Aydın Aydoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan
hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten suç duyurusunda bulunduktan
sonra gözaltına alınıp işkence gördü. Suç duyurusuna gerekçe olan
Erdoğan’ın “çapulcu, vandal, kemirgen, barbar, ajan, hain” gibi
sözleriyse savcı Süleyman Celep tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında
değerlendirildi. Aydoğan bugün karara itiraz ediyor. Haziran Direnişi sırasında polisin attığı
gaz fişeğiyle yaralanan Gezi Gazileri Dayanışma Platformu sözcüsü Aydın
Aydoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Ensar Vakfında ve
Trabzon’da yaptığı konuşmalarda TCK’nın 216. maddesinde yer alan halkı
bölge, sosyal sınıf üzerinden ayrıştırma, kin ve düşmanlığa tahrik
suçlarını işlediği gerekçesiyle 30 Kasım 2017 tarihinde suç duyurusunda
bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunduktan 13 gün
sonra evinin yakınlarında alışveriş yaptığı şarküteriden çıktığı sırada
polislerce gözaltına alınan ve 2 gün boyunca işkence gören Aydoğan’ın
Erdoğan hakkındaki suç duyurusu “suç fiilinin oluşmadığı” gerekçesiyle
Cumhuriyet Başsavcı Vekili Süleyman Celep tarafından reddedildi.
Aydoğan’ın avukatları bugün karara itiraz edecekler. Aydın Aydoğan 2013 Haziran ayında milyonların sokağa çıktığı
direnişte polis tarafından atılan gaz fişeğiyle ayağından yaralanmıştı.
Gezi Gazileri Dayanışma Platformu sözcülüğünü yapan Aydoğan,
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Mayıs 2017
tarihinde Ensar Vakfı’nda yaptığı konuşmada ve 8 Ağustos 2017’de
Trabzon Beşikdüzü’nde yaptığı konuşmalarda 15 Temmuz'la ilgili olarak
sarf ettiği “O gece oraya gelenler, Gezi parkının gençleri değildi. Bunu
iyi görmemiz lazım. O gece oraya gelenler, vatanını seven, milletini
seven, bayrağı, ezanı için yola koyulan gençlerdi” sözleri ile Haziran
direnişine katılanlar için sarf ettiği “çapulcu, vandal, kemirgen,
barbar, ajan, hain” sözleri nedeniyle Erdoğan hakkında “halkı kin ve
düşmanlığa tahrik ve aşağılama”dan suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda bulunduktan 13 gün sonra 13 Aralık 2017’de
Bahçelievler’de evinin yakınlarındaki bir şarküteriden alışveriş
ettikten sonra evine döndüğü sırada bir sokak arasında “gri Ford
Transit” marka bir araçtan inen ve kendilerini polis olarak tanıtıp
kimliklerini gösteren kişilerin “Erdoğan’a suç duyurusuyla ilgili
karakola gelip ifade vermesi gerektiğini söylediğini” belirten Aydoğan
gözaltına alınmasını şöyle anlattı: BOMBALI ARAÇ SUÇUNU ÜSTÜNE YIKMAK İSTEDİLER “Onları takip ettim. Bahçelievler’de bir bombalı araç varmış. 60 kilo
patlayıcılı bir araç varmış. Orada bir kalabalık vardı, oraya kadar
gittiler. Kalabalığın biraz ilerisinde park ettiler. Bana ‘Burada bir
işimiz var, bunu halledip beraber gideceğiz’ dediler. Ben de onlarla
beraber indim araçtan, öyle kalabalığın orada ilerlerken bir teyze
koluma vurdu, dedi ki ‘Oğlum gitme orada bomba varmış’. Ben de
duraksadım. Onlar (polisler) polis şeridini geçip girdiler, bana da
bakıyorlar geliyor muyum diye. O sırada ben de cep telefonumu çıkarıp
bunların bir resmini çekeyim dedim. Resimlerini çekerken arkamdan birisi
telsizle kafama vurarak ve ağzımı kapatarak sinkaflı küfürlerle ‘Biz de
seni bekliyorduk’ dedi. Beşaltı kişi vurmaya başladılar, yere
düşürdüler, ters kelepçe yaptılar. Beni alıp Terörle Mücadele Şubesine
götürdüler. O sırada telsizle kafama vuran kişi İstanbul Emniyet Müdür
Yardımcısıymış. O kişi hakkında da suç duyurusunda bulundum. ‘SEN KİMSİN, ERDOĞAN HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNURSUN!’ Diğer polislere ‘canını almayın, akşam gelip ben alacağım karakolda’
dedi. Akşam geldi, bana vurarak ‘Sen kimsin lan koskoca cumhurbaşkanı
hakkında suç duyurusunda bulunuyorsun!’ dedi. (Zaten darp raporu aldım
13 gün.) Ben de ‘O sana mı kalmış, o adaletin, adliyenin bileceği iş’
dedim. Böyle deyince boğazıma sarıldı, testislerime, sırtıma copla
vurarak iki gün beni darp ettiler. İki günün sonunda bir ifade
getirdiler önüme, ‘bunu imzala çık’ dediler. Ben imzalamadım. İfadede şu
yazıyordu, bombalı aracı oraya ben getirmişim, aracımla örgütsel
propaganda yapmışım’. ‘Benim aracım orada’ dedim, ‘marketten aldığım fiş
elimde’ dedim. ‘Benim hayatta adli sicil kaydım yok, trafik cezam bile
yok, benim böyle şeylerle işim olmaz’. Böyle der demez elime vurdular,
elimde de kırık oldu. Benim oğlum yeni vefat etmişti, ağır depresyon
ilaçları içiyordum, ellerim titremeye başladı. ‘Ben ilaçlar
kullanıyorum. Eğer bu ilaçları içmezsem burada kötü olurum, MS
hastalığım var’ dedim. İki günün ardından eşime telefon açıp ilaçlarımı
getirttiler. Eşim bazı milletvekillerini arayınca, milletvekilleri orayı
aramış, beni alelacele savcılığa götürdüler. Savcı beye de durumu izah
ettim, hatta o fişi de gösterdim. Bıraktılar. Yalnız telefonuma el
koydular. Ben de bir gün sonra hastaneden rapor aldım. Bu kişiler
hakkında şikayetçi oldum.” Aydoğan başına gelen bu olayın ardından dün Erdoğan hakkında
bulunduğu suç duyurusuyla ilgili kendisine bir yazı geldiğini belirtti.
