Tiyatronun duayen ismi Genco Erkal, 'Göçmenleeer' oyunu ile 21. yüzyılın
en büyük dramını yaşayan mültecileri sahneye taşıdı. Oyunda 7 farklı
karakteri canlandıran Erkal, mültecilerle ilgili iki yüzlü
politikalardan bıkmış durumda. Atatürk'ün değerinin her geçen gün daha
fazla anlaşıldığını ifade eden usta sanatçı, "Şimdiki politika nasıl
Atatürk sevgisini artırdıysa, bizim gibi politik tiyatroların seyirci
sayısını da artırdı. Çünkü, insanlar tutunacak bir şey arıyorlar,
'Atatürk'e tutunacağız' diyorlar. Bize sarılıyorlar" diyor.
21. yüzyılın en büyük sorunu olan ‘göç’, sizin öncülüğünüzde
‘Göçmenleeeer’ oyunuyla sahnede. Nasıl bir şey bu dramı sahnede
yansıtmak ?
Biz bu durumun içinde yaşıyoruz. Bütün bu göç
yollarının önemli bir bölümü üstümüzden geçiyor. Çok büyük bir trajedi
tabi çünkü görüyoruz, yaşıyoruz. Yani denizi geçerken yok olanlar, büyük
kazalar, çoluk çocuk fotoğrafları unutulmaz. Hepsi yüreğimizi dağladı.
Yazın iyiydi, sıcaktı havalar ama şimdi kış geldi. Yani nerede, nasıl
doyuracaklar karınlarını, nasıl eğitilecek o çocuklar… Tabi ki bununla
sınırlı değil. Zaten oyunumuz da burayla sınırlı değil. Oyunun yazarı,
Matei Visniec de bir gazeteci ve Çavuşesku döneminde Paris'e sığınmış
siyasi mülteci. Ben oyunu bulur bulmaz çok heyecanlandım. Uzun zamandır
bu konuyla ilgili bir şey yapmak gerektiğine, bir farkındalık yaratmak
gerektiğine inanıyorum. Çünkü bizde ya tamamen bir boş vermişlik var ya
da “niye geldiler, bunlar bizim ekmeğimizi elimizden alıyorlar, ucuza
çalışıyorlar, çocuk yapıyorlar” deniliyor. Tabi bunların gerçeklik
payları var. Çünkü biz daha kendi insanımızı doyuramaz durumdayız.
Maalesef onlara da büyük ayrıcalıklar tanındı, seçim malzemesi olarak…
Genco Erkal ile Göçmenleeer oyunun ilk kez sahnelendiği Kenter Tiyatrosu’nda buluştuk…
Mültecilerin siyasi malzeme yapılması bizim misafirperverlik olgumuzu da değişime uğrattı herhalde, katılır mısınız?
Evet,
yani referandumda resmen kullanıldı bunlar. Onlara vatandaşlık
verilerek, bir oy deposu olarak görüldü. Bu politikalar beni çok
rahatsız ediyor. Ama ne hiçbir şey yapamıyoruz maalesef. Biz de hiç
olmazsa sahneden birtakım gerçekleri dile getirmek, insanları uyarmak,
biraz sarsmak amacıyla bu oyunu yaptık.
Oyunun metniyle
Fransa'da karşılaştınız ve okuyunca sahnelemeye karar verdiniz. Bizim
aslında en şeffaf olarak yaşadığımız bir süreç bu. Normal şartlarda
buradan böyle bir metnin çıkması ve Fransız birisinin gelip, okuyup
Fransa'da bu trajediyi sahnelemesi gerekmez miydi?
Evet,
doğrusu daha bizim sanatçılarımız bu konuyla çok fazla ilgilenmediler.
Sinemada ufak tefek şeyler başladı. Geçen gün bir tiyatro yazarı
arkadaşım geldi. Oyunu izledikten sonra çok etkilendiğini ve o da böyle
bir şeyler yazdığını söyledi. Tiyatro, çok meşakkat isteyen bir sanat. O
yüzden çok güncel olamıyoruz. Yani biraz zaman istiyor o şeyin sahne
üstüne yansıması. Ama ben yansıyacağınızı düşünüyorum.
