Home
29 Nisan 2018 ( 316 izlenme )
Reklamlar

Türkiye "Nakşibendi Cumhuriyeti" mi oldu?

Orhan Gökdemir'in yeni kitabı "AKP'li Yıllarda Türkiye'nin Düzeni" geçen hafta okurla buluştu.

Kitabın tanıtımında "Türkiye'den başka her yerde İhvan planı çöktü. Bu tarihten çıkarabildiğimiz, Türkiye'de de eninde sonunda çökeceğidir. Burada bir soru veya kuşku yok. Bir tek soru var: Son vuruşu emperyalistler mi yoksa halk mı yapacak?" denilirken, "AKP'li Yıllarda Türkiye'nin Düzeni" cemaatler bağlamında da ayrıntılarıyla anlatılıyor.

AKP döneminde serpilen cemaatlerin en önde gelenlerinden biri Nakşibendiler... Gökdemir, "NakşibendiNurcu koalisyonu olan Milli Selamet Partisi içinde çoğalıp ülke sathına yayıldılar. Ülkeyi yeniden bir şeyhler, dervişler ülkesi haline dönüştürdüler" diyor...

İşte Gökdemir'in kitabındaki "Nakşibendi Cumhuriyeti" başlıklı o bölüm:

"Bizim devlet geleneğimiz tarikatların kucağında doğdu. Osman, Orhan, Murat Ahiydi. Gerçi bugünkü manada bir tarikat sayılmazdı Ahilik. Dinle bağının derecesini tam olarak bilemiyoruz. Adı geçen bu sultanlar Müslüman mıydı, bu noktada da ke sin bir bilgiye sahip değiliz. Önde gelen tarihçiler, Osman adının bu kurgudan bir sapma olduğunu, bu ismin ilk sultana sonradan yakıştırılmış olabileceğini iddia ediyor. Aslı Odman veya Otman olmalıdır. Henüz devletin devlet, tarikatın tarikat olmadığı bir zaman aralığıdır. Açık olan tek şey İslamizasyonun bu üç sultandan sonra gerçekleştiğidir.

II. Murat Bayramiydi. Bu tarikatın kurucusu Hâce Bayramı Veli, Hâce Bektaşi Veli ile birlikte Osmanlı’nın ilk döneminin en önemli iki tarikatıdır. Hâce, hacılığa değil hocalığa bir gönder meydi. Her ikisi de Anadolu’ya göçerken geçtiği bütün coğrafyaların rengini almış, karşılaştığı bütün inançların kokusuna bulan mıştı. Bu halleriyle hem İslamdı hem İslam dışıydı.

Yavuz Selim Sümbüli, Kanuni Süleyman Gülşeniydi. Sünbülilik biraz tuhaf bir tarikattı. Gülşenilik Mevleviliğin bir versiyonuydu. I. Abdülhamit Nakşibendi, II. Abdülhamit Şazeliydi. III. Selim Mevlevilikte, Abdülmecit Cerrahilikte karar kılmıştı. Abdülaziz Bektaşi, Mehmet Reşat Mevleviydi. V. Murat modern bir yol tutturmuş Mason olmuştu; 112. İslam halifesidir. Ama her halükârda Bektaşi kızılının solduğu Sünni yeşilinin baskın hale geldiği bir tablodur bu. Osmanlı sarayının rengidir nihayetinde ve tarihini Yavuz Selim ile başlatabiliyoruz.

Yavuz Selim’in hayatı neredeyse İran Safevi Devleti ile didişerek geçti. Bu, sınırlar ötesindeki tehditten kaynaklanan olağan gerilimlerden biri değildi. Mülkü olan topraklarda yaşayan Türk menKızılbaş nüfus kendisini Osmanlı’dan çok Safevi Devleti’ne yakın hissediyordu. Selim bu nedenle ayaklarının altındaki top rağı hep kaygan hissetti. Öyleydi. Kızılbaş isyanları iktidarını zor luyordu. Bu isyanları Celali isyanları takip etti. Selim, her hareketinde arkasından emin olmaya çalıştı, her dış seferi bir iç sefere dönüştü. Sınıf savaşının din ve mezhep savaşı gibi göründüğü bir zaman aralığıdır. Ezilenler Türkmen Kızılbaşlardı, bu nedenle, iktidarına karşı bütün hareketler sultana ayrımsız bir Kızılbaş ayak lanması olarak görünüyordu.

Selim, Şah İsmail’i durdurmayı ve Kızılbaş isyanlarını bastırmayı başardı. Fakat nihai zafer henüz çok uzaklardaydı. Celali isyanları sürüyor, Kızılbaşlar her yerde ayaklanmaya hazır bek liyordu. Sorunun nihai çözümü için İran ile Anadolu toprakları arasına bir “duvar” örmekten başka yol yoktu. Duvar Sünniliktir. Mısır Seferi sonucunda “kutsal topraklar” Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Orada ele geçirdiği kutsal emanetleri toplayıp İstanbul’a taşıdı. Mısır’da “keşfedilen” sözde son Memluk Halifesi III. Mütevekkil İstanbul’a gelip halifeliği sultana devretti. Böylece hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçmiş sayıldı. Bütün bunları ilk “ılımlı İslam” projesi sayabiliriz. Şiiliği kuşatma ve Kızılbaşlığı bastırma ihtiyacından üretilmiştir.

