Büyüklerimiz, ustalarımız Cumhuriyet
okullarına has üniformalar giyerek büyümüşlerdi. Hepsinin okul arması,
şeridi diğerinden farklıydı. Kimisinde ay – yıldız, kimisinde bozkurt
resmi, kimisinde lacivert şerit vardı. Sümerbank’ın pazeniyle,
Nazilli’nin basmasıyla, Seka’nın kâğıdıyla, Alpullu’nun, Turhal’ın
şekeriyle, Ereğli’nin, Karabük’ün, Seydişehir’in demiriyle, çeliğiyle,
alüminyumuyla övünürlerdi. Coşkuyla Onuncu Yıl Marşı’nı söylerlerdi.
Yurdu demir ağlarla örmenin gururunu yaşarlardı. Sınıfsız, imtiyazsız,
kaynaşmış bir kitle yaratmayı umut ederlerdi. Kemalist Cumhuriyet’in başarısı, iddiası, gururu, başı dik tavrı hep göğüslerini kabartırdı onların. Atatürk’ün, “Vatanda endüstrinin gelişmesini sağlamayı, medeni bir millet olmanın temel taşı sayıyoruz” şeklindeki
sözlerini, ülkemizi kalkındırmanın anayasası sayarlardı. Ulusal
sanayiyi, milli kalkınma hamlesini büyük bir bilinç ve inançla
desteklerlerdi. ABD’den ithal edilen kefen bezinin (Amerikan bezi de
denir), Marsilya’dan gelen Frenk gömleği ve tuğlanın, Rusya’dan alınan
şekerin, Anadolu’da üretilmesinden gurur duyarlardı. 1929 Büyük Buhranı sonrasında gelen kamu ağırlıklı, planlı döneme
uzanalım… 1934, Cumhuriyet’in sanayideki çok önemli atılımlarını yaptığı
bir yıldı. Mayıs ayında Başbakan İsmet Paşa, Kayseri Dokuma
Fabrikası’nın temelini atarken şöyle diyordu: “Türk İnkılâbının inandırıcı ve hakiki manasını hiç hatırdan
çıkarmamalıyız. Bu, yeni iş ailesinin ve fabrikalar mecmuasının verdiği
mânâ olacaktır. Memleketin kurtuluş hareketinde en inandırıcı delil,
fabrikaları kurup işletmekte gösterdiğimiz hizmet ve liyakat olacaktır” Aynı yıl Ağustos ayında Paşabahçe Cam, Keçiborlu Kükürt, Isparta
Gülyağı, Konya Ereğlisi Dokuma, İzmit Kâğıt fabrikalarının temeli
atıldı. Ekim ayında Turhal Şeker Fabrikası ile Bakırköy Bez Fabrikası
açıldı. Bu tesisler, sadece üretim kurumu değillerdi. Aynı zamanda
uluslaşma, toplumsallaşma, uygarlaşma, aydınlanma ocaklarıydı. Tiyatro,
müzik, folklor kolu, koro vardı bünyelerinde. Ağaçlandırma çalışmaları
yaparlardı. Bataklıkları kurutur, yeşil alana çevirirlerdi. Bünyelerinde
kütüphane kurar, okullar, yurtlar, sağlık ocakları açarlardı. Spor
takımlarına, o günlerin deyimiyle “idman yurtlarına” öncülük ederlerdi.
Geceler, balolar, kermesler düzenlerlerdi. ATATÜRK’ÜN KURDUĞU DEVLET İŞLETMELERİ Atatürk, devlet işletmelerini Anadolu
içinde yaygın olarak oluşturmuştur. Çünkü sanayileşme sırasında nüfusun
büyük şehirlere yığılacağını, bunun da içinden çıkılması güç toplumsal
maliyetler yaratacağını görmüştür. Basma fabrikası Aydın’ın Nazilli
ilçesinde; şeker fabrikalarının üçü Alpullu, Turhal, Uşak gibi üç ilçede
açılmıştır. Malatya, Sivas, Kayseri’de çeşitli sanayi tesisleri
kurulmuştur. Ağır sanayi merkezi olarak iki yer seçilmiştir: Kırıkkale
ve Karabük… Diğer sebeplerinin yanında, bu tesislerin yurt sathına
yayılmasının nedenlerinden biri de şudur: Başta deprem olmak üzere doğal
afetlere, kazalara karşı sanayi tesislerinin büyük bölümünün aynı anda
yıkıma uğraması engellenmiştir. Bunun ne kadar doğru bir planlama ve
tercih olduğunu Türkiye, 17 Ağustos 1999 depreminde çok acı tecrübelerle
yaşamıştır. Bütün sanayi tesislerini Sakarya, Kocaeli, İstanbul, Bursa,
Trakya bölgesine yığınca, deprem sanayiyi, ekonomiyi çok ağır biçimde
tahrip etmiştir. Dahası var. Erken Cumhuriyet döneminde sanayi tesislerini yurt
sathına yayan politika sayesinde, büyük kentlerde rant peşinde
koşanların önü kesilmiştir. Sivas, Eskişehir, Malatya, Adana, Kayseri
gibi kentlerde işçi ve memurlara, o günün olanakları içinde konforu
esirgemeyen bir yöntemle kurulan tesisler sayesinde halkımız
sosyalleşmiş, çağdaş yaşam örnekleriyle tanışmıştır. Devrimci
öncüler şunu görmüştür: Devletçilik denince planlama kaçınılmazdır.
