İngiliz finans gazetesi Financial Times’da Ticaret Sırları köşesinin yazarı Alan Beattie, seçim öncesi Türkiye ekonomisine ilişkin bir analiz kaleme aldı.
Yazısında Erdoğan’ın zaferi şansa bırakmadığını belirten Beattie, Cumhurbaşkanının seçime kadar olası bir mali krizi ertelemek için parasal ve düzenleyici hamleler yaptığını belirtti.
Beattie, Türkiye’nin yapısal olarak sağlam bir ticaret ekonomisi olduğunu, Türk imalat sanayisinin benzeri ekonomilere göre daha iyi bir seviyede bulunduğunu belirtirken Erdoğan’ın politikalarının ekonomiyi tehdit ettiğini belirtti.
Beattie, “Değişken enflasyon, döviz kurları ve düzenleyici müdahaleler yerli ve yabancı şirketleri caydırıyor. Yabancı girişleri de son yıllarda azaldı. Ülkenin refah yolculuğuna devam etmesi, Erdoğan’ın mali ve parasal hilelerinden geri adım atması anlamına gelecektir” dedi.
Yazıda öne çıkan diğer bölümler şöyle:
* Erdoğan, geçen ekim ayında yüzde 80’in üzerine çıkarak 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşan enflasyona rağmen, faizlerin düşürmesi için merkez bankasına basınç uygulayarak mevcut para politikasını alt üst etti.
* Ayrıca bir dizi müdahaleyle kur üzerindeki kaçınılmaz aşağı yönlü baskıyı hafifletmeye çalıştı. Geçen hafta, Türkiye’nin brüt döviz ve altın rezervlerinin son altı haftada yüzde 15 düştüğü ortaya çıktı. Rezervler tehlikeli bir şekilde sıfıra yakın.
* Yine de tüm bu sorumsuz para yönetimine, büyüyen bir kayırmacılık kültürüne ve son depremde görülen yönetim kusurlarına rağmen, Türkiye şimdiye kadar kendi kendine verdiği zararı tazmin edecek kadar güçlü bir ticaret ekonomisi olduğunu kanıtladı.
* İlginç para politikasına rağmen Türkiye ekonomisi iyi bir büyüme sağladı, kişi başına düşen milli gelir 2000’lerin ortalarında OECD ortalamasının yüzde 40’ının altındayken şuan bu ortalamanın yüzde 60’ından yüksek.
* Üretim genellikle orta gelirli ekonomiler için yoksulluğu büyük ölçekte azaltmanın en iyi yoludur. Türkiye’de imalat sektörü 2021’de GSYİH’nın yüzde 22’siydi, Brezilya’da bu oran yüzde 10, Hindistan’da yüzde 14 seviyesinde. Türkiye bu anlamda daha çok bir Doğu Asya ekonomisi (Çin yüzde 27, Malezya yüzde 23) gibi.
* Ancak, geleneksel Doğu Asya modelinden farklı olarak, Türkiye’nin imalat ihracatı, döviz kurunun düşük değerlenmesine veya iç tüketimin baskılanmasına bağlı değil. Türkiye dış fazla yerine kronik bir dış ticaret açığı veriyor.
* Kıdemli gelişmekte olan piyasalar analisti Karthik Sankaran’ın belirttiği gibi; Türkiye, ticaret ortaklarından gelen talebi tüketen Doğu Asya’nın ihracata yönelik modeline yönelik olağan eleştiriden muaf.
* Türkiye’nin açık ticaret rejimi, Erdoğan’ın yıkıcı ekonomik politikalarına rağmen görece zarar görmeden bıraktığı alanlardan biri.
* Bu iyi haber. Kötü olan şu ki, bu model artık Erdoğan’ın politikaları tarafından tehdit ediliyor. Değişken enflasyon ve döviz kurları ile düzenleyici müdahaleler yerli ve yabancı şirketleri caydırıyor. Doğrudan yabancı yatırım son yıllarda azaldı ve ekonominin diğer OECD ülkeleriyle yakınlaşması 2015’ten bu yana durdu.
* Ülkenin refah yolculuğuna devam etmesi, Erdoğan’ın mali ve parasal hilelerinden geri adım atması anlamına gelecektir. Ancak bu güven veren bir beklenti değil.
Sözcü