaptığı projeksiyona göre buradan büyümeye katkı 0,4 puan olacak. Bunu hükümet söylüyor. İşler düzelmeyecek diyor Türkiye’de. AB’ye verilen programda ülkeyi kötü yönetiyoruz itirafı yapılıyor.”
YÖNETİLEMEYEN TÜRKİYE EKONOMİK BÜYÜMEDEN YEDİ
Hükümetin hazırladığı AB’ye Katılım Öncesi Ekonomik Program, yargı bağımsızlığı, demokrasi, düşünce özgürlüğü, insan hakları, kurumların işleyişi, eğitim kalitesi, teknolojinin gelişimi, insani gelişmişlik gibi kriterlerdeki gerilemenin, Türkiye’nin ekonomik büyümesini aşağıya nasıl çektiğini gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanlığı tarafından hazırlanan programa göre, bu kriterlerin dahil edildiği ‘Toplam Faktör Verimliliği’nden (TFV) büyümeye gelen katkı, 2007’de 2.7 puan iken, 20102018’de döneminde 0.6’ya düştü. Hükümet, AB’ye gönderdiği belgede 20202022 için öngörüsünü ise yüzde 0.4 olarak kayda geçti.
***
KONUT KREDİLER FIRLADI
Kamu bankalarının haziran ayında uzun vadeli düşük faizli ödemesiz dönemli konut kredisi kampanyasıyla birinci el konutta aylık yüzde 0,64 seviyelerine kadar düşen konut kredisi faizleri bu hafta itibariyle yüzde 1 sınırını aştı. Sadece Halkbank’ın birinci el konut kredisi faizi yüzde 0,99 ile yüzde 1’in hemen altında kalırken tüm bankaların faiz oranları yüzde 1’in üzerine çıktı. 26 Haziran haftasında yıllık olarak da yüzde 9,01 ile en düşük seviyelerine gerileyen konut kredisi yıllık faiz oranları 4 Eylül haftası itibariyle de yüzde 13,80’e çıktı. Yıllık faiz de 2019 Ağustos’undan bu yana en yüksek seviyesine çıkmış oldu. Merkez Bankası’nın 7 Haziran’dan bu yana sürdürdüğü sıkılaştırma adımları çerçevesinde yükselen ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin etkisiyle konut kredisi faizlerinde yükselişin devam etmesi bekleniyor.
Konut kredisi kampanyası konut satış istatistiklerine de yansımış aynı zamanda ilk kez konut kredisi kullananların sayısı da temmuz ayı itibariyle 100 bin kişiye ulaşarak rekor kırmıştı. Önceki gün açıklanan konut satış rakamlarına göre ise ağustosta geçen yıla göre yüzde 54 artmış, temmuza göre ise yüzde 26 düşerek 170 bin 408 adet olmuştu. Haziran ve temmuz aylarında gözlenen konut satışında sıçrama ağustos itibariyle ivme kaybetmişti. Konut kredisi faizleri yüzde 1,1’in üzerine gelmesi hatta bazı bankalarda yüzde 1,49’a kadar yükselmesiyle eylülde konut satış rakamlarının yavaşlaması öngörülüyor. Özellikle kredi kampanyalarıyla ipotekli satışlar rekor kırmış ve toplam satışlar içindeki payı yüzde 25’ten yüzde 45’e kadar yükselmişti.
FAİZ ARTIŞI TALEBİ SINIRLAYABİLİR
Dünya gazetesinden Şebnem Turhan’ın haberine göre; REIDINGYODER Yeni Konut Fiyat Endeksi verilerine göre de ağustos ayında peşinat kullanım oranı yüzde 43,65, banka kredisi kullanım oranı yüzde 36,23 ve senet kullanım oranı yüzde 20,12 olarak gerçekleşti. Temmuz ayında peşinat kullanımı yüzde 37,51, banka kredisi kullanımı yüzde 44,16, senet kullanımı yüzde 18,33 olarak gerçekleşmişti.
