Röportaj: Yüksel Şengül
Şarkı söyleyip şarkıcı, gazetecilik yapıp gazeteci, kitap yazıp yazar kabul edilmeyen ama yaptıklarına da kayıtsız kalınamayan belki de dünyadaki tek kişi o… Yıllar önce ‘Ham Çökelek' şarkısından hatırladığımız Atilla Taş'ın Karakarga Yayınları'ndan çıkan Sakıncalı Çökelek kitabının ilk cümlesi aynen şöyle: “Bir tweet attım, hayatım değişti!”. Yayınevinde buluştuğumuz Taş'la başına gelenleri ve yaşadıklarını konuştuk.
– Öncelikle aldığın tepkileri ve kitabın geri dönüşlerini merak ediyorum…
Devir sosyal medya devri, hemen dönüşleri alıyorsunuz. Kitapla ilgili beni en çok sevindiren olay, herkesin ‘Elimize alınca, okumadan bırakamadık' demeleri. Çok kolay okunan bir kitap. Yaşadığım 14 ayın dertlerini, acılarını okurlarla paylaştım, içimi döktüm. Bazı okurlarım özellikle hapisteki panik atak krizlerimin sıkıntılarından çok etkilenmiş. Benim klostrofobim de olduğu için mapusluk çok zor oldu.
BİR ANDA ÇILDIRMA NOKTASINA GELİYORSUN
– Hayati tehlike yaşadın mı?
O kadar ağır iki panik atak krizi geçirdim ki, daha sonra beni muayene eden doktor bunun kalp krizine dönüşme riskinin yüksek olduğunu söyledi. Kolay değil, üç metrekarelik odalarda, üstüne demir kapılar kapanıyor ve bir anda çıldırma noktasına geliyorsun. Öyle anlarım çok oldu. Hapiste ölebilirdim. Üstelik ilk yedi ay suçumun ne olduğunu da bilmediğim için daha çok sıkılıyordum. Zaten benim kaldığım 9. Bölüm'dü ve hapisanenin en ağır bölümüydü orası.
– “En ağır bölüm” derken…
En tehlikeli bölüm olarak bizim kaldığımız 9. Bölüm kabul ediliyordu. Fikir suçlarından, siyasi suçlardan içeri girenler orada tutuluyordu. Koşullarımız çok ağırdı. Tecavüzcüler, katiller, hırsızlar bizden çok daha iyi şartlarda yaşıyordu. Bizim 9. Bölüm'de olduğumuzu öğrenen cinayet suçluları bile bizden çekiniyordu.
– Dönelim 2009'a… “Bir tweet attım, hayatım değişti” demişsin…
Sosyal medyada ‘Miki' adıyla hesap açıp, absürt şeyler, antin kuntin şeyler yazmaya başladım. Komediyi her zaman çok sevdim. Benim Atilla Taş olduğumu kimse bilmiyordu. Daha sonra kimliğimi açıkladığımda takipçilerimin sayısı hızla düştü. ‘Bu adam böylesine müthiş espriler yapamaz, böyle mesajlar yazamaz' diyorlardı.
GEZİ'DEKİ ÖLÜMLER BENİM İÇİN KIRILMA NOKTASI OLDU
– Derken, 2013'te Gezi olayları başladı… Bu da her şeyin miladı oldu galiba…
Benim miladım İngiltere'de lisan, Amerika'da sinema eğitimi almamla başladı. Türkiye'ye dönüşümde yaldızları dökülmüş ama artık hayata çok daha güzel bakabilen, bilinçli bir Atilla Taş vardı. Cehaleti üzerimden atmıştım. Mizah yapıyordum sürekli ve biliyorsunuz mizahın önünde hiçbir güç duramaz.
– Attığın tweetler muhteşemdi…
Taksim'e çıkıp biber gazı yediğim gün şöyle bir tweet attım, ‘Bu kadar biber gazına hiç gerek yoktu. Ben Taksim Meydanı'nda bir konser verseydim herkes dağılırdı zaten…' Gezi'nin moral kaynaklarından biri oldum. Ancak Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük ve diğer gençler öldürülünce yıkıldım. Bu ölümler benim kırılma noktam oldu. Ondan sonra asla apolitik olamazdım, geri dönemezdim. Hani derler ya ‘Cehalet mutluluktur' diye, çok doğru. Bilgisiz, bilinçsiz olunca her şey kolay. Bilince, sorgulayınca, görünce yazıyorsun, konuşuyorsun, mücadele ediyorsun. Ham Çökelek ve Zennube şarkılarını söyleyen Atilla Taş artık çoktan ölmüştü.
HÂLÂ CÜZZAMLIYMIŞIM GİBİ BENDEN KAÇIYORLAR
– Hapse giriş sürecini konuşalım mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında başbakanın kim olacağı tartışılırken Ahmet Davutoğlu ile ilgili bir tweet attım. Troller öylesine saldırmaya başladılar ki, inanılmazdı. Hakaretler, iftiralar gırla gidiyordu. Kitabımda bunları yazdım.
– Mesela…
Mesela, yüzünü bile görmediğim babamın bana tecavüz ettiğini söylediler, ‘Onun anası babası zaten belli değil' dediler, ‘Hırsız' dediler.
