Para birimindeki değer kaybı, yüksek enflasyon ve yüksek faiz liglerinde Türkiye, son yıllarda dünyada hep ilk sıralarda yer alıyor. Kur, enflasyon ve faizdeki gelişmelerse, bir kısır döngüye dönüşmüş durumda.
Kısır döngü şöyle işliyor: Siyasi iktidarın talimatıyla faizler düşürülüyor. Faizlerdeki düşüş, kredilerle birlikte kur ve enflasyon artışını beraberinde getiriyor. Bu defa kur ve enflasyonu kontrol altına almak için faizler yükseltiliyor. Faizler bir süre yüksek kalıp ekonomi yavaşlayınca, döngü tekrarlanıyor.
Bu döngüyü hatırlatır şekilde, son günlerde faiz tartışması bir kez daha başladı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu 14 Ocak'ta bankaları topa tutan açıklamasıyla fitili ateşledi. Hisarcıklıoğlu, “Son dönemde bankaların uyguladığı yüksek kredi faizleri, üretimin ve yatırımın önündeki en önemli engellerden biri haline gelmiştir” dedi.
Dün de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, faiz konusunda iki aylık süren sessizliğini bozarak “İnandığım tek şey var; yüksek faizle bir yere varamayız” ifadelerini kullandı.
Türkiye dünyada faizin en yüksek olduğu ülkelerden biri olsa da Cumhurbaşkanı ‘yüksek faize karşıyım', ‘faiz sebep enflasyon neticedir' gibi söylemlerini son yıllarda artan yoğunlukta kullanıyor. Bu nedenle, Erdoğan'ın ‘yüksek faize karşıyım' çıkışı, iki ay aradan sonra geldiği için haber değeri taşısa da son yıllardaki söylemlerinin tekrarı niteliğinde.
Ancak Erdoğan, dünkü konuşmasında faizlerle bağlantılı olarak borçlar konusunda ilginç bir çıkış yaptı ve “İnandığım tek şey var; yüksek faizle bir yere varamayız ve bana karşı ‘efendim işte bizim şu kadar borcumuz var bu borcu neyle ödeyeceğim', bu borcu yüksek faizle dışardan kendimize imkan sağlamakta değil kendi kaynaklarımızla bunu nasıl öderiz onun çalışmasını yapacağız” dedi.
Türkiye'de hem devlet hem bireyler hem de şirketler, borcu borçla döndürüyor ve borçlar giderek artıyor. Tablo, Erdoğan'ın söyleminin tam tersine işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘borcu borçla ödemeyelim' dese de, Hazine 2020'de nakit açığının çok üzerinde borçlanmaya gitti.
2020'de Hazine nakit açığı 181,8 milyar TL ile rekor kırarken, net borçlanma 240,8 milyar TL oldu. Yani Hazine, ihtiyacının tam 59 milyar TL üzerinde borçlandı.
Açık yüksek olunca, Hazine borçlanmada geri ödemenin üzerine çıkıyor. Bu normal. Ancak bu sene, açık ile geri ödemelerin toplamının da çok üzerinde borçlanıldı.
Uzmanlar, bunun bir nedeninin Merkez Bankası'nın (TCMB) eksiye düşen rezervlerini desteklemek ve kamu bankalarının döviz açığını kapatmak amaçlı olabileceğine işaret ediyor.
Hazine, 2020'de 42,9 milyar TL'lik dış borç geri ödemesi yaptı. Ancak yeni dış borçlanma 63 milyar TL oldu.
Hazine bu dönemde 200 milyar TL iç borç geri ödemesi yaparken, 420,6 milyar TL yeni borçlanmaya gitti. Net borçlanma, yani yeni borçlanma tutarından geri ödenen borçlar çıkarıldığında elde edilen rakam, böylece 240,8 milyar TL oldu.
2017 sonunda 876,5 milyar TL olan merkez yönetim borç stoku, 2020 sonunda 1 trilyon 872 milyar TL'ye yükseldi. Üç yıldaki artış oranı yüzde 113, artış miktarı 996 milyar TL oldu.
Sadece son bir yılda Hazine'nin borç stoku 550 milyar TL arttı.
Gelişmiş ülke hazineleri, 2020 yılında sıfıra yakın faiz oranlarıyla borçlanırken, Türkiye'de Hazine'nin borçlanma oranları çok yüksek. Bunun nedeni, enflasyonun ve ülke risk priminin yüksek olması.
Örneğin, 5 Ocak'ta Hazine TL cinsi iç borçlanmaya giderken 10 yıllık tahvilde faiz yüzde 13,19 oldu.
Hazine kasım sonunda 2,25 milyar dolarlık dış borçlanmaya giderken, 10 yıllık vadeli tahvil için faiz yüzde 5,95 oldu. Aynı vadedeki ABD Hazine tahvili faizine, 5 puanın üzerinde ekleme yapıldı.
Nitekim, yüksek faizle ve yüksek miktarda borçlanma, vadelerin kısalması ve kur artışları sonucunda Hazine'nin faiz harcamaları da katlandı. 2019’da 97,8 milyar TL olan Hazine’nin faiz giderleri, 2020’de yıllık yüzde 24’lük artışla 121,2 milyar TL’ye yükseldi.
Hazine’nin faiz harcaması 2017 yılında 55,5 milyar TL idi. 3 yılda bu rakam neredeyse 2,5 katına ulaştı.
AKP iktidara geldiğinde Türkiye'nin dış borcu 129 milyar dolardı. Eylül 2020 itibarıyla bu rakam 435,1 milyar dolara yükseldi. 18 yılda brüt dış borç stoku neredeyse dörde katlandı.
Dış borçlar, Haziran 2018'de 466,9 milyar dolarla zirveye yükseldikten sonra, ekonomik krizle birlikte bir miktar azalsa da kamunun dış borcu arttı.
Son iki yılda kamunun dış borcu 30 milyar dolar artışla 166 milyar dolara yükseldi. Merkez Bankası'nın dış borçları da yurt dışı bankalarla yapılan swaplar nedeniyle arttı.
Türkiye'de reel sektör, hanehalkı ve genel yönetim borçlarının toplamının milli gelire oranı da hızla artıyor. 2010'da yüzde 95,4, 2015'te yüzde 106,6, 2019'da yüzde 112,4 olan bu oran, Eylül 2020'de yüzde 137'ye yükseldi.
Son 10 yılda reel sektörün toplam borcu 464 milyar TL'den 3 trilyon 629 milyar tL'ye, hanehalkının toplam borcu 186 milyar TL'den 851 milyar TL'ye, genel yönetim (kamu) toplam borcu 464 milyar TL'den 2 trilyon 18 milyar TL'ye ulaştı.
Böylece bu üç alanda toplam borç 1 trilyon 114 milyar TL'den 6 trilyon 498 milyar TL'yi gördü.