Türk milletinin tarihinde yeni bir devrin kapılarının açıldığı ve "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir." sözünün devlet yönetiminde yerini aldığı Cumhuriyet'in ilanının üzerinden 101 yıl geçti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 29 Ekim 1923, aynı zamanda tarihin en büyük devrimi ve devrin şartlarında en büyük dönüşümüydü. Cumhuriyet idaresinin tesis edilmesi, Türkiye’de siyaset, hukuk, eğitim, kültür, sanat, ekonomi ve toplumsal alanlarda köklü devrimler yapılmasının önünü açtı.
"Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır." diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde yürütülen ve bir milletin destansı mücadelesi olan Milli Mücadele’nin öyküsünü tarihçi-yazar Dr. Naim Babüroğlu ile 5 Soru ve 5 Cevap'ta konuştuk.
1. Cumhuriyet'e giden süreç nasıl başladı? 29 Ekim 1923’de neler yaşandı?
Cumhuriyet rejimine giden süreçte; ilk adım 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması; ikinci adım ise Mili Egemenlik ilkesinin 1921 Anayasası’nın birinci maddesi olarak yer almasıdır. Üçüncü adım, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ile işgalcilerin hayallerinin yerle bir edilmesidir. Dördüncü adım, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıdır. Beşinci adım, 24 Temmuz 1923’te Sevr’in yırtılması ve Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Altıncı adım, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın Başkent yapılmasıdır. Yedinci adımda, 29 Ekim 1923’te siyasal rejimin adı, şekli açıklanmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Sekizinci adımda, 3 Mart 1924’te Halifelik kaldırılmıştır.
(Dr. Naim Babüroğlu)
Atatürk, Cumhuriyet’i bir gecede kurmadı. Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen çağdaş Türkiye projesinin eseridir. Atatürk, gençliğinden itibaren; J.J. Rousseau, Montesquieu, Kant gibi yabancı aydınlar ile Tevfik Fikret, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi yerli aydınları okumuştur.
Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişi olarak 22 Mayıs 1919’da gönderdiği raporda yer alan, “Millet, milli egemenlik esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” ifadesi Cumhuriyet’in bir işaretiydi. 21/22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi’nde, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” maddesi aslında Cumhuriyet’in kendisiydi. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi’nde, “Milli kuvvetleri etkin ve Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.” ifadesi ve ardından Sivas Kongre’sinde alınan kararlar Cumhuriyet’e gidişin göstergesiydi. Görüldüğü gibi, ilanından dört yıl önce Cumhuriyet yönetimine ilişkin ana esaslar belgelerde yer almaya başlamıştı.
2. Cumhuriyet’e neden ihtiyaç duyuldu? Cumhuriyet’in adımları nasıl atıldı?
Milli Mücadele sonrası en çok sorulan soru bu oluyor. Vatan düşmandan kurtarıldı, Kurtuluş Savaşı bitti, peki devletin şekli olacak? Bu sıkıntıda, yoklukta ne yapacaksınız? Yabancılar dâhil herkes bu soruyu soruyordu.
13 Ekim 1923’te, Ankara başkent yapıldı. Mustafa Kemal Paşa: “Ankara hükümet merkezidir. Ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır.” dedi.
Sıra devletin şeklinin ilan edilmesine gelmişti. Açık bir meclis vardı ve yönetim şekli Cumhuriyet’ten başka bir şey değildi. Ancak, adı henüz konmamıştı. Başbakan Fethi Okyar’dı. Bu dönemde, bir hükümet bunalımı ortaya çıktı ve kriz çözülemedi.
28 Ekim 1923… İsmet Paşa, Fethi Bey (Okyar), Eski Kolordu Komutanı Kemalettin Sami, Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa, Savunma Bakanı Kazım Paşa, Rize milletvekili Fuat Bulca ve Afyon milletvekili Ruşen Eşref Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Çankaya’da akşam yemeğindedir. Yemek sonrası, hükümet krizi görüşülür. Mustafa Kemal, planını çok önce kararlaştırmıştır. Ortaya çıkan sorunu kökünden çözecek şu cümleyi söyler: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” İsmet Paşa dışındakiler yemekten ayrılırlar. Atatürk ve İsmet Paşa, Anayasa değişikliği üzerinde çalışırlar. Kanun teklifine, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir.” kaydı eklenir.
29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, Anayasa Değişikliği onaylanır. “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ve alkışlarıyla Cumhuriyet kabul edilir. Saat 20.45’te, oylamaya katılan 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Atatürk, bunun üzerine bir konuşma yapar: “Hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
3. Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin koşulları nasıldı?
Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda ise binde 4’dü. 40 bin köye karşılık, diplomalı ebe sayısı 136 idi. Sadece 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu. 37 bin köyde okul, posta, yol yoktu. Ülkede 72 ortaokul, 23 lise vardı. 150 ilçede doktor yoktu. Trahomlu insan sayısı üç milyondu; sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumdaydı.
1918-1945 yıllarında iki Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da beş, Amerika’da beş olmak üzere toplam 10 ülkenin meclisi açıktı. Türkiye, bu 10 ülkeden biriydi. 1938’de dünyada 17 ülkenin seçilmiş hükümeti vardı ve bu ülkelerin içinde Türkiye de vardı. 1944’te ise tüm dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si meclise ve anayasal düzene sahipti. Türkiye, bu 12 ülkenin içindedir. Atatürk Cumhuriyeti’nin mucizesidir bu…
4. Cumhuriyet'in en önemli kazanımları neler oldu? Cumhuriyet'in ilanıyla kadın haklarında neler değişti?
Osmanlı döneminde Türkler dışlanmıştı. Padişahlık, babadan oğula devredilirdi. Yani, ümmet ve kul vardı. Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” sözü, Cumhuriyet’in tanımıdır. Irk, din, mezhep, cins gözetilmez. Ulus devlet, etnik ve mezhepsel temellere dayanmaz. Cumhuriyet’le, ümmet millet; kul birey oldu.
O dönem kadınlar ikinci sınıf sayılıyordu. Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı. İtalya ve Fransa’da 1946’da, İsviçre’de 1971’de bu haklar verildi. Türkiye, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesinde Avrupa’da yedinci; dünyada 12’nci sırada yer aldı. 1935’te yapılan seçimlerde 18 kadın meclise girdi. 1935’teki meclisteki kadınların temsil oranına, 2000’lere kadar ulaşılamadı.
5. Bugüne gelindiğinde 101 yıl sonra hangi değerler güçlendi, hangi değerler zayıfladı?
Atatürk’ün Cumhuriyeti’nden kalan nedir diye sorarsanız…
2024 yılına gelindiğinde, toplumda yozlaşmanın yaygınlaştığı, devlette liyakat sisteminin çöktüğü, cemaat ve tarikatların devlet kurumlarında kökleştiği, dünyanın en fazla sığınmacısını barındıran Türkiye’nin Beka sorunlarıyla yüz yüze kaldığı Cumhuriyet’in Sonbaharını yaşıyoruz.
Bu muydu, yıllar sonra geldiğimiz, özlemlerimizdeki yolculuk? Bu muydu, “Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa…” marşında duyduğumuz heyecanın rüzgârında, yaşlı gözlerle el salladığımız meçhul gemi? Benim hiç değildi…
Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde şöyle der: “Ara sıra: 'Atatürk sağ olsa ne yapardı gibi bir sual duyulur.' Ben cevap vereyim mi? Topumuza birden lânet okurdu...”
Atatürk’ün Cumhuriyeti’ni Türkiye’den çıkarırsanız, geriye gözyaşının dinmediği bir coğrafya kalır.
Sözcü