Siz
bu göç olgusunun birçok alanına temas ediyorsunuz bu oyunda farklı
rollerle. Göç kendi ticaretini ve sermayesini de yarattı. Bundan
ekonomik olarak büyük bir rant da elde ediliyor…
Aslında
bütün bu savaşlar bahane. Küreselleşme sonucu daha adil bir dünyaya
ulaşacağımız söylendi her zaman. Liberalizmin insanları kurtaracağını
daha eşit bir gelir paylaşımı olacağı ve insanların hepsinin mutlu
olacağı bir masal anlatıldı. Tam tersine ülkelerin içinde de sınıflar
arasında eşitsizlik, adaletsizlik büyüyor. Zenginler daha zengin
yoksullar daha yoksul oluyor. İşte, zaten oyunun içinde göçmenler
“Ülkelerimiz ölüyor” diyor. Batıda böyle bir sorun yok ama Güney Asya ve
Afrika açlıktan kırılıyor. Esas neden bu. Ama açlıktan ölmeyi
batılılar, iltica etmek için geçerli bir neden saymıyorlar. Eğer bir
adam savaştan kaçtıysa, kapıları açmaya mecbursunuz. Onun için insan
kaçakçıları da taşıdıkları insanlara, sakın açlıktan geldiğinizi
söylemeyin, savaştan kaçtığınızı söyleyin ki sizi alsınlar. Ne kadar iki
yüzlü bir davranış.
Batının Nazizmden, faşist yönetimlerden ders aldığını zannediyorduk, bu yaşanan göçler bunun böyle olmadığını mı gösterdi bize?
Bundan
bizim insanımız da çok büyük zarar görüyor Almanya’da. Onlar da göçmen
tabii. 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeden sonra da ilticalar var. Kürtler
var giden. Şimdi bu son akım başka şeyler olarak görülüyor ama aslında
yıllardır devam eden bir göç var. Batının da kabul edemeyeceği bir
sayıya geldi galiba. Batıda özellikle ırkçılık yoğunlaştı. Ve giderek
son seçimlerde sağ siyaset yükseliyor. Bu kadar trajik olaylar yaşamış
Almanya, Fransa gibi ülkelerde ırkçı partilerin bu kadar oy kazanması
çok ürkütüyor insanı. Giderek büyük bir yabancı düşmanlığı olacak, orada
yaşayan insanlar bile yaşayamaz hale gelecek.
ATATÜRK CUMHURİYETİ SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE KURDU
Oyun,
anlatılanın tersine bir küreselleşme öneriyor. ‘Göçmeninsan’a dayalı,
daha insancıl, daha barışçıl bir küreselleşme belki de… Bunun
gerçekleşmesini ne kadar mümkün görüyorsunuz?
O bana biraz
fantezi gibi geliyor. Ama batılılara seslenirken, “Siz de bir gün göçmen
olacaksınız, aynı duruma düşeceksiniz. Onun için gelin hep beraber şu
tel örgüleri, sınırları kaldıralım da, hep beraber kardeşçe yaşayalım”
mesajı veriliyor. Güzel ve hümanist bir mesaj aslında ama çok yakın
gelecekte öyle bir ihtimal görmüyorum.
Oyunun değdiği
yerlerden birisi de inanç farklılıkları… Bizim coğrafyamızda da
mezhepsel farklılıkların yol açtığı savaşlar yaşanıyor. Biz burayı
cennet yapabilecek miyiz?
Bence elimizde. Yapabiliriz, ama
bu hükümetle, bu kafalarla değil. Aslında biz çok güzel başladık bu işe.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizi kurarken o kadar sağlam temeller
üzerine kurdu ki, her geçen gün onun değerini daha fazla anlıyoruz.
Şimdiki Cumhuriyeti yok etmek isteyen kafalarla da hiçbir yere
varamayacağımızı görüyoruz.
TROLLERİN SALDIRILARINA ALDIRMIYORUM
Son zamanlarda hükümet kanadından Atatürk’e yönelik yoğun bir ilgi var… Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanımız,
bu kadar da kanmaz gibi geliyor bana. Bugüne kadar tam tersini
söylediler. Atatürk ismini bir kere anmadı. Birden bire uyandı ve
“Yanılmışım” dedi. Hep yanılıyor. O troller ordusu zaten hemen saldırıya
geçtiler.