– Davutoğlu'nu konuşuyorduk…
Belli bir süre sonra hem Ahmet Davutoğlu hem de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, hakkımda şikayette bulundular. Sonrasında sürekli savcılık ve emniyet arasında mekik dokumaya başladım. Artık ‘Sakıncalı Çökelek' olmuştum, herkes benden kaçıyordu, dost bildiklerim bile. Benim 1 milyon 750 bin takipçim vardı ama yargılanmaya giderken Çağlayan Adliyesi'ne bir kişi bile gelmedi. Hâlâ cüzzamlıymışım gibi benden kaçıyorlar.
– Hakim huzurunda yaptığın savunma geniş yankılar yaratmıştı…
Evet, suçsuzum ve suçsuz yere hapiste yatıyorum. Bir bakan bey çıktı ‘tweetten içerde yatan bir Allah'ın kulu gösteremezsiniz' dedi. Hakim bey, ben Zeus'un kulu muyum, elbette ben de Allah'ın kuluyum dedim. Ben Atatürkçüyüm, laikim, sosyal demokratım. Mustafa Kemal'in askeriyim. En çok gurur duyduğum budur. Benden terörist çıkmaz. Beni bu halimle alacak cemaat varsa hemen gideyim ama hiçbir cemaat kabul etmez.
ER GEÇ BERAAT EDECEĞİM ÇÜNKÜ SUÇSUZUM BEN
– Şimdi durum nedir?
Kitabımın ardından şimdi de Sakıncalı Çökelek adlı bir stand up hazırladım. Şubat ayında seyirciyle buluşacağım. Beni izlemeye gelenler cezaevinde yaşananların insanı nasıl güldürebileceğine hayretle tanık olacaklar.
– Dosyan kapandı mı?
Yargı sürecim devam ediyor. Er ya da geç hakkımda açılan davalardan beraat edeceğime inanıyorum. Çünkü suçsuzum ben. Kimseye hakaret etmedim ve sadece mizah yoluyla fikirlerimi söyledim, eleştiri yaptım.
– Kitapta, senin yazdığın bir Atatürk şiiri de var.
Televizyonda izledim, bir meydandan Atatürk heykelini vinçle kaldırıyorlardı. Yüreğim sızladı, içim kanadı. Çok etkilendim ve kağıdı kalemi elime alınca Atatürk Heykelleri adlı şiirim kendiliğinden dökülüverdi.
– O şiiri okur musun bize?
Atatürk heykellerini kaldırmışlar şehir meydanlarından / Kolaysa kaldırıp atsanıza onu aklımızdan / Ah bu boş uğraşlarınız, çırpınmalarınız / Bu anlamsız çırpınmalarınız / Bu anlamsız ucuzluklar / Yahu başaramayacaksınız işte, çıkarın aklınızdan…
– 15 Temmuz darbe girişiminde de senin tweetlerin susmadı…
Ben o gece darbe aleyhine tweetler attım. O sırada troller ve yandaş basın kalemşörlerinden çıt çıkmıyordu. Çünkü onlar duruma göre pozisyon almak için olayların netleşmesini bekliyorlardı. Benim öyle bir derdim yoktu ve hiç tereddüt etmeden ‘Darbeye karşıyım' tweetleri attım. Ancak gelin görünki Atilla Taş, daha sonra FETÖ'cü ilan edildi (gülüyor).
– SÖZCÜ Gazetesi'ne de FETÖ'cü yakıştırması yapıldı…
Hapiste bizi en çok güldüren olaylardan birisi de SÖZCÜ'nün ve sahibi Burak Akbay'ın FETÖ'cü ilan edilmesiydi. Kara mizahtı bu, inanamadık.
MİZAH OLMASAYDI İÇERİDEN KANSER OLUR ÇIKARDIM
– Hapiste yasaklar var mıydı?
Cezaevine SÖZCÜ Gazetesi'nin girmesi yasaktı. Bu konuda ısrarcı olduk ve sonunda SÖZCÜ'yü getirdiler. Bayramı bekleyen çocuklar gibi sevindik SÖZCÜ'ye kavuşunca. Bir gün Atatürk ve İzmir Marşı posterleri verdi SÖZCÜ ve biz de onları koğuş duvarına astık. Bazı gardiyanlar ‘Duvara yapıştırdıklarınızı çıkarın' dediler. ‘Biz ona asla dokunamayız. Duvardaki Mustafa Kemal'dir, istiyorsanız siz çıkarın' karşılığını verdik. Atatürk'e dokunamadılar. (Bu olayı anlatırken gözleri doluyor).
– Çevrendekilere moral kaynağı olmayı başardın…
Ben yoktum zaten hapiste, insanı bir noktadan sonra beyin yönetiyor, yönlendiriyor, gülüyorsun. Mizah olmasaydı, gülmesem güldürmesem, içeriden kanser olur çıkardım.
– Hapiste bir de nikah kıydın.
Evet, hayatımın kadını Meltem'le evlendim. O olmasaydı, cezavine dayanmam mümkün olmayacaktı. Bütün sıkıntılara onun sayesinde göğüs gerdim.
– Cezaevinde şarkı yapmadın mı hiç?
Müzikten soğudum artık. Şarkı söylediğim için bana çok hakaret ettiler, ölümle tehdit ettiler. ‘Zennube gibi Ham Çökelek gibi saçma sapan şarkılar olur mu?' diye kızdılar, aşağıladılar beni. İyi ama Süperman'a şarkı yapılan tek ülke de bizimki değil mi!
– Hangi şarkı o?
Minareden at beni / İn aşağı tut beni (gülüyoruz).
http://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/ataturkcuyumlaikimbendenteroristcikmaz2188288/