Çanakkale Savaşları hiç kuşkusuz pek çok kahramanlık destanına sahne olmuştur. Ancak bu kahramanlar içinde öyle biri var ki, Dönemin İngiltere Başbakanı Churchill’in de dediği gibi sadece savaşı değil, dünyanın da geleceğini değiştirmiştir.
Nusret Mayın Gemisi’nin Erenköy Koyu'na paralel olarak döşediği 26 mayın, düşman keşif gemileri tarafından fark edilmedi.
Son derece ustaca döşenen mayınlar, düşman kuvvetlerinin manevra sahasında olduğu için Nusret’i baş döndürücü bir zaferin kahramanı yaptı.
Nusret’in döşediği 26 mayın, Fransız savaş gemisi Bouvet ile İngiliz savaş gemileri Irresistible ve Ocean'ı denizin dibine gönderdi.
İngiliz muhabere kruvazörü Inflexible ile Fransız savaş gemileri Gaulois ve Suffren ise ağır hasar alarak çekilmek zorunda kaldı.
MUCİZELERLE DOLU BİR GECE
Nusret Mayın Gemisi 3 Eylül 1914'te Çanakkale'ye geldi. Almanya'da mayın dökme gemisi olarak inşa edilmiş bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabilme özelliğine sahip olduğu kadar, az su çektiğinden mayın alanları üzerinde de rahatça dolaşabiliyordu. Çanakkale Boğazı, savaş başlamadan önce girişini kapatacak şekilde mayınlandı. Ancak, düşman devriye gemileri bu mayınları tespit ederek temizlediği için, Boğaz mayınsız kaldı. Çeşitli sebeplerden dolayı yeni mayın temin edilememesi, elde kalan son 26 mayını çok önemli hale getirdi.
MAYINLAR KIYAYA PARALEL DÖŞENDİ
6 Mart gecesi Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e çok önemli bir görev verdi. Ertesi gece, Boğaz’a gizlice girilecek ve son 26 mayın gecenin karanlığında gizlice kıyıya paralel olarak döşenecekti. Düşman devriye gemilerinin fark etmemesi için, ışık yakılmayacak ve karanlıkta seyir edilecekti. Düşmanın fark etmesi halinde ise kıyıda hazır bekleyen topçularımız Nusret Mayıs Gemisini korumak için himaye atışları yapacaktı.
Boğaz ilk mayınlanacağı zaman Bölgedeki Alman Komutan, mayınların kıyıya dik şekilde yerleştirilmesinin uygun olacağı raporunu vermişti. Ancak ilk döşenen bu mayınların düşman devriyeleri tarafından kolaylıkla fark edilmiş olması nedeniyle bu kez farklı bir strateji izlendi. Mayınlar Boğazı kesecek şekilde değil, tam tersine kıyıya paralel olarak döşenecekti. İlk başta son derece mantıksız gibi görünen bu planın altında aslında dahice bir savaş stratejisi yatıyordu.
DEVRİYELER FARK ETMEDİ
7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusret demir alarak Çanakkale'den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürdü. Hatta kıvılcım çıkartmasın diye ocaklarını bile bastırdı. Kör karanlıkta önünü görmeden ilerleyen Nusret, önce düşman gemilerinin döşediği mayınların arasından sessizce geçti. Gece simsiyahtı. Zifiri bir karanlık vardı. Ne ay nede yıldızlar parlıyordu o gece. Sanki onlarda, Nusret gibi ışıkları kapatmışlardı. Deniz durgundu. Karalar bağlamış denizi, üzerinde dolaşan düşman devriyelerinin projektörleri aydınlatıyordu. Projektörler, sürekli yer değiştirerek, suyun üzerinde adeta dans ediyordu. Bir düşman devriyesi Nusret’a çok yaklaştı. O an motorlar sustu, yürekler dondu. Çıt çıkmıyordu, gecenin korkunç sessizliğinde. Projektör ışığı, Nusret'ı yalayıp geçti. Herkes derin bir nefes aldı. Neredeyse fark edileceklerdi. Döşenecek mayınlar sırayla güverteye alınmaya başlandı. Heyecan son raddedeydi. Tek bir hata, tek bir ses, tüm görevi tehlikeye düşürebilirdi. Bu görevi mutlaka sessizce yerine getirmeli, mayınları ses çıkartmadan kıyıya bırakmalıydılar.