Sizi rahatsız ediyor mu troller?
Çok
rahatsız ediyorlar, ama aldırmıyorum. Çünkü niye yazdıklarını
biliyorum. Hangi lafıma nasıl cevap vereceklerini biliyorum. Zaten
düşünce kırıntısı yok, bir cahiller ordusu. Onlarla konuşup, bir şey
tartışmaya imkan yok.
Bu atmosferden endişelendiğiniz oluyor mu?
Oluyor
tabii ki. Bu insanları bezdirmek, korkutmak, sindirmek, susturmak
amaçlı yapılıyor.Bunların hepsi başkalarına gözdağı vermek için
yapılıyor. Bir de medya var tabii. Basın dediğin nedir, üç tane, dört
tane gazete kaldı. Koskocaman bir ‘Adalet Yürüyüşü’ yapıldı bu ülkede. O
söz konusu medyaya göre, sanki hiç böyle bir şey olmadı. Nasıl olur bu
yani! Görmedim, duymadım, işitmedim… Üç maymunu oynayan bir medya.
SANATÇILARIN CESUR OLMASI LAZIM
Sizi eylemler, yürüyüşler içerisinde de sık sık görüyoruz. Sizin için ‘ideal sanatçı’ kavramı nedir?
Sanatçıların
cesur olması lazım. Biz aramızda konuşuyoruz, herkesin ne düşündüğünü
biliyoruz. Ama düşündüklerini söylemiyorlar. Belki bir ölçüde haklılar.
Çünkü konuşanları açlığa mahkum ettiler. TV’den yasakladılar. Ödenekli
tiyatrolardan attırdılar. İnsan, karısını, çoluğunu çocuğunu geçindirmek
zorunda. Ondan sonra da sanatçı yetişmiyor bizim ülkemizde diyorlar.
Fazıl Say gibi bir sanatçının elinden imkanlarını alıyorlar. Allah’tan
onun dışarıda çok büyük bir dinleyici kitlesi var.
Özgür düşünceye tahammül olmazsa, sanatçı nasıl yetişsin ki?
Evet, maalesef.
Kişisel olarak nasıl hissediyorsunuz? Mutlu musunuz, umutlu musunuz? Hayat rutininiz nasıl ilerliyor?
Ben
işimi yapayım diyorum. İşimi yapayım, söyleyeceğimi söyleyeyim,
susmayayım, cesur olayım. Benim görevim bu. Tepki gelirse de gelir.
İzleyiciler de bana cevap veriyorlar. Ben yapardım da kimse gelip
seyretmezdi. Ama her gece bu salonlar doluyor. Müthiş coşkulu bir
seyirci bize katılıyor. Seyircide, “Ben konuşamıyorum, söyleyemiyorum
ama, bunlar söylüyorlar” düşüncesi var. Onlar da rahatlıyor. Şimdi ki
politika nasıl Atatürk sevgisini artırdıysa, bizim gibi politik
tiyatroların seyirci sayısını da artırdı. Çünkü, insanlar tutunacak bir
şey arıyorlar, “Atatürk’e tutunacağız” diyorlar. Bize sarılıyorlar.
OYUNUN KÜNYESİ…
Gazeteci
yazar Matei Visniec'in kaleme aldığı, yönetmenliğini Genco Erkal'ın
üstlendiği oyunda Erkal aynı zamanda, Şirvan Akan, Ayşe Lebriz Berkem,
Lütfi Can Bulut, Cem Çetin ve Yiğit Yarar ile birlikte rol alıyor. Oyun,
Zeynep Irgat ve Osman
Senemoğlu tarafından Türkçeleştirildi. Sahne
ve kostüm tasarımı Claude Leon'ın, video ve ses tasarımı Ümit Kıvanç'ın,
müzikleri Nâzım Çınar'ın, ışık tasarımı Hakan Özipek'in, fotoğrafları
ise Burcu Yetiş'in imzasını taşıyor.
FOTOĞRAFLAR: GÖKHAN GÜLLÜHAN
http://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultursanathaberleri/gencoerkalataturkundegerinidahafazlaanlayacagiz/