Aydoğan, suç duyurusuna Başsavcı Vekili Süleyman Celep tarafından
gönderilen cevapta özetle “Erdoğan’ın bu sözlerinde suç olmadığı, fikir
özgürlüğü kapsamına girdiği, bu yüzden herhangi bir suç oluşmadığı ve
suç duyurusunun işlem kaldırılması” ifadelerine yer verilmiş. Savcılığın bu yazısına avukatlarının itiraz edeceğini belirten
Aydoğan suç duyurusuna yeni deliller de sunacaklarını açıkladı. Savcının
sadece Erdoğan’ın Trabzon Beşikdüzü’ndeki konuşmayı esas aldığını diğer
delilleri esas almadığını da belirten Aydoğan “1998’de Ankara DGM’de
aynı suçtan sayın Erdoğan ceza aldı. Halkı bölge ve sınıf üzerinden
ayrıştırdığı için. O günden bu yana ne değişti, kanunu uygulayanlar
değişti. Uygulayıcılar siyasi iradenin baskısı altındalar” diye konuştu. SOSYAL MEDYADAN TEHDİT EDİLİYOR Başına herhangi bir şey gelebilir diye korktuğunu da söyleyen Aydoğan
eşinin dışarı çıkmamasını söylediğini, evden dışarı çıkmadığını,
sürekli sosyal medyadan tehdit aldığını kaydetti. “Korkuyorum ama
korkunun ecele faydası yok” diyen Aydoğan “Biz bu ülkede diyoruz ki
düzenbazlar, üçkağıtçılar kadar cesur olmalıyız. Yoksa bu ülkede hiçbir
şey değişmeyecek. İşte ben de böyle bir adım attım, başıma bunlar geldi.
Ben üç çocuk babasıyım, çocuklarım üniversiteye yeni başladılar.
Benimle terörle merörle işim olmaz. Ben yıllarca esnaflık yaptım. Gezi
direnişine bağımsız katıldım. Çünkü oradaki halk hareketinin haklı bir
hareket olduğunu düşündüm. Oraya katıldıktan sonra başıma gelmeyen
kalmadı” diye konuştu. Aydoğan ülkedeki hukuksuzluğun geldiği boyuta dikkat çekerek “Herkes
bu hukuksuzluktan payını alıyor. Kimisi kötü bir hayat yaşıyor, kimisi
de bunu lehine kullanıyor. Biz bu ülkeye adaletin geleceği günü
bekliyoruz” diye konuştu. BEŞİKTAŞ BELEDİYESİNDE DARP EDİLİP İŞTEN ÇIKARILMIŞTI Aydın Aydoğan, büro elemanı olarak çalıştığı Beşiktaş Belediyesindeki
işinden de geçtiğimiz aylarda çıkarılmış ve işe iade davası açmıştı.
Aydoğan’a Murat Hazinedar’ın görevden alınmasından sonra kendi davasının
nasıl etkileneceğini de sorduk. Aydoğan şunları kaydetti: “Belediyede bazı hukuksuzluklara karşı çıktığım için Murat Bey en son
belediyenin içinde 45 adamına beni dövdürttü. Ben de daha sonra bu
kişiler ve azmettirici olarak Murat Hazinedar hakkında suç duyurusunda
bulundum. Suç duyurumu geri çekmemi söylediler, ben de çekmeyeceğimi
söyledim. Hukuksuz bir şekilde beni işten çıkardılar. İşten
çıkardıklarını söylemiyorlar, tebliğ etmiyorlar, ben belediye binasına
gidiyorum, benim belediye binasına girişimin yasaklandığını söylediler.
Bu kişiler şu anda yargılanıyorlar. Murat Hazinedar’ın ben CHP’yi temsil
ettiğine inanmıyorum. Orada akla gelmeyecek hukuksuzluklar yaptığını
biz bizzat gözümüzle gördük. Benden sonra 57 kişiyi birden tekrar işten
attı. Şimdi kayyum atanırsa işe dönme ihtimalimiz mahkeme kararıyla
ancak olabilir. Murat Hazinedar oraya sadece kendi hemşehrilerini ve
yakınlarını dolduruyor. Çoğu Ordulu ve Sinoplu. Hep yakınları.” http://haber.sol.org.tr/toplum/sucduyurusundabulunanyurttasaiskenceerdoganhakaretetmekteserbest223874