KARANLIKTA BİR GÖLGE GİBİ
Boğazın Anadolu Yakası tarafındaki Akyarlar mevkiine geldiklerinde mayınları teker teker bırakmaya başladılar. Bahriyeliler ve gemi komutanı Tophaneli Hakkı Bey, ne denli ilahi bir gecenin ortasında olduklarını o an dahi iyi anladılar. Atılan her mayın, kendisini havada tutacak olan teller üzerindeki yerini almaya başladı. Son mayınında atılmasıyla yüreklere su serpildi. Ancak her şey bitmemişti. Asıl görev yeni başlıyordu. Şayet düşman devriyeleri onları fark ederse, Boğazın mayınlandığını anlayacak ve keşif gemisi çıkartacaklardı. Tüm bu çabanın boşa gitmemesi için Nusret’ın geldiği gibi sessizce, düşman hattını geçip geri dönmesi gerekiyordu. Geri dönüş yolculuğu başladığında Nusret’ın aralarından geçmek zorunda olduğu 6 düşman devriyesi vardı. İngiliz Devriye Komutanı o gece sanki bir şeylerin olacağını sezmiş ve devriye sayısını ikiye çıkartmıştı. Nusret, hem devriye gemilerinden, hem de onların projektörlerinden kaçmak için sürekli rota değiştiriyordu. Bazen, geri dönmek zorunda kalıyorlardı. Sonra tekrar, tekrar deniyorlardı. Boğaz’ın ortasına geldiklerinde karşılarında büyük bir karaltı fark ettiler. Bu bir devriye gemisi olamazdı. Bir İngiliz Zırhlısı, Boğaz’ı dolaşıyordu. Nusret, zırhlıya o kadar yakındı ki, en ufak bir ses onları ele verebilirdi. Eğer düşman zırhlısı projektörlerini yakarsa, Nusret’ı fark edecekti. Herkesten buz gibi terler boşanıyordu.
VE KORKULAN OLDU
Düşman gemisinin projektörleri yandı. Projektörün ışığı, hızla üzerlerine geliyordu. Bu ışık huzmesi adeta bir ölüm kılıcına dönüşmüştü. Ölüm ışığının gelmesine neredeyse saniyeler kala, bir mucize daha oldu. Türk topçu bataryalarının olduğu taraftan bir projektör yakıldı. Düşman zırhlısı bunu fark edince, ışıklarını o yöne çevirdi. Artık iki projektörün karşılıklı düellosuna sahne oluyordu Boğaz’ın karanlık suları. Beklenmedik ışık kavgası Nusret’a umut vermişti. Ama bir mucizeye daha ihtiyaç vardı. Birden bire Boğaz’ı bir sis bulutu sarmalıyı verdi. Zifiri karanlıkta, bembeyaz bir sis yumağı. Sis o kadar yoğunlaştı ki, projektörler bile denizi aydınlatamıyordu. Bunu fırsat bilen Nusret tam yol Çanakkale’ye doğru motorlarını çalıştırdı. Tehlike atlatılmış, verilen görev büyük bir başarıyla yerine getirilmişti. Nazmi Bey büyük bir sevinçle eski dostu Hakkı Bey’i kucaklamak için güverteye koştu. Ancak, gemi komutanın hasta kalbi bu heyecan kasırgasını kaldıramamıştı.
DEV ZIRHLILAR SUYA GÖMÜLDÜ
Bu olaydan on gün sonra Müttefik Donanması Boğaz’a saldırıya geçti. Savaş İngiliz’lerin planladığı gibi kusursuz devam ediyordu. Gece Nusret’ın yoluna çıkan İngiliz zırhlısı, Boğaz’ı son bir kez daha dolaşıp, ’’Mayın var mı?’’ diye bakmış ve üstlerine ‘’Boğaz temiz’’ raporu vermişti. Çarpışma şiddetlenmişti. Düşman filosunun önündeki gemiler, Türk topçu bataryalarına zor anlar yaşatıyordu. Derken büyük bir patlama duyuldu. Ardından bir patlama daha. Önce Fransızların en güçlü savaş gemisi Bouve, 639 kişilik mürettebatı ile Boğaz’ın sularına gömüldü. Ardından İngiliz Zırhlısı Inflexible bir mayına çarpıştığını rapor etti ve yeşil flama açtı. Müttefik kuvvetler şaşkınlık içindeydi. Ne olup bittiğini anlayıncaya kadar Irrestible ve Ocean gemilerinin de mayına çarptığı ve battı haberi geldi. Inflexible ile birlikte donanmanın iki güçlü Fransız gemisi Golva ve Suffen’de ağır yara aldığını Amiral Gemisine rapor etti. Müttefikler 10 dakika gibi kısa bir sürede gücünün üçte birini kaybetti.
Tüm bunların anlamı, mayın kontrolünde bulunamayan Nusret'ın döşediği mayınlardı. Düşman gemileri ikmal almak için geriye doğru manevra yapınca, teker teker kıya paralel olarak döşenmiş mayınlara çarptