“Bazen siz kaderinizi bir yere çekersiniz, bazen de kaderiniz sizi…” İstanbul TİM Maslak Center'da gerçekleşen TEDExReset konuşmalarında Mehmet Okur'u dinlerken bunu düşündüm…
60 cm doğan bir bebek olarak, 13 yaşında kendini Bursa'da Oyak takımında bulmuş Mehmet. Ağlayarak geçen sayısız gün ve gecenin ardından, kariyer onu NBA şampiyonluğu, ilk ve tek Türk NBA All Star oyunculuğuna kadar taşıdı. Şimdi de NBA'in ilk Türk Koçu olmak için çalışıyor. Sadece kariyerini değil, şahane ailesini, Türkiye'yi ve Mustafa Kemal tutkusunu da konuştuk…
‘DÖVMEMİ ÇOK SEVİYORUM'
– Uzun yıllardır Amerika'da yaşıyorsunuz büyük de bir yurtseversiniz. Mustafa Kemal tutkunuz herkesçe malum…
Büyük bir Mustafa Kemal hayranıyım. Ulu Önder Atatürk'ün o sözü çok değerli benim için “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim…” Ben hep ‘o sporcu' olmak istedim, hep o cümledeki ideali hayatımda gerçekleştirmek için uğraştım, hep “iyi bir örnek” olmak istedim. Koçluk yaşamımda da aynı ideali devam ettirmek istiyorum.
– Mustafa Kemal dövmeleriniz var… Çok güzel, nerede yapıldı?
Amerika'da yaptırdım. Çok soru işaretlerim vardı, istediğim gibi olur mu, yapabilirler mi gibi… Ama başardılar. Aslında klasik imzası bu. Çok çalıştık üzerinde. Anlattım, desen olarak nasıl olması gerektiğini konuştuk. Biraz daha vurgulu, daha yumuşak gelişli bir yorum istedim, uzun uzun anlattım Mustafa Kemal'i de… Sonuçtan memnunum, çok da mutluyum. Çok seviyorum bu dövmemi.
TÜRK BASKETBOLCU YETİŞMİYOR
– Türkiye'de basketbol sizin kuşağınızla sevildi, çok sayıda genç bu spora başladı… Ama bugün her yer yabancı oyuncu ile dolu…
Bizden sonraki kuşaklar bizden daha rahat ve şanslı, çok fırsatlar geçiyor ellerine fakat kendilerini hazırlamıyorlar. Sıkıntılarından biri bu. Takımlar da Avrupa liglerinde hızlı başarı istiyor. Ama gönlüm isterdi ki Türk oyunculara yatırım yapılsın. Belki bir sonraki kuşak bu yaşananlardan ders alır ve daha çok çalışır. Bu iş aslında aileden başlar.
– Nasıl yani?
Ben Oyak Renault'ya gittiğimde babam dedi ki “Eti senin, kemiği benim…” Bugün hiçbir aile böyle zorlamıyor gençleri, 1314 yaşında bakkala göndermiyorlar çocuklarını. Bir de diyor ki aile “Benim çocuğum NBA'de oynar, çok iyi…” Gerçeklerle bağı kopuyor gençlerin. Federasyonun da, Milli Takımın da gençlere yatırım yapması gerek.
– Basketbolun ekonomisi ve şöhret tarafı artınca, idealler azalıyor…
Doğru, bu da bir neden. Diyelim ki 1314 yaşında Anadolu'da çok yetenekli bir çocuk var. Bu çocuk kötü bir menajere düşüyor, “Ben sana büyük paralar kazandıracağım, sonra da ikiye katlayacağız” filan diyor. 1416 yaşında çocuğa bu paraları veriyorsunuz, otomatikman hayalleri, idealler, çalışma azmi, hırsı, hepsi bitiyor.
EĞİTİM VE SPOR BİR ARADA
– NBA farklı mı?
Çok farklı. NBA'in en iyi tarafı eğitim hayatıyla sporculuğun bir arada yürümesi. Ben de yaşadım bunu, belli yetenekler fark ediliyor, çıkıştasın, bir seçim yapmak zorunda kalıyorsun; ya profesyonel sporcu hayatı ya da üniversite. İkisi bir arada gitmiyor bizde. Amerika'da ise kolejde kötü notlar alıyorsanız takımda oynatmıyorlar. Diyelim ki senin yarın öbür gün kariyerin bitti, mesleğini yapacaksın.
– Koçlar nasıl adamlar? Çok hırslı, oyuncuyu çok hırpalayan tipler mi?