Osmanlı sarayı Kızılbaşlardan ürktüğü için Sünni oldu ve devlet içinde Sünni tarikatların örgütlenmesinin yolunu açtı. Hayat inançtan önce geliyordu ve hayat devletin tarikat tercihlerini de belirliyordu. Başlangıçta Kızılbaşlığın panzehri olarak onun şehirli ve ılımlı bir versiyonu olan Bektaşilik desteklendi, kollandı. Yeniçerilik sarayın önünde bir engel olarak dikilince bu ocakla birlikte onunla özdeşleşmiş olan Bektaşiliği de kaldırıp attı. Yerine önce Mevleviliği, o da olmayınca Nakşibendiliği koydu. Nakşibendilik Sünni bir tarikattı. Sarayın isteklerine çok uygundu ve böylece devletlu bir tarikat haline geldi. Hâlâ öyledir.

Kaderin cilvesi, Kızılbaşların İran’a meyletmesini önlemek için tercih edilen Nakşibendiye İran çıkışlı bir tarikattı. Görünüşte şeriata, Kuran’a ve hadislere sıkı sıkıya bağlıydı ama ger çekte pragmatizm hükmünü sürdürüyordu. Kaynaklar eski İran inançlarının tarikatın oluşumunda etkili olduğunu haber veri yor. Bu senkretik yapısına karşın tutucu, padişahçı, hilafetçi, şe riatçı bir tarikat Nakşibendiye. Neredeyse yakın dönemin bütün karşı devrimlerinde bir şekilde dahli var. 31 Mart gerici ayaklan ması bu tarikatın önderliğinde gerçekleşti, Kurtuluş Savaşı’nda direnişin düşmanı. Şeyh Said ayaklanması, Menemen isyanı bu tarikatın marifeti.

Tarikat doğuşundan bu yana yirmiye yakın filiz vermiş. Çoğu silinip gitmiş. Bugüne kalan kollardan ikisi Saidi Nursi’nin kurduğu Nurculuk ve Süleyman Hilmi Tunahan’ın adına yazılı Süleymancılık. Said, Bitlis doğumlu bir Kürt. Süleyman Hilmi, Romanya’nın Silistre kentinden. Bu kadar farklı kültürlerden gelen iki adamın aynı tutuculukta birleşmesi ilginç ve üzerinde düşünülmesi gereken bir vaka.

Said’in ilk faaliyetleri Osmanlı döneminde. Abdülhamit’in emriyle gözaltına alındı, akıl hastası olduğuna karar verildi ve bir akıl hastanesine kapatıldı. Cumhuriyet döneminde de pek çok kez kovuşturulup, tutuklandı. 1925’te Şeyh Said isyanına katıldığı gerekçesiyle sürgüne gönderildi. Buna karşılık tıpkı Necip Fazıl gibi Demokrat Parti döneminin muteber adamıydı. Yaşadığı dönemde bir tarikat olmaktankurmaktan çok uzaktı. Nurculuğu bir tarikata dönüştürenler, onun yazdıklarını propaganda etmeyi bir “hizmet” olarak kabul eden Fethullahçılardı. Tarikat benzeri bir yapıydı Fethullahçılar, gizli örgütle tarikatın tuhaf bir karışımıydı. Tabloyu tamamlamak için son parçayı, Nakşibendiyeden gelen Necip Fazıl’ın kurucusu olduğu “Büyük Doğu” fikriyatını da ilave etmek gerekir. Cumhuriyet dönemi tarikatlar tablosudur bu.

Nakşibendilik neredeyse iki yüzyıldır devletin bir uzantısı olarak faaliyet gösteriyor. Cumhuriyetin yol açtığı kısa aranın dışında ülke sathında hep etkili. İnişli çıkışlı bir ilişkileri olmuş devletle ama hep devletin eteğinden tutunarak iş görmüş.

Cumhuriyetin tarikat tarihine verdiği kısa aradan sonra döndük başa. Cumhurbaşkanının eskisi ve yenisi Büyük DoğucuNakşibendi geleneğinden. Nakşibendiliğin özellikle İskenderpaşa kolu adeta Enderun Ocağı gibi. Abdülkadir Aksu, Mehmet Ali Şahin, Beşir Atalay, Ali Babacan, Ali Coşkun, Kemal Unakıtan, Binali Yıldırım İskenderpaşa kolundan. Eskilerden Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recai Kutan, Korkut Özal, Ahmet Tekdal, Hasan Hüseyin Ceylan, Temel Karamollaoğlu, Nevzat Yalçıntaş bu kolun uzantısı. Murat Başesgioğlu Nur talebesi. Hüseyin Çelik, Bülent Arınç Nurcu. Necmettin Erbakan’ın bir NakşibendiNurcu koalisyonu olan Milli Selamet Partisi içinde çoğalıp ülke sathına yayıldılar. Ülkeyi yeniden bir şeyhler, dervişler ülkesi haline dönüştürdüler."

https://odatv.com/turkiyenaksibendicumhuriyetimioldu28041847.html

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Enver Aysever’den Şaban Sevinç’e: “Kına yakabilirsin, Merdan tutuklandı!” Zamlar otobüs bilet fiyatlarını da vurdu: 90 liralık bilet 300 liraya çıktı! Erdoğan’ın askıda ekmek kampanyasına bakışı 'Ya bugün evine ekmek götüremeyen biri var mı Türkiye'de?' HSK kararnamesi: Dilan Polat soruşturmasını yürüten savcı İstanbul'dan Erzurum'a gönderildi! Polisler de tasfiye edildi