Odatv yazarı Kerem Çalışkan, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının yüzüncü yılında Mustafa Kemal’in Anadolu’nun ve Türk milletinin kurtuluşu için verdiği mücadeleyi kaleme aldı.
Kitapta, Atatürk’ün “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek çıktığı yoldaki mücadelesine ışık tutulurken, Atatürk’ün Samsun’da yaşadıklarının anlatıldığı kısım dikkat çekti.
Samsun’da Rum çetelerin bulunduğu ve güvenli bir ortamın olmadığı anlatılırken, Atatürk’ün acısını çektiği böbrek hastalığından dolayı tedavi altına alındığına değinildi. Kitapta, İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General George Milne’nin Mustafa Kemal’in derhal geri çağrılmasını emrettiğinden de bahsedildi.
İşte “1919 Mustafa Kemal Mucizesi”nde yer alan ilgili o kısımlar:
“SAMSUN GÜVENLİ DEĞİL”
“Mustafa Kemal 21 Mayıs’ta Samsun’da İngiliz subaylarla yaptığı görüşmede, o yöredeki Rum çetelerin İngiliz himayesi ile azgınlaştıklarını bir kez daha anlamıştır. Genelkurmay’a acilen yolladığı ilk raporda, bölgedeki Rum çetelerin Samsun’daki Rum komitası ve bilhassa Rum Metropoliti Yermanos tarafından yönetildiklerini anlatır. Mustafa Kemal Samsun’da bir hafta kalır. Daha çok kalmayı güvenli bulmaz. Samsun kenti içinde Rumlar çoğunluktadır. Pontusçu milisler kentte serbestçe gezmektedirler. Halk ile açık konuşmak imkânı ve ortamı yoktur.
Tarih 25 Mayıs 1919...
Mustafa Kemal, Refet Paşa’yı tam yetkili Samsun Valisi olarak tayin edip orada bırakarak kendisi iç bölgeleri ‘teftişe’ gider. İlk durak kaplıcaları ile ünlü Havza’dır.”
“MUSTAFA KEMAL HALKA SESLENİYOR”
“Havza, Samsun’a göre daha güvenli bir yerdir. Ayrıca ünlü kaplıcaları vardır. Mustafa Kemal hâlâ sancısını çektiği böbrek hastalığını, burada, heyetindeki Dr. İbrahim Tali (Öngören) gözetiminde bir süre tedavi ettirecektir. Havza milli tepkinin gelişkin olduğu bir Anadolu kasabasıdır. Daha Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan önce 18 Mayıs’ta, Bursa ve Erzurum ile birlikte, Havza’da bir protesto mitingi yapılmıştır. Belediye önünde toplanan Havzalılar bir de Reddi İlhak Cemiyeti kurmuşlardır. Mustafa Kemal kaplıcalar nedeniyle Havza’da bir süre kalmak ister. Kaplıcalara yakın Ali Baba’nın Mesudiye Oteli’ni kendisi ve heyeti için bir aylığına 150 liraya kiralar. Havza’da hemen belediye yetkilileri ve yerel eşraf ile temasa geçer. Burada daha önce Fransız askerleri bulunmuş ve Pontusçu çeteler de köylerde terör estirmiştir.
Mustafa Kemal Havza’da 30 Mayıs günü cuma namazından sonra bir miting düzenletir. Civar köylere de haber salınır. Hitabeti kuvvetli Sıtkı Hoca da bir konuşma yapacaktır. Ancak Sıtkı Hoca, haber geç ulaşınca mitinge gelemez. Mustafa Kemal’in canı sıkılır. Otele döner. Bir dahaki cuma tekrar miting yapılmasını ister. Bu kez daha iyi organize edilir. Sıtkı Hoca, Yörgüç Paşa Mescidi’ndeki namazdan sonra ahaliye ateşli bir konuşma yapar:‘Vatan elden gidiyor... Daha durulur mu, silahla, silah yoksa, odunla, yumrukla savaşacağız... Yangın her yeri sardı...Önce içimizde ekmek bilmeyen hainleri, sonra yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz... İzmir’den vazgeçemeyiz... O mübarek vatan parçasının kurtarılması neye mal olursa olsun mücadele edeceğiz!...’”
“MEZAR ÇUKURU’NUN KENARINDAYIZ”
“Bu Mustafa Kemal’in istediği konuşmadır. Mitingi otel balkonundan izler ve memnun olur. Otele gelen Sıtkı Hoca’nın önünde, eşraf ve halka o da bir konuşma yapar ve şunları söyler: ‘Geçenlerde de birkaç kere söyledim. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir. Zaten geri dönmek imkânı da yoktur...’ Bu Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra doğrudan halka yaptığı ilk açık konuşmadır... Bu sözler Mustafa Kemal’in her fırsatta, halka yapacağı her konuşmada tekrar edeceği sözlerdir. Halka verdiği mesaj, anlatmaya çalıştığı feci durum ve gerçek tablo budur! Milli mücadelenin temel sloganı olan ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ Mustafa Kemal’in çizdiği bu tablo sonucu ortaya çıkmıştır. Diri diri gömülüp düşman esaretine girmek, ya da silaha sarılıp dövüşmek! Başka yol yoktur!
