Sağlık Bakanlığı’nın yeni doğan tarama programına göre bebeklerin topuklarından alınan birkaç damla kanla doğuştan gelen tiroid hormonu eksikliği, zihinsel yetersizlik başta olmak üzere pek çok sağlık sorununa neden olan “fenilketonüri”, akciğerler ve sindirim sistemi başta olmak üzere vücuttaki birçok organı etkileyen “kistik fibrozis” ve “biyotinidaz eksikliği” hastalıkları teşhis edilebiliyor. Erken teşhisle yakalanan bu hastalıklar, vitamin, ilaç desteği ve doğru beslenmeyle tedavi edilebiliyor ya da kontrol altına alınabiliyor. Ancak Covid19 pandemisiyle birlikte tırmanan aşı karşıtlığı, yenidoğan taramalarına da farklı komplo teorileri nedeniyle sıçramış durumda... Kars’ta bir aile, aile hekimliğinin tüm ısrarlarına karşın bebeğinden topuk kanı alınmasını reddetti. Aile ikna edilemeyince il sağlık müdürlüğü konuyu mahkemeye taşıdı. Aile Mahkemesi ise söz konusu bebeğe sağlık tedbirlerinin alınması yönünde iş ve işlemlerin başlatılması konusunda gereğinin yapılması talebini reddetti. Hakim Muhammed Koç’un gerekçeli kararında annebabanın topuk kanı vermeme özgürlüğü savunuldu. Söz konusu hastalıklarla ilgili teşhis ve tedavinin de tıp otoritelerince hâlâ tartışmalı olduğunu öne süren hakim, kendine “İslami tıpçı” diyen Aidin Salih’in skandal sözlerini referans verdi.
Gerekçede “Topuk kanı almanın çocuğun Anayasa ile korunan yaşam ve sağlık hakkı üzerinde yapacağı olumlu sonuçlarının tıbbi otoritelerce ispatlanmamış olması ve olası bir teşhis ve tedavinin de tıp otoritelerince hâlâ tartışmalı olması (Alternatif tıp uzmanı Aidin Salih’in topuk kanı almanın çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden olduğunu özetle eserlerinde ifade etmiş ve benzer tespitler pek çok STK tarafından inceleme konusu edilmiştir.) velev ki topuk kanı ile otizmli olduğu tespit edilse dahi otizmin erken tedavisi diye bir tedavi şeklinin olmaması veya doğmuş çocuğun akraba evliliğinin önüne nasıl geçeceği izah edilemeyeceğinden, topuk kanı almanın esasen topluma veya toplum sağlığına da hizmet eden bir yanının olmaması ve WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) güdülendirmesi ile neonatal tarama adı altında ne için yaptığı/yaptırdığı belli olmayan bir uygulama olması nedeniyle ve hegamonik bir dikte ile üye ülkelere dikte edilen bir uygulama olması nedeniyle” talebin reddine karar verildiği belirtildi.
Kars Tabip Odası Başkanı Onur Naci Karahancı, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada “Bilime sahip çıkmanın ne kadar gerekli olduğunu, her yerde önümüze çıktığını bir kere daha gördük. Hukukun bu kadar kolay kendine yontulabilecek bir şey olmadığını göstermek de gerekiyor. Burada devreye hukuktan öte etik giriyor bizim için” dedi. Etik bildirgelerin bu konuda çok açık olduğunu vurgulayan Karahan, “Çocuğun üstün yararı varsa orada çocuk artık topluma emanettir. Biz toplum olarak bunun görevini mahkemelere verdik ama mahkemeler de şunu unutmasın: Toplum adına karar vermek zorundalar. Toplum adına hekimlerin çocukların yararına ortaya koydukları bir gereklilikten bahsediyoruz. Bu gerekliliği yerine getirmek üzere görevlendirdiler. Bilimle alakası olmayan birkaç metni, ortaya koyarak kendi kendine karar veremez” ifadelerini kullandı. Karahancı, “İl sağlık müdürlüğünün bu süreçte aldıkları tutum bilim ve etikten yana. Sürece müdahil olacağız. Onlarla da birlikte sürecin devamını getireceğiz” diye konuştu.
