Home
16 Haziran 2019 ( 90 izlenme )
Reklamlar

Herkes Atatürk'ün o an "sus" demesini bekliyordu ama...


Atatürk’ün gençlik üzerine ve gençliğe yönelik söyleyip yazdıkları ilk kaynaklarından yorumsuz bir araya getirilen “Gençlik Üzerine”Kaynak Yayınları’ndan çıktı.

Kurtuluş Güran’ın derlemesini yaptığı kitapta, Atatürk’ün yazılarına ek olarak, dönemin tanıklarının kaleminden, Atatürk’ün gençlik üzerine konuşmaları, halk ile arasında geçen olaylar da yer aldı.

Kitabın dikkat çeken kısımlarından biri de “İnkılabın Manasını Köylülere Anlatmaya Çalışıyor musunuz” başlığında anlatılanlar oldu. Bu başlıkta, uzun yıllar devletin en üst kademesinde Özel Kalem Müdürlüğü yapan Hasan Rıza Soyak’ın anılarında yer alan, Atatürk ile dönemin Türk aydını arasında geçen diyalog aktarıldı.

Atatürk’ün, “Sizden ciddi, açık ve samimi eleştiri istiyorum” dediği, dönemin Türk aydını olan Asım Kültür’ün açık sözlülük ve cesaretle yaptığı eleştiri karşısında Atatürk’ün memnuniyeti anlatıldı. Asım Kültür’ün halkın şeyhlere olan bağlılığının devam ettiğine dair eleştirisi üzerine Atatürk’ün, Balıkesir Halkevi’nde bir Türk genci ile konuşması ise dikkat çeken bir diğer kısım oldu.

İşte “İnkılabın Manasını Köylülere Anlatmaya Çalışıyor musunuz” başlıklı o bölüm:

“Yaptıklarımızın hangilerini beğenmediniz? Ve bizden daha neler yapmamızı bekliyorsunuz? Bana hiç çekinmeden, açıkça cevap verin. Sizden ciddi, açık ve samimi eleştiri istiyorum!’

Atatürk bu sözleri bundan yedi yıl evvel, etrafını kim bilir kaçıncı defa çeviren Türk aydınına söylemişti. Hepimiz dikkat ve hayranlıkla ona bakıyorduk. Milletine hesap vermeye bizzat talip olan büyük insanın ışıklı yüzünde en evhamlı vatandaşa bile alabildiğine açık konuşmak cesareti verecek kadar bir müsamaha vardı.

O Gün orada:

‘Mademki emrediyorsun, söyleyeceğim!’ diyerek ortaya çıkan değerli ve genç Türk düşünürü Asım Kültür’den size bundan evvel bir defa daha bahsetmiştim. Asım’ın söze başlaması o gün Atatürk’e ne sınırsız bir sevinç vermişti yarabbi!.. Belliydi ki sözlerinin ürkek bir sükûtla karşılanması, ona, etrafına dostane emniyeti verememenin azabını duyuracaktı…

Atatürk’le birlikte hepimiz Asım Kültür’e bakıyor, çok çetin bir imtihana girmeye kendi arzusuyla talip olan bu cesur aydının söze başlamasını beklerken hep aynı sorunun cevabını düşünüyorduk:

‘Acaba ne söyleyecek?’”

“O YOBAZ BUGÜN KENDİSİNİ TAŞIYAN GAFİLLERİ YARIN PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEBİLİR”

“Asım Kültür kalabalıkta söz söylemeye alışkın insanların rahatlığıyla:

‘Atatürk’ dedi, ‘isyanla itiraf ediyorum ki başardığımız inkılaplardan bazıları maalesef hâlâ yüksek dağ zirvelerinden esen ve vadilere inmeyen büyük rüzgârlara benziyor…

Ben çok yakın bir geçmişte bir şoför gördüm ki şeyh olduğunu söyleyen bir yobazın kerametine inanmış ve onu gitmek istediği yere bedava götürmüştü. Görülüyor ki aramızda hâlâ şeyhin kerametine inanabilen gafiller var. Halbuki biz inkılabımızın fikir tohumlarını bir bereket rahmeti gibi yurdun her bucağına yağdırabilseydik, şeyhin kerameti veya softanın nefesi bu memlekette tesirli olmak itibarını çoktan kaybederdi. Bugün şeyh efendi kendisine inanabilecek, kendisini istediği yere bedava götürecek insanlar bulabiliyorsa bundan çekinmeliyiz. Çünkü o yobaz bugün kendisini taşıyan gafilleri yarın peşinden sürükleyebilir!’

O gün Asım’ın bu sözleri Türk milletinin yetiştirdiği en büyük ‘halk çocuğu’ olan Atatürk’ü hâlâ öfkeli bir diktatör sanan bazı gafillere garip bir telaş vermişti. Hallerinden belliydi ki onun her an ‘Sus!...’ diye gürlemesini ve verdiği söz hakkını suiistimal eden muhatabını insafsızca haşlamasını bekliyorlardı. Fakat o bunu yapmadı. Bilakis, yüzünün güzel azametini artıran bir sükûnetle düşündü ve sonra sadece: ‘Doğru’ dedi, ‘çok doğru söylüyorsunuz!’

Bu hadiseden bir hafta sonra Balıkesir Halkevi’ni ziyaret eden Atatürk’ün huzurunda ben de vardım. O, her zaman her yerde yaptığı gibi yine aydınları dinledi. Ve Halkevi’nde etrafını saran gençlerden şu sorunun cevabını istedi:

‘Köylere gidiyor, köylülerle temas ediyor, inkılabın manasını onlara da anlatmaya çalışıyor musunuz?’

Evvela uzunca bir sessizlikle karşılanan bu çetin soruya şimdi adını hatırlayamadığım bir gencin kekeleyerek verdiği cevap da şuydu:

‘Gitmek, temas etmek istiyoruz… Fakat maalesef gidemiyoruz. Çünkü… Tahsisatımız yok!’”

“ŞEYH EFENDİNİN TAHSİSATI MI VARDI”

“Türk inkılabını yurtta kökleştirmek vazifesiyle mükellef bulunan delikanlının bu cevabı Atatürk’e istediği yere kendisini bedava taşıtan kurnaz şeyh efendiyi hatırlatmış olacaktı ki, tabii bir isyanla altın kaşlarını çattı ve:

‘Ne demek?’ dedi… ‘Şeyh efendinin tahsisatı mı vardı?’

Eminim ki Asım Kültür’ün anlattığı olaydan habersiz bulunanlar, o gün Atatürk’ün isyanına da, sorusuna da hiçbir mana verememişlerdi. Fakat o günden beri ne zaman herhangi bir zorluk karşısında başarmak mecburiyetinde bulunduğu inkılapçılık hamlesinden geri kalan bir vatandaşa rastlasam gözlerimin önüne kavgasının yolunda tek engel tanımayan Atatürk’ün sarışın, ışıklı yüzü gelir ve onun azim yoksulluğuna uğrayan vatandaşa aynı soruyu sorduğunu duyar gibi olurum:

‘Ne demek? Şeyh efendinin tahsisatı mı vardı?’”

https://odatv.com/herkesataturkunoansusdemesinibekliyorduama...16061954.html

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

İşsiz kalan müzisyen Ağahan Yardelen intihar etti... İmamoğlu’nun mitingine saldırıda gözaltına alınan uzman çavuş kovuldu 'Bahçeli siyasete devam edemeyebilir...' Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına gökdelen tahsis edildi!