Belgeselde konuşan ve üst düzey bürokrat olarak tanıtılıp ismi açıklanmayan isim, "Soylu’nun elinde Bakan Koca aleyhinde çok ciddi dosyalar olduğunu biliyorum. Sağlık Bakanlığı’nın veri sakladığına dair…" derken, "Ankara’da siyasetçilerin ticari bağlantıları var. Soylu ile kardeşi medikal sektöründe iş yapıyorlar bu arada anlayacağınız iki taraf arasındaki kavga çok büyük" iddiasında bulunuyor.
Belgeselde gece yarısı ilan edilen ve krize neden olan sokağa çıkma yasağı görüntüleri eşliğinde 'bürokrat' şu iddiaları dile getiriyor:
"Aslında bütün bu yaşananların arkasında Bakan Soylu ile Bakan Koca arasındaki büyük bir çekişme yatıyordu. Bu devam eden sürtüşme de Soylu’nun elinde Bakan Koca aleyhinde çok ciddi dosyalar olduğunu biliyorum. Sağlık Bakanlığı’nın veri sakladığına dair… İçişleri Bakanlığı’nın bu verileri alıp hazırlamasının bir anlamı vardı. Sen bir hata yapıyorsun, ben bunu alıp yukarıya da bildiriyorum.
Toplumun da gözüne sokuyorum anlamına geliyordu. Tabii bu arada her şey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ankara’da siyasetçilerin ticari bağlantıları var. Soylu ile kardeşi medikal sektöründe iş yapıyorlar bu arada anlayacağınız iki taraf arasındaki kavga çok büyük."
Belgeselde ifadelerine yer verilen Pittsburgh Üniversitesi McGowan Enstitüsü'nde Öğretim Görevlisi ve Enstitüsü Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ergin Koçyıldırım ise şöyle konuşuyor:
"O dönemde o kadar çok zatürre vakalarında artış oluyor ki, normalin üstünde nefes darlığı vakaları, grip bulguları ve bir takım zatürre vakalarıyla karşılaştıklarını görüyoruz. Türkiye'de bununla ilgili Sağlık Bakanı'nın ilk kamuoyuna yaptığı açıklamalar 22 Ocak tarihinde Anadolu Ajansı'nın editör masası programına katılarak başladı. Ama o dönem öyle bir dönem ki, gerek bakanlık olsun, gerek Türk kamuoyu olsun 'bu hastalık bize gelmez, bizden uzak, nasılsa Çin'de başladı bu' havasındalar.
Oldukça duyarsız bir tavırdalar. Dolayısıyla 'biz böyle bir virüsün varlığını biliyoruz, fakat yine de bize gelmez' bakış açısı sebebinden çok da fazla kaale alınmıyor fakat çevre hastanelerden şüpheli numunelerin gönderilmesi başlıyor ve bu şüpheli numuneler Sağlık Bakanlığı'nda çalışılmaya başlayınca bakıyorlar ki bazı testler pozitif çıkıyor."
Konuya ilişkin Türk bürokratın açıklaması ise, "Ama burada enteresan bir şey oldu. Sağlık Bakanı kendi inisiyatifi ile bu testlerin sonuçlarını negatif olarak değerlendirmeye aldı. Ben Sağlık Bakanı'nın müthiş bir risk aldığını düşünüyorum" şeklinde oldu.
Dr. Koçyıldırım şöyle devam etti:
"Gecenin geç saatlerinde kanlanmış gözleriyle bir takım bilgiler vermeye çalışan bakana bir anda sempati gelişti. Ama bilmiyorlardı ki bakan, adeta bir tüccar gibi bu salgına hazırlanması, ilk hastayı kamuoyuyla paylaşmaması aslında başından beri salgınla ilgili doğruları söylememiş.
Dünyanın her yerinde bir hastaya bir tanı koyduğunuz zaman her hastalığın her tanının bir kodu var. Derhal DSÖ bu hastalığın nasıl kodlanacağına dair bir takım raporlar yayınlar ve bu kılavuz Türkiye'nin de içinde olduğu ülkeler tarafından kabul edildi. Fakat Türkiye hiçbir zaman bunu uygulamadı.
Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'nın bu kılavuza uymadığını Dünya Sağlık Örgütü'ne şikayet etti. O dönemde herkes zoom toplantılarıyla birbiriyle haberleşiyordu. Buna rağmen DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge ilk yurtdışı seyahatini Türkiye'ye yaptı.
Hans Kluge ülkeye geldikten sonra ona adeta yeni Türkiye'nin alışık olduğu şekilde bir diyet ödemesi yapıldı. Bunun karşılığında da Hans Kluge bildiği bilgileri ne DSÖ'yle ne de kamuoyu ile paylaştı"
DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge'nin Türkiye ziyaretine ilişkin ise Türk bürokrat, "DSÖ'nün Türkiye'ye gelmesinin sebebi Türkiye'nin veri sakladığı bilgisiydi. Türk Tabipler Birliği'nin Dünya Sağlık Örgütü'ne Türkiye'deki vakaların düşük gösterilmesi sebebiyle Türkiye'ye şikayet etmesiydi. DSÖ seçimlerinde bir Türk adayımız vardı fakat biz seçimlerde Hans Kluge'nin desteklendiğini biliyoruz" iddiasına yer verdi.