AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Yıldız Sarayı'nda düzenlenen 'Vefatının 100. yılında Sultan Abdülhamid’i anlamak' programında yaptığı konuşmaya, katılımcılara teşrifleri dolayısıyla teşekkür ederek başladı.
Yıldız Teknik Üniversitesi yönetimini, üniversite bünyesinde kurdukları Sultan 2. Abdülhamid Araştırma ve Uygulama Merkezi için tebrik eden Erdoğan, "Üstad Necip Fazıl, '36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü' diye tarif ettiği Sultan Abdülhamid'i ve onun hayatını kendi üslubuyla bir cümlede şu şekilde özetliyor: 'Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamaktır.' Evet, vefatının 100. yıl dönümünde düzenlenen bu anlamlı etkinliği, Sultan 2. Abdülhamid'e vefa borcumuzun bir nişanesi olarak görüyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Tahtı Osmani'de 33 yıl boyunca hükümdarlık yapmış, Devleti Ali'nin en zor, en sancılı yıllarına şahitlik etmiş Sultan Abdülhamid gibi abidevi bir şahsiyetin hayatını birkaç sunuma, fotoğrafa veya hatırata sığdırmamız, elbette mümkün değildir. Burada hocalarımız tarafından dile getirilen her husus, ayrıca incelenmeyi, kapsamlı bir şekilde ele alınmayı ziyadesiyle hak ediyor. Bu anma merasiminin inşallah önümüzdeki süreçte derinlikli, kapsamlı ve objektif çalışmalara, seminer ve sempozyumlara ilham kaynağı olacağına inanıyorum. Zira şu gerçekle hepimiz, çoğu zaman içimiz acıyarak da olsa yüzleşmek zorunda kalıyoruz.
'ABDÜLHAMİT İDEOLOJİK KUTUPLAŞMANIN EN BÜYÜK KURBANLARINDAN BİRİ'
İlber
Ortaylı hocamızın ifadesiyle 'dünyanın son hükümdarı, son evrensel
imparatoru' olarak kendi dönemine damgasını vurmuş olan Sultan
Abdülhamid ne yazık ki ülkemizde uzun yıllar görmezden gelinmiş, ihmal
edilmiş, hatta karalanmaya çalışılmıştır. Sultan 2. Abdülhamid, Türk
düşünce hayatını esir alan katı ideolojik kutuplaşmanın en büyük
kurbanlarından biridir. Üstüne yapılan onca tartışmaya rağmen hayatı,
mirası, karakteri, eserleri, cumhuriyet dönemine olan etkisi en az
bilinen hükümdar hiç şüphesiz Sultan Abdülhamid Han'dır. Her biri kendi
alanlarının zirvesi olan hocalarımız konuşmaları ile ufkumuzu açtılar.
Diplomasiden, Kudüs meselesine, Sultan'ın kişisel özelliklerinden sürgün
yıllarına kadar Sultan Abdülhamit'e ışık tuttular.
Öyle ki ders kitaplarında adı 'Kızıl Sultan' olarak dahi geçirilebilmiştir. Bu ülkenin çoğu aydının, yazarının, akademisyen ve tarihçisinin gözünde kendisi sözüm ona 33 yıllık istibdat rejiminin başıdır. Kimi siyasetçilere göre Sultan, Gazi Mustafa Kemal'in karşıtı, cumhuriyet rejiminin ötekisidir. Uzun yıllar Sultan Abdülhamid'e hakaret etmek, onun mirasını yok saymak, cumhuriyete bağlılıkla adeta özdeş hale getirilmiştir. Sultan'ın hakkını teslim edecek birkaç tespit bile bunların gözünde sizi cumhuriyet düşmanı yapmaya yeter de artar bile. Hiç kimsenin bu kalıpların dışına çıkmasına da tahammül edilmemiştir. Sultan Abdülhamid'e hakaret özgürlüğünün alabildiğine geniş olduğu bu dönemde, Üstad Necip Fazıl gibi şahsiyetler ise eserlerinden, yazılarından ve yayınlarından dolayı mahkum olmuştur. Nerede? Bu ülkede.
'BUNLARIN NAZARINDA OSMANLI PADİŞAHLARI MÜSRİF, BASİRETSİZ'
Birileri
ısrarla bu ülkenin tarihini 1923'ten başlatmaya çalışıyor. Birileri
inatla bizi, köklerimizden, kadim değerlerimizden koparmaya gayret
ediyor. İçinde ana muhalefet partisinin başındaki zatın da olduğu bir
çevre, cumhuriyete bağlılık kriteri olarak halen ecdat düşmanlığını esas
alıyor. Bunlara göre Türkiye Cumhuriyeti, köksüz, tarihsiz, nevzuhur
bir devlettir. Sadece coğrafyamızdaki varlığımız açısından baksak dahi
ne Selçukluların ne de 6 asır boyunca cihana nizam vermiş Osmanlı'nın
cumhuriyete tevarüs ettiği bir şey olmadığını öne sürüyorlar. Yine
bunların nazarında, Osmanlı padişahları da lüks, şatafat, israf ve
sefahat içinde yaşayan müsrif, basiretsiz şahsiyetlerdir. İşte bu
şekilde ülkemiz yıllarca kimi Batılı ve Batılı zihniyetli kişilerin
tamamen yanlış, yalan ve hatta husumet ürünü anlatımlarını kendi
tarihimiz olarak gören bir zihniyetin pençesinde kıvranmıştır.