Devletçilik yoksa laiklik de, devrimcilik de, bağımsızlık da yoktur.
Cumhuriyet demek, aynı zamanda, kamuculuk ve planlama demektir… TURGUT ÖZAL VE KEMAL UNAKITAN NELER YAPTI 12 Eylül 1980 ABD destekli darbesi, o döneme dek merkez sağ
hükümetlerin, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin bile yapamadığını, göze
alamadığını yapmıştır. Türk – İslam sentezci siyasal program; ustamız,
Cumhuriyet Devrimi şehidimiz Uğur Mumcu’nun sözleriyle ekonomik alanda
şöyle tamamlanmıştır: “Türk ekonomisinin liberalizasyonu, Türk Lirası’nın dolarizasyonu”.
24 Ocak Kararları’nın mimarı olan Turgut Özal, darbecilerin gözde
bürokratı, darbe hükümetinin başbakan yardımcısıdır. Özelleştirme hırsı
büyüktür. Onunla birlikte kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) gözden
düşürülmeye, tasfiye edilmeye, kapatılmaya, elden çıkarılmaya
başlanmıştır. En büyük, en kârlı, en stratejik olanları, özellikle
satılmak, kapatılmak istenmiştir. Mevcut iktidar blokunun önemli isimlerinden, ağabeylerinden olan
Kemal Unakıtan’ın Sümerbank’a, Etibank’a ilişkin sözlerini anımsayalım: “Adlarını tarihten sileceğiz”… Eşi Ahsen Unakıtan’ın üzerinde ABD bayrağı baskılı tişörtü, kocasının sağlık durumu ve ameliyatı için “Rabbim Cleveland dedi”
şeklindeki sözleri hafızalarımızdadır. ABD’nin Türkiye’ye dayattığı
siyasi, iktisadi, toplumsal modeli, Türk – İslam sentezi programını,
bunlarla bütünleşen özelleştirmeleri çok güzel simgeleyen bir
görüntüdür. Dahası var. Rabbim, Kemal Unakıtan için Cleveland derken, emekçi
halkımız için, devlet hastaneleri, sağlık ocakları söz konusudur.
Egemenlerimiz villalarda yaşarken, çocuklarını yurt dışında okuturken,
emekçilerimiz için kent çeperleri, emekçi çocuklarımız için ise
işsizlik, yoksulluk geçerlidir. Cumhuriyet’in halkçı – devletçi ekonomi
anlayışından, planlama geleneğinden uzaklaştıkça, büyük kentlerde
ölçüsüz bir nüfus yığılmıştır. Kent rantı ekonomiyi, siyaseti esir
almıştır. Güneydoğu’daki sorunun çözümü güçleşmiştir. Çünkü bölgeye
yapılan yatırımların sayısı ve verimliliği düşmüştür. İşsizlik çığ gibi
büyümüştür. Devlet sanayi tesisi kurmadığından, özel sektör de kâr
peşinde olduğundan, Anadolu sanayisizleşmiştir. Bu durum demiryollarını
gözden düşürmüş, denizyollarına yatırım yapılmasını engellemiştir.
Enerjide, özellikle petrol ve doğalgazda, zaten dışa bağımlı olan
Türkiye’nin bağımlılığı artmış, bu durum kaçınılmaz olarak ekonomiye,
dış politikaya ve ulusal güvenliğe yansımıştır. Sözün Özü: Ağzına emek, sınıf, sömürü, aydınlanma,
bağımsızlık, antiemperyalizm, bütüncül kalkınma, mazlum milletler,
kamuculuk, toplumculuk, halkçılık kavramlarını almayanlar, ne Atatürkçü,
ne Cumhuriyetçi, ne solcu olabilirler. Barış Doster https://odatv.com/ozalveunakitanneyapti0202181200.html