Cemaat ve tarikat yurtlarında art arda meydana gelen taciz, tecavüz, şiddet ve intihar vakaları Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Yandaş basın organları tarafından bahsedilen yurtlarda yaşanan olayların görmezden gelinmesinin yanı sıra, güzelleme bile yapılabiliyor. Geçtiğimiz haftalarda Elazığ’da ailesinin zoruyla yerleştirildiği cemaat yurdunda yaşadığı baskıları ve gelecek kaygısını anlatan Enes Kara, oturduğu apartmandan kendini atarak yaşamına son vermişti. Kara’nın ölümünün ardından tarikat ve cemaat yurtlarında yaşanan olaylar yeniden gündeme geldi. Bu tarz olayların ‘İslami kurum’ denilen yerlerde gerçekleşmesi ve vakaların önüne geçilememesi yurttaşların tepkilerine neden oldu.
Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, Enes Kara’nın ölümünden sonra artan cemaat/tarikat yurtlarının kapatılmasına yönelik yapılan eleştirileri köşesine taşıyarak şunları söyledi:
“Kızlıerkekli evlerde cesetleri parçalanan kızların; bir değil, iki değil, on değil, yüzler ve çok daha fazla örnekleri önümüzde dururken, ‘Kimseye kızlıerkekli evlerimizi yedirmeyiz’ diyenler….
Kafa karışıklığı yaşan bir üniversiteli gencin….
Tek bir fiziki şiddet görmediğini kendisi itiraf eden bir gencin….
Topu topu…. En kabadayısı….
Gerçekten inanmıyorsa….
Sabah 10 dakika önce kaldırılıp, sureta kıldığı dört rekat namaz sebebi ile….
Özgürlüğünün tadını çıkaramadığını sanıp….
Akşamleyin…. Hiçbir fiziki şiddet olmaksızın. Cebir olmaksızın….
‘Katılmazsan, seni yumruk manyağı yaparım’ tehdidi almaksızın.
‘Toplantımıza geç gelirsen, seni parçalarım, anne baban parçanı bile bulamaz’ şeklinde hiçbir tehdit almaksızın….
Arkadaşları ile birlikte, Risalei Nur okumalarına katılmayı (kendi beyanına göre) arzu etmediği halde, bir saatliğine istemediği bir okuma yaptığı için….
Özgürlüğünün yok edildiğini sanıp….
İnsanların, hatta üniversiteli gençlerin, kendi iddialarına göre sokaklarda yattıkları bir dönemde, lüks bir semtteki doğalgazlı, her türlü konforu olan bir dairede.
7. kattan atlayıp, ölmeyi arzu ettiğinde….
Hep birlikte ayağa kalkıyorlar:
‘Tarikat evleri kapatılsın.’
Tarikat evlerinde kalmadım.
İlim Yayma Cemiyeti’nin yurdunda kaldım.
Hem de üniversite çağında değil, ortaokulda iken, 11’li yaşlarda iken kaldım…
Bugünlerde evlerde kalanlara göre, çok daha zorlu şartlarda yatılı okudum….
Mazot yokluğundan, kaloriferin yanmadığı dönemler oldu…
Elektrikler kesik olduğu için, kalktığımızda göz gözü görmediği günlerimiz oldu…
Sabah namazına kaldırıldık…
İyi ki kaldırılmışız…
Sabahleyin çay yerine çorba verildiği günler, bize ölüm gibi geliyordu…
Şimdi, ‘İyi ki bir gün çay, bir gün çorba vermişler, hayatın zorluklarına bizi alıştırmışlar’ diyorum.
‘İyi ki… Ellerinden bir şey gelmeyen durumdan da kaynaklı olsa, mazot yokluğundan kaloriferin yanmadığı sabah vakti bizi kaldırıp, buz gibi soğuk suda, abdest almamızı sağlamışlar’ diyorum…
Sıcağın bir nimet olduğunu, ibadetin bir vazife olduğunu öğretmişler…
Ki, kızlıerkekli evlerde, arkadaşını kum torbasına çeviren gençler olmadık. Kızlı erkekli evlerde, arkadaşını, diğer kişilere peşkeş çeken sapıklardan olmadık.
Katillerden olmadık.
Namussuzlardan olmadık…”
tele1