Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hakan Kara, dövizin en önemli parametrelerden biri olduğunu, reel kurdaki sapmalara kayıtsız kalınmaması gerektiğine dikkat çekerek “Reel kur değerlenme dönemlerinde daha fazla rezerv biriktirmek gerekiyor. Kur meselesine dikkat etmek gerekiyor. Bizim gibi ülkelerin faizi düşürürüm, enflasyona bakarım deme lüksü yok” dedi.
İTÜ Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen 3. Sagalassos Toplantısı’nda, “Salgın Sonrası Ekonomik Toparlanma: Ne Yapmalı?” başlıklı oturumda konuşan Kara, 2011’den sonra Merkez Bankası’na siyasi baskıların arttığını ve bağımsızlığını kaybettiğini vurgulayarak 2013 sonunda da bankaya güvensizlik oluştuğunu söyledi. 2016’dan sonra sermaye çıkışları da hızlanınca TCMB üzerindeki siyasi baskıların daha fazla hissedildiğini anlatan Kara, şöyle devam etti:
“Normalinde Merkez’in daha sıkı para politikası takip etmesi gerekiyordu. İşte o zaman siyasi bir tercih yapıldı, hem daha fazla büyüme istiyoruz, hem cari açık fazla olmasın denildi. Bu tercih edilince enflasyon yükseldi. Bu sonuçta siyasi tercih oldu. Cari dengeyi kurtaralım derken enflasyonu feda etmişiz.”
ENFLASYON YÜZDE 40’A ÇIKABİLİR
Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kamil Yılmaz ise Türkiye’nin 26 yıl boyunca yüksek enflasyonla yaşadığını hatırlatarak “Kronik ve uzun süreli yüksek enflasyon başka ülkede yok. Enflasyonun kontrol altına alınması için bir maliyet ödenmesi gerekiyor” yorumunu yaptı.
Fiyat artışlarının sürdüğünü, resmi enflasyonun yüzde 20 olduğunu anımsatan Yılmaz, asgari ücrete yüzde 30 zam yapılması durumunda enflasyonun gelecek yıl yüzde 40’a çıkabileceğini dile getirdi. Yılmaz ayrıca, bu anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’yla sorunları torunlarımızın torunlarının da yaşayacağına dikkat çekerek şöyle dedi: “Çağdaş bir anayasa ve emek yasaları kurgulamak lazım. Yoksa bu yüksek enflasyonu yaşamaya devam ederiz.”