Mustafa Kemal 25 Mayıs’ta geldiği Havza’da, Amasya’ya gideceği 12 Haziran’a kadar 18 gün kaldı. Bu arada gelen çeşitli heyetlerle görüşmeler yaptı ve yazışmaları yürüttü. İngilizler o bölgede topladıkları bazı tüfek mekanizmalarını, katırlarla Samsun’a götürmeye çalışıyorlardı. Bunu haber alan Mustafa Kemal milli çetelere haber vererek kervanı durdurdu, el konulan tüfek ve mekanizmalar Havza’ya getirilerek depoya konuldu. Mustafa Kemal Havza’dan ayrılmadan önce depoyu açtırarak bu silahları halka dağıttı. Yaptığı bu riskli ve cüretli hareket Mustafa Kemal’in şan ve şöhretinin, bölgede dağdan dağa, köyden köye hızla yayılmasını sağladı...”
“MUSTAFA KEMAL’İ GERİ ÇAĞIRMA UĞRAŞLARI”
“Mustafa Kemal, daha Samsun’a çıktığı andan itibaren, İngiliz işgal kuvvetlerinde bu güçlü askeri heyete karşı bir kuşku uyanmış ve Mustafa Kemal’in geri çağrılması için padişah ve hükümete baskı yapmaya başlamışlardı... İngilizlerin Mustafa Kemal ve heyetine nasıl Anadolu’ya geçiş izni verdikleri ilginç bir konudur. Mustafa Kemal’in görev emri padişah ve hükümetce onaylanınca Harbiye Nezareti, İngiliz İstihbarat Bürosu’ndan, heyetin Karadeniz’e çıkışı için vize ister. İşgal kuvvetleri subayların ve resmi görevlilerin İstanbul’dan çıkışını bile vizeye bağlamıştır. İstanbul’da İngilizler bir sömürge yönetimi kurmuştur. İngiliz İstihbarat Subayı John Godolphin Bennett, bu kalabalık kurmay heyetinden şüphelenir. Şişli’deki İngiliz Yüksek Karargâhı’na gider ve listeyi gösterip, vize verip vermemeyi sorar. Bir saat kadar bekledikten sonra Yüksek Komiserlik’ten ‘Padişahın güveni tamdır, vize veriniz’ yanıtı gelir. İngiliz Binbaşı Milligan tarafından 15 Mayıs’ta onaylanan listeye Yüzbaşı Bennett imzası ile 16 Mayıs günü için vize verilir.
Ancak tam o dönemde Kars bölgesinde incelemelerde bulunan İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General George Milne’nin, Mustafa Kemal’in kalabalık bir heyetle Samsun’a gittiğinden haberi yoktur.”
“MILNE: DERHAL GERİ ÇAĞIRIN!”
“19 Mayıs’ta, Mustafa Kemal ve heyetinin Samsun’a çıktığını, bölgedeki İngiliz istihbaratından öğrenen Milne, bu heyetin neden gittiğini ve amacını Genelkurmay’dan sorar. Genelkurmay’ın o sırada başında olan, Mustafa Kemal ile geniş yetkileri ayarlayan ve İngilizlerden böyle bir soru bekleyen 2. Başkan Kâzım Paşa (İnanç) 19 Mayıs günü makamına gitmez.
Milne’nin sorusuna da işi birkaç gün daha sallayarak gecikmeli yanıt verir. Yanıt heyetin ‘bölgede mütareke şartlarını denetlemesi, huzur ve asayişi temin etmesi’ şeklindedir. General Milne 6 Haziran’da hükümetten Mustafa Kemal’in derhal geri çağrılmasını ister. 8 Haziran’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe, İngiliz Dışişleri Bakanlığına bir rapor yazar. ‘Aldığımız istihbarata göre bazı Türk subayları Yunan işgaline karşı bir direniş düzenlemek için İstanbul’dan ayrılmışlardır. Bu öylesine doğal ki, uluslararası bir boyuta ulaşacağını ve engellenemeyeceğini düşünüyorum’ der.
Zaman, Mondros’u imzalarken ‘işgal olmayacak’ diye verdiği mektuplu güvence ile Rauf Bey’i aldatan Amiral Calthorpe’un bu öngörüsünü haklı çıkaracaktır. Calthorpe belki de, ‘işgal olmayacak’ diye verdiği kişisel teminatının İngiliz Hükümeti tarafından kısa sürede böyle vahşice çiğnenmesi üzerine, Türk milli direnişi tepkisini ‘doğal ve evrensel’ bulmaktadır.”
https://odatv.com/ataturksamsundahalkailkkonusmasindanesoyledi16021929.html