“Ekonominin giderek kötüye gittiğinin farkındaydık ama hiçbir zaman, son 1 yılda olduğu kadar büyük zorluklar yaşamadık. Bugün, ayda 23 sipariş gelirse memnun oluyoruz. Kazancımız masraflarımıza yetmiyor”
Son dönemde alarm niteliğindeki ekonomik veriler, iktidar partisi tarafından gündeme alınmasa da, yurttaşı ciddi bir darboğaza sokmuş durumda. Özellikle son bir yıldır siftah yapmakta dahi zorlandığını ifade eden esnaf, yaşadığı sorunları BirGün’e anlattı.
Esnafla konuşmak üzere, Adana’nın en eski, en uğrak ve en turistik ticaret noktalarından biri olarak bilinen Büyüksaat’e gidiyorum.
Büyüksaat’te alışveriş ve yeme içme adına ne ararsanız var. Çeşit çeşit giysi mağazaları, ayakkabıcı, tespihçi, kuyumcu, terzi, kebapçı, lokumcu, şalgamcı ve çok daha fazlası, uzun ince bir çarşı boyunca birbiri ardına sıralanıyor. Birkaç yıl önce belediye tarafından restore edilen çarşı, eski bir Türk filminden fırlamışçasına nostaljik bir görünüme sahip. Restorasyondan öncesi dağınıklık ve keşmekeş halinden de eser yok. Dahası, Adana’da Nisan ortalarında yaz mevsiminin yaşandığı düşünüldüğünde, gökyüzünün güneşli, havanın yakıcı olmayan derecede sıcak oluşu, Büyüksaat çarşısına ayrı bir renk katıyor, buna sarı diyelim.
Ne ki, tüm artılarına rağmen Büyüksaat çarşısı esnafı, Türkiye’nin hemen her ticaret noktasında olduğu gibi, kan ağlıyor. Çarşıya ilk adımlarımı attığımda gözüme çarpan, dükkânların kapısından içeri neredeyse hiç kimsenin girip çıkmaması. 300 kadar dükkânın hizmet verdiği bu çarşı içerisinde, toplasanız 30 müşteri ya çıkar ya çıkmaz. Ama bu kadarla sınırlı değil. Esnafla konuştukça çok daha dramatik bir tablo ile karşı karşıya kalıyorum: Yalnızca son bir ayda 5 dükkan kepenk indirmiş.
İlk durağım Büyüksaat’in en eski terzisi Özcan Durak. Kendisi, “geçmişteki” bol kazançlı günlerini anlatarak söze başlıyor:
“Çok değil, bundan 10 yıl öncesine kadar bayram arifesine 1 ay kala pantolon dikim siparişlerini durdururduk. Çünkü yetişemezdik. Günde kaç pantolon dikerdik hatırlamıyorum. Kumaşlarımız mağazalarda satıldığı gibi kalitesiz değildi. Tabii, mağaza fiyatına göre pahalıydı ama demek ki insanların o dönem alım güçleri vardı ki, her şeyin en kalitelisi için ciddi bir talep vardı.”
Durak, bayram arifesine 1 ay kala sipariş alımını durdurdukları günlerden, ayda 2 3 sipariş gelirse memnun oldukları günlere geldiklerini söylüyor.
“Torunlarım için endişeliyim”
Buradan çarşının en büyük ayakkabıcına geçiyoruz. Bu dükkan da, metrekaresinin aksine, sinek avlıyor. Etrafta yüzlerce ayakkabı var ama bu ayakkabılara bakan, deneyen tek bir müşteri yok. Dükkan sahibi Osman Bey, kendisinin bu duruma alıştığını ama torunları için kaygılandığını söylüyor:
“Biz kendimizi kurtardık, hadi çocuklarımız da kurtardı, peki torunlarımız ne olacak? İşin, aşın olmadığı, kavga gürültü ile ekonomik gidişatın saklandığı bir ülkede geleceği nasıl görelim? Ben memleket sevdalısı bir insanım ama torunlarımın yurtdışında okuyup çalışmasını tercih ederim. Hem kafaları da daha rahat olur.”
O sırada kapı önünde bizi izleyen seyyar tatlıcı da, konuşmak istediğini söylüyor. Hacı Yılmaz için hayat, tüm gün sokakta çalıştığı için değil, binbir güçlükle okuttuğu kızı öğretmen olduğundan beri atama beklediği için zor. Yılmaz, şöyle devam ediyor:
“Kızım okulu bitirdiğinden beri evde oturuyor. Bütün enerjisi, yaşama isteğini evde dört duvar arasında tutuyor. Geçen günlerde atama bekleyen bir öğretmenin intihar haberini okudğumda çok korktum. ya benim kızım da aynı duygular içerisindeyse? Sadece öğrtmenler de değil, pek çok farklı meslekteki gencin kararan geleceği iktidar partisinin umrunda değil. Öte yandan atanamayan öğretmenler için özel okul seçeneğini gösteriyorlar ama buralar tam bir cehennem. Buralarda öğretmenler tüm gün, köle gibi çalıştırılıyor.”
“Müşteriler ekmek getiriyor”
Yoluma devam ederken, Büyüksaat’in en uğrak noktasında yer alan bir kuyumcu dükkânına çarpıyor gözüme..İçeride, dükkân sahibi Çetin Torun ile ayaküstü sohbet ederken, içeri bir müşterinin girmesiyle bir sandalyeye oturup alışverişin sonlanmasını bgekliyorum. Ne var ki bir alışveriş olmuyor, müşter 15 dakika kadar soru sorup fiyat öğrendikten sonra teşekkür edip gidiyor. Hemen arkasından da Torun anlatmaya başlıyor:
“Görüyorsunuz değil mi, işte her gün bu sahne onlarca kez yaşanıyor. Müşteri geliyor, fiyat alıyor ama hiçbir şey almadan gidiyor. Çünkü insanların alım gücü yok. Artık insanlar düğün sezonunda dahi, çeyrek altın bile almıyor. Bazı günler hiç satış yapmadığımız oluyor. Bundan 5 10 yıl öncesine gerek yok, geçen sene ile kıyasladığımızda bile ciddi bir düşüş var. Başka bir meslek bilsek onu yapacağız ama öyle bir şansımız da yok. Siyasetçilerin gereksiz polemikleri bırakıp halkın durumunu bir an önce göz önünde bulundurup ekonomik tedbirler almaları gerekiyor.”
Büyüksaat söyleşimlerimi sonlandırmadan önce, Adana’nın yerel tatlarından biri olan şırdancılara uğramak geliyor aklıma. Adana’nın en eski şırdancısı olan “Ali Baba”nın mekanına gidiyorum. Şırdanın genellikle gece, alkol sonrası tüketilen bir yüyecek olması nedeniyle dükkânda henüz satış başlamamış ama dükkânın kapıları açık. Burada, dükkân sahibinin oğlu da herkes gibi dertli. Eskiden birkaç şırdan yiyen müşterilerin artık yanlarında ekmekle geldiğini anlatıyor. Bu durumun sadece kendileri için geçerli olmadığını, çevresinde gıda sektöründe olan tüm esnafın, halkın içinde bulunduğu darboğazı bütün çıplaklığı ile gördüğünü anlatıyor.
https://www.birgun.net/haberdetay/esnafekonomiktabloyuozetlediaydaikisiparislemutluoluyoruz214575.html