'BİZLER HİÇBİR AYRIM YAPMADAN TARİHİMİZLE GURUR DUYUYORUZ'
Geçmişleri
birkaç yüzyıl olan veya birkaç yüzyılı aşmayan ülkelerin ve toplumların
kendilerine görkemli bir tarih inşa etme gayretlerinin sebebi işte
budur. Biz ise zaten var olan binlerce yıllık geçmişimize sahip
çıkmıyoruz. Bilhassa bu topraklardaki bin yıllık varlığımızın hiçbir
dönemini yok sayamaz, görmezden gelemeyiz. Biz birileri gibi tarihimize
yüz çevirenlerden olamayız. Biz tarihimize seçici bir anlayışla
yaklaşanlardan da olamayız. Tarihe seçici bakmak, hele hele belli
dönemleri ideolojinin o dar kalıplarına hapsetmek, kişinin kendisine ve
milletine yapabileceği en büyük ihanettir. Şüphesiz tüm milletlerin
tarihlerinde şanlı zaferler yanında hezimetler, yıkımlar, kan ve
gözyaşıyla yoğurulmuş dönemler, hadiseler de vardır. Çünkü bir milleti
var kılan, ona hafıza ve karakter kazandıran olayların bütünüdür.
Bizler, hiçbir ayrım yapmadan tarihimizle iftihar ediyor, gurur
duyuyoruz ve bu tarih her milletin yazdığı ve yazabileceği tarih
değildir. Hamdolsun ki böyle bir tarihe sahibiz.
'OSMANLI'NIN CUMHURİYETLE BARIŞMASIDIR SULTAN ABDÜLHAMİT'
Her
fırsatta hatırladığımız Yahya Kemal Beyatlı'nın 'Kökü mazide olan
atiyiz.' tespiti bizim en önemli referans kaynağımızdır. Meseleye
tarihimizin bir dönemini diğerinin karşısına dikmeden binlerce yılı bir
asra sığdırma gafletine düşmeden yaklaşmamız gerekiyor. Ancak artık
Osmanlı ile cumhuriyeti birbirlerinin zıttı dönemler olarak görmekten
vazgeçmeliyiz ki az önce İlber Hoca son noktayı koyarken gayet güzel
koydu. Gerçekten Osmanlı'nın cumhuriyetle barışmasıdır Sultan
Abdülhamid. Artık Osmanlı ile Cumhuriyeti birbirlerinin zıttı olarak
görmemeliyiz.
Elbette sınırlar, yönetim biçimleri, yönetime esas belgeler değişmiştir ama öz aynıdır. Ruh aynıdır. Hatta kurumların pek çoğu aynıdır. Bu bakımdan Sultan Abdülhamid'i de devletimizin son 150 yılına damgasını vuran en önemli en vizyoner en stratejik zihne sahip şahsiyetlerden biri olarak görüyoruz. Sultan'ın ufkunun, hayallerinin ve projelerinin Yıldız Sarayı duvarlarının çok ötesinde olduğunu artık hepimiz gayet iyi biliyoruz. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. İşte buyurun, eser ortada.
Milletimizin gönlünde böylesine müstesna bir makama sahip olan Sultan II. Abdülhamid'e artık yeminli düşmanlarının kalıplarından bakmaktan herkesin vazgeçmesi gerekir. 33 yıllık hükümranlığı boyunca ayağına bastıklarının iftira ve yalanları üzerinden ona bühtan edenlerin devri artık kapanmıştır. Tarihi hakikatleri kabul etmek yerine onu kendi ideolojisine göre yeniden yazma teşebbüsleri artık başarısızlığa uğramıştır. Sultan II. Abdülhamid'e ve mirasına tarafsız, önyargısız ve ahlaklı bir şekilde yaklaşabilenler için ortada gerçekten göz kamaştırıcı bir hazine vardır."
'ABDÜLHAMİD HAN'IN BAŞLATTIĞI İLERLEME DEVAM ETMİŞ OLSAYDI...'
Sultan
Abdülhamid'in "Birlik ve beraberlik her kuvvete üstündür" sözünün,
bugün de rehber olmayı sürdürdüğünü belirten Erdoğan, "Şayet Sultan
Abdülhamid Han'ın başlattığı terakki yani ilerleme faaliyetleri aynı
hızla devam etmiş olsaydı, inanın bana bugün Türkiye çok farklı bir
yerde olurdu. Maalesef Abdülhamid'e hakaret etmekte pek mahir olanlar,
onun eğitimöğretim, teknik, bilim, sanayi, sanat, kültür, diplomasi
gibi alanlardaki reform mirasını sürdürmekte aynı başarıyı
gösteremediler. Merhum Abdülhamid Han'ın da şikayetçi olduğu kahtı
rical sorununu çözdüğümüz gün, ona layık olduğumuz gün olacaktır. Bu,
her zaman bizim sıkıntımız, bunu aşmamız lazım" şeklinde konuştu.
http://www.abcgazetesi.com/erdoganbirileriisrarlabuulkenintarihini1923tenbaslatmayacalisiyor78565h.htm