Toplum sağlığının annebebek sağlığından başladığının altını çizen Karahancı, “Siz bunun altını oyarsanız toplum sağlığı denen şeyden de bahsedemezsiniz” dedi. Karahancı, şunları kaydetti:
“Çocukluk aşılarının zorunlu olmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM) süreci yaşandı. Ama başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkes bunu çarpıtıyor. AYM kararında şunu söylüyordu: ‘Biz bununla ilgili karar veremeyiz. Çünkü bununla ilgili değerlendirecek kanun maddesi yok.’ Sağlık Bakanlığı’ndan bununla ilgili kanun yapılması istendi. O karardan bu yana geçen yaklaşık 16 yılda bakanlığın, hükümetin kanun çıkarmaması gerçekçi değil. Toplumu aşı tereddütü, topuk kanı tereddütüne yöneltenler iktidarlar. Ama oy kaygısı, bilimselliğin önüne geçti. Liyakatsiz kadrolarla da birlikte bambaşka bir yere gidiyor. İktidar üzerine düşeni yapmalı. Sağlık Bakanlığı’na dönüp şunu sormalıyız: ‘Bunun zorunlu olup olmamasıyla ilgili neden herhangi bir adım atmadın?’ Bununla ilgili hızla kanun yapılmalı. Sağlık Bakanlığı tutumunu netleştirse ve kamuoyunu doğru bilgilendirse sorun çözülür. Yaşananların sorumlusu yine Sağlık Bakanlığı.”
Alternatif Tıp uzmanı Aidin Salih, bilim dışı uygulamaların ve alternatif tıp uygulamalarının mimarı olarak biliniyor. Açık kaynaklarda Ukrayna’da 1943’te doğan Özbek asıllı Salih’in Ukrayna’nın Lugansk şehrindeki Tıp Koleji’nden mezun olup hekim olduğu belirtiliyor. Ancak kaynaklarda Salih’in hekim olduğu ve bu kolejde başka bir bölüm bitirdiği konusunda çelişkiler yer alıyor. Taşkent Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde eğitimi alan Salih’in bu yıllarda modern tıp prensiplerini tamamen bırakıp, alternatif tıp uygulamalarına yöneldiği ve önce doğal tıp adı altında daha sonra da 40 yaşında Müslüman olmasıyla İslam tıbbı adı altında bu çalışmalarını çok ilerlettiği gözleniyor. Türkiye’ye 1993’te geldiği, sonra biraz Avrupa’da sürgün hayatı yaşayıp 2005 yılında yeniden Türkiye’ye döndüğü bilinen Salih, “doğal tıp” derneklerinde başkanlık yaptı, kongreler düzenledi ve birçok yerde konuşmacı olarak çağrıldı. Salih, aynı yıllarda çıkardığı “Gerçek Tıp: Yitik Şifanın İzinde” kitabında ayetlerden örnekler vererek hacamat, sülük ve benzer birçok bilim dışı “doğal” adı altında yapılan uygulamaları anlatıyor. Doğal Sağlık Enstitüsü adında bir enstitü kuran Salih, 2014’te vefat etti. Enstitünün şu anki yöneticisi olan Faruk Günindi’nin de “Medicup” isimli hacamat kupası yapan bir şirketin genel müdürlüğünü yaptığı ve üretilen kupaların patentine sahip olması da dikkat çekti. Merve Gülşah Şahin isimli bir öğretmenin de 5 yıl önce Salih’in yönetimini kullanması nedeniyle yaşamını yitrdiği ortaya çıktı. Meme kanseri tanısı alan Şahin’in kemoterapi ve tıbbi işlemleri redderek Salih’in önerdiği “açlık orucunu” uyguladığı öğrenildi.