Tabii ki günün sonunda herkes kazanmak istiyor, milyar dolarların döndüğü bir sektör, dev bir reklam pazarı. Oyuncu olarak kendinizi motive etmezseniz sizin arkanızda fırsat bekleyen binlerce kişi var. . Dünyanın en zor ligi bu. Bazı sert koçlar var tabii, benim 7 sene çalıştığım koçum öyleydi, Jerry Sloan.
– Ne yapıyordu mesela…
Bir kere antrenmanları çok sertti, onun düşüncesine göre antrenmanı nasıl yaparsan maçı öyle oynarsın… Maç yapar gibi idman yapıyorduk biz, yüzde 100 performansla. Koç olarak ayrıca çok sağlam olmanız gerek, bir sürü yıldız adayını, yıldız oyuncuyu, o egoları idare etmek de kolay değil.
– Müthiş adamlarla, eşsiz bir ligde oynadınız… Siyahlarla beyazlar arasında gerçekten fark var mı?
Onların atletizme büyük bir yetenekleri var, doğuştan. Bir sürü oyuncu tanıdım kariyerim boyunca, çoğu ağırlık çalışmaz, çünkü öyle yaratılmış. Sağlam bir kasla doğuyorlar, her spora da elverişliler. Ama biz, sürekli çalışmak zorundayız, bırakırsak geriye düşeriz.
– Numaranız 13, sebebi var mı?
Yıldız takımda alt yapılarda 13 düştü bana, tesadüf. Aslında uğursuz numara, 13. kat bile yok orada. Ama o formayla NBA şampiyonluğu, NBA All Star, NBA'de kişisel rekorlar yaşadım ben, bana uğurlu geldi.
– Kendi kuşağınızda NBA'de en yüksek rakamlara imza atmış ilk 10 isimden birisiniz. Nasıl başardınız?
Ben başarmak zorundaydım. Yalova'da annesi ev hanımı, babası memur, uzun bir çocuk… benim başarmaktan başka çıkışım yoktu. Basketbolla hiç ilgisi olmayan bir çocukken, kendimi Oyak takımında buldum. Sosyal hayatım yoktu. Gece 1112'lere kadar salonda çalışıp, eve gelip, uyuyup uyanıp yine salona giderdim. Yıllarca bu devam etti.
– Kimden örnek alıyordunuz?
Tofaş'ta Murak Konuk çok önemlidir benim için, bende emeği çoktur, çok şey öğrendim ondan. NBA zamanlarında Tim Duncan hayranıydım. Onu takip eder, seyrederdim. Hem çok yetenekliydi, hem de kazanma odaklı bir karakteri vardı. Bir uzunda aranacak her şey ondaydı, üstelik o kadar da iyi bir adamdı ki, maç içinde bile gelip “Memo bak, bunu yaparsan daha iyi olur… “ diye tavsiye verirdi. Düşün bak, rakip oynuyoruz. “Good shot” derdi mesela, iyi atış yani… İyi oyuncu, iyi insan, şampiyon.
– FB'de kim başkan olacak?
Ben biraz politik yaklaşayım, hayırlısı olsun diyeyim.
– Çocukların hepsi de FB'li mi?
O iş bizde babadan evlada geçer.
– Türkiye'de gençlere ne söylemek istersiniz?
Pes etmek yok. Hep bir hayaliniz, hedefiniz olsun. Hiçbir zaman oldum demeyin, hep daha iyisini arayın. İyimserliğinizi koruyun. Ve ne yapıyorsanız yapın çok çalışın.
– Çok seviyorlar sizi, sosyal medyadaki yorumlar hep olumlu…
Ben oynarken sosyal medya diye bir şey yoktu. Emekli olduktan sonra çocuklarımın fotoğrafını çekeyim, hatıra olsun filan derken bir takipçi kitlesi oluştu. Gerçek hayatımda ne yaşıyorsam onu koyuyorum; çocuklar, doğum günleri, günlük aktiviteler, basket antrenmanları…
– Sadece iyi bir sporcu olarak değil, aile değerlerinizle de büyük ilgi topluyorsunuz.
Aşk ve tutku ilk yıllarda yaşanıyor, sevgi tabii ki var, ama biz asıl hiçbir zaman saygıyı kaybetmiyoruz. Yeliz'le en iyi başardığımız şey bu; saygı. Ben eğer iyi bir gün geçirmiyorsam eşim beni alttan alabiliyor, Yeliz'in eğer çocuklar, ev, uykusuzluk gibi stresleri olursa, bu sefer de ben biliyorum nerede duracağımı… Hiçbir zaman yüksek sesle konuşmamaya gayret ediyoruz. Tabii ki birbirimizi seviyoruz, ama şekli değişiyor…
https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/buyukbirmustafakemalataturkhayraniyim2321450/