Tera Yatırım Ekonomisti Enver Erkan Merkez Bankası’nın politika sıkılaştırmasının fonlama kanalıyla devam ettiğini vurgulayarak fonlama faizindeki artışın banka faizlerine de yansıdığını belirtti. Erkan, “Bankalar tüketici konut ve ticari kredi faizlerine bu maliyetleri yansıttılar. Merkez Bankası son günlerde Geç Likidite Penceresi kanalıyla yaptığı fonlamayı da artırdı. Bankalar yüksek bantlardan borçlanıyor. Kredi faizleri artmaya devam edebilir” diyerek faiz artışının talebi sınırlayıcı bir etki yaratacağına dikkat çekti.
Merkez Bankası verilerine göre bankaların konut kredisine uyguladıkları yıllık faiz oranı 4 Eylül haftasında yüzde 13,80’e yükseldi. 1 yıldır görülen en yüksek seviyeye çıkan konut kredisi faiz oranlarında son üç haftada hızlı bir yükseliş yaşandı. 14 Ağustos haftasında yüzde 9,99 ile çift hane sınırında olan konut kredisi yıllık faiz oranı 21 Ağustos’ta yüzde 11,66’ya, 28 Ağustos’ta ise yüzde 13,31’e yükselmişti. 4 Eylül haftasında ise bir haftalık değişim yaklaşık 50 baz puan oldu.
KREDİ ARTIŞ İVMESİ YAVAŞLADI
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) haftalık verilerine göre de 4 Eylül haftasında konut kredisi hacmi 275 milyar 396 milyon lira oldu. Ancak 14 Ağustos haftasından itibaren konut kredisi hacmindeki artış hızı ivme kaybetti. 4 Eylül haftasında artış hızı yüzde 0,40’a geriledi. Konut kredisi faizlerinin tarihi en düşük seviyesini gördüğü 19 ve 26 Haziran haftalarında konut kredisi artışı yüzde 3,653,53 seviyelerinde oldukça hızlı idi. 12 Haziran haftasında da haftalık artış yüzde 3’ü geçmişti. Merkez Bankası’nın sıkılaştırma politikaları ve faizlerde yaşanan artışla beraber haftadan haftaya konut kredisi miktarının yükselişi de hız kaybetti. 14 Ağustos haftasında yüzde 1,8’e, 21 Ağustos’ta yüzde 0,84’e, 28 Ağustos’ta ise yüzde 0,55’e indi. Analistler kredi hacminin artışında da hız kaybının artarak yerini yavaşlamaya bırakmasını bekliyor.
***
EKONOMİDE FIRTINA GELİYOR
Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçıyazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 62’ncisini, tırmanan cari açık, döviz fiyatı ve enflasyonu tetiklemesi konularına ayırdı.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçıyazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 62’ncisini, tırmanan cari açık, döviz fiyatı ve enflasyonu tetiklemesi konularına ayırdı.
TÜİK, Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı, IMF verileri kullanılarak yapılan analizde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ekonominin büyüyemediği, tıkandığı, güven vermediği, cari açığın büyüdüğüne dikkat çekildi.
Yabancı çıkışının da etkisiyle artan döviz fiyatlarının yeni bir enflasyon ve ağır işsizlik dalgası getirdiğine işaret edilen analizde şu noktalara vurgu yapıldı:
“Türkiye’nin, dünyaca yaşanan pandemi sonrası bile yeni bir yol haritası çizilemedi. Orta Vadeli Program yenilenmedi, buna bağlı olarak borçlanma limitlerini çoktan aşan bütçeye ek bir bütçe çıkarılamadı. Türkiye, içeriden ve dışarıdan pusulasını kaybetmiş, yol haritası kayıp bir ülke görünümünde ve hem iç hem dış aktörlerin gözünde yol haritası olmayan bir ekonomi olarak savruluyor.
Bu sistemin, özellikle yabancı kaynak girişini caydırdığı, bunun da önemli döviz krizlerine yol açarak tüm dengeleri olumsuz etkilediği biliniyor. Türkiye tek adam rejiminin ilk 12 ayında, yüzde 1,1 oranında küçülmüştü. Rejimin ikinci 12 aylık döneminde, yani Temmuz 2019Haziran 2020’de ise Türkiye ekonomisinde sadece yüzde 0,5 oranında bir büyüme yaşandı. Son 2 yılda Türkiye ekonomisi büyümek bir yana, yıllık ortalama yüzde 0,6 oranında küçüldü.
Türkiye nüfusunun yıllık ortalama yüzde 1,3 civarında arttığı dikkate alındığında tek adam rejimi döneminde ülkenin refahında reel olarak yüzde 3’e yakın bir azalma gerçekleşti.
Tek adam rejiminde Türkiye’nin milli geliri 149 milyar dolar eridi. Kişi başına düşen gelir tek adam rejiminden önceki 12 aylık dönemde 10 bin 840 dolar olarak hesaplanıyordu. Son 12 aylık dönem için ise bu tutar 8 bin 908 dolar oldu. Türkiye, çifte açıklar olarak nitelendirilen cari işlemler açığı ve bütçe açığı büyürken ekonominin küçüldüğü bir çıkmaza girdi. Türkiye’nin OcakTemmuz 2020 döneminde verdiği cari işlemler açığı 21,6 milyar dolara yükseldi. Ağustos sonunda açığın 30 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.
Ekonomi büyüyemediği için tek adam rejimi tek bir kişiye bile artı istihdam sağlayamadı, aksine istihdam edilenler 3,5 milyon kişi azaldı. Haziran 2018’de 29 milyon 314 bin olan Türkiye’nin istihdamı, Mayıs 2020’de 25 milyon 858 bin kişiye indi. Bu dönemde, sayıları 5 milyon 600 bini bulan gerçek işsizlerin yanı sıra çalışabilir yaşa giren 1 milyon 800 bin kişiye yeni iş bulması gereken rejim, bunu yapamadığı gibi 3,5 milyon vatandaşın mevcut işini kaybetmesine yol açtı.
Pandeminin de etkisiyle 2020 ikinci çeyreğinde yüzde 10 küçülen ekonomi en büyük daralmayı imalat sanayisi ve hizmetler sektörlerinde yaşadı. İmalat sanayiinde ikinci çeyrek küçülmesi yüzde 16,5’u buldu.
Bekleneceği gibi, pandemi döneminde talebi hızla azalan dayanıklı tüketim mallarıının sanayi üretimi de önemli gerileme gösterdi. Yüzde 25 daralma gösteren hizmetler sektörü de yine pandeminin etkisiyle bıçak gibi kesilen turizm talebinden, yemeiçme sektörlerinin kapanmasından ağırlıkla kaynaklandı.
Cari açık, daha çok Merkez Bankası rezervleri ile finanse ediliyor, bu da döviz fiyatını tırmandırıyor. Temmuz ayı boyunca 6.806.85 TL basamağında tutulan dolar fiyatı Ağustos başında 7 TL barajını aştı ve ay boyunca da 7.307.40 TL basamağına yerleşti.
Dövizdeki tırmanışın ilk önemli sonucu Ağustos’ta üretici fiyatlarının aylık yüzde 2,4’e varan oranda artması ile yaşandı. Döviz kurunda Ağustos ve Eylül boyunca yaşanan fiyat artışlarının etkisini öncelikle üretici fiyatlarında, devamında tüketici fiyatlarında görmek söz konusu olacak. Böyle olunca yaklaşık yüzde 9 olarak belirlenen TCMB 2020 tüketici enflasyon hedefinin gerçekleşmesi söz konusu değil. En azından yüzde 1314’ü bulan bir yıllık enflasyon oldukça muhtemel görünüyor.
Yükselen döviz fiyatları ile yükselen enflasyon biribirini beslemekte ve yönetimin nasıl bir yol haritası izleyeceği iyice bulanıklaşmaktadır. Bu belirsizlik ve yol haritasından yoksunluk, hem iç hem dış ekonomik aktörleri beklegöre geçirirken, yurttaşların da birikimlerini daha çok döviz ve altına yönlendirmesine neden oluyor. Bu daralmaküçülme yıllarının biriktirdiği işsiz sayısının 1415 milyona ulaşması ve en geniş tanımlı işsizliğin yüzde 40’a ulaşması ise endişeleri artırıyor.
Türkiye’nin mevcut çıkmazlardan kurtulması, toplumsal ihtiyaçları temel alan bir ekonomi ve halk egemenliğinin tesisi ile mümkün olacaktır.”
http://www.krttv.com.tr/ekonomi/ekonomitepetaklakh47080.html