Salih’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin de doktoru olduğu söyleniyor. Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, 5 yıl önce Doğal Tıp Derneği’nin düzenlediği “Aidin Salih Ekolü Konferansı”nda yaptığı konuşması dikkat çekti.. Sümeyye Erdoğan’ın Salih’e ilişkin sözleri şunlar:
Henüz ortaokula giden bir çocuktum, bir gün annemle bir misafirliğe gittik. Çocuk aklımla o günkü intibamı anlatacağım, nezih bir evde huzurlu, asil ve saygın bir hanımdı bizi ağırlayan. Doktor olduğunu öğrendiğim bu hanım, hekim demek daha doğru olabilir, bildiğimiz doktorlara benzemiyordu. Aidin Salih Anadolu’nun veya Müslüman coğrafyanın birçok yerinde sıradan bir yerde rastlayabileceğiniz, dindar bir hanım görünümündeydi. Hiç alışık olmadığımız şeyler söylüyordu. İlaçları, kimyasalları, hazır gıdaları, bazı teknolojik aletleri, gündelik hayatımızda çok normalleşmiş, yokluklarını tahayyül dahi edemediğimiz birçok şeyi büyük ölçüde reddediyordu. Can boğazdan gelir prensibiyle yaşanan bir zamanda, hastalıklardan kurtulmak için açlığı tavsiye ediyordu. Devasa cihazları yoktu; tırnak, göz, ağız gibi uzuvlara sadece bakarak teşhisini önemli ölçüde koyabiliyordu. Bize öğrettiği bu alışılması hiç de kolay olmayan fikirleri kısım kısım denemeye, uygulamaya başladık. Annem en hızlı şekilde adapte olan oldu ve çok uzun yıllar muzdarip olduğu bel fıtığından açlık tedavileri ve sağlık kürleriyle şifa buldu. Etrafımızda da benzer şifa bulma örnekleri çoğaldıkça, doğal yaşam ve tedavileri benimsemiş başka doktorlardan da benzer tedavi ve tavsiyeleri gördükçe ailece Salih’in uygulamalarına hayatımızda daha çok yer verdik.”
Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşşgüdüm Kurulu (TTBUDEK) konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Bizler yenidoğan taramasına gönül vermiş olan hekimler ve dernekler olarak Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız toplantılarla gerek tanı konulma süresini erkene çekme gerekse tarama yapılan hastalıkların sayısını arttırmaya yönelik çalışmalar sürdürürken; hastaların erken tanı ve tedavi haklarının, herhangi bilimsel dayanağı olmayan savlarla, ellerinden alınmasının hiçbir açıklaması olamaz. Karardan geri dönülmesi için yetkililerin göreve davet edildiği açıklamada “Bu karar sadece çocuklarımızda engellenebilir zekâ geriliklerinin artışına neden olmayacaktır, bu yolun açılması zincirleme olarak birçok hastalık durumunda kendi kararını veremeyecek çocuklar hakkında ailelerin keyfi kararlar alarak çocukların tanı ve tedavilerini reddetmelerine zemin hazırlayacaktır” ifadeleri yer aldı.
Genel Sağlıkİş Sendikası Genel Başkanı Derya Uğur ise Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“Adalet dağıtma amacı gütmeyen, sağlık uygulamalarından ve hayati tıbbi girişimlerden, tıp biliminin gereklerinden bihaber olan, hukuk bilgisiyle değil, talimatla hareket etmeyi, subjektif kararlar vermeyi hayatının ana ilkesi haline getiren bir hakim tarafından bir bebeğin sağlık hakkı açıkça ihlal edilmiştir. Bir bebeğin sağlık hakkını ihlal etmeyi kendisine hak olarak gören çok Sayın Hakim’e soruyoruz:
. Topuk kanı almanın, çocuğun Anayasa ile korunan yaşam ve sağlık hakkı üzerinde yapacağı olumlu sonuçlarının tıbbi otoritelerce ispatlanmadığını, sizi bu makama oturtanlardan mı öğrendiniz?
. Alternatif tıp uzmanı olduğunu belirttiğiniz kişinin, topuk kanı alınmasına dair görüşlerini, doğrudan kararınıza gerekçe yapma hakkını nereden ve kimden aldınız?
. Topuk kanı almanın esasen topluma veya toplum sağlığına da hizmet eden bir yanının olmadığını” hangi bilimsel eserden okudunuz?
. Bir bebeğin sağlık hakkını ihlal ederken kimlerden ve hangi topluluklardan talimat aldınız?
Bir bebeğin sağlık hakkını ihlal etmeyi, kendisine hak olarak gören hakim, yargının siyasallaşmasına hizmet edecek nitelikte hukuki olmaktan kesinlikle uzak, siyasi bir karar vermiştir. İşgal ettiğiniz makamlar emir ve talimat alma makamı değildir, adaleti sağlama makamıdır.”
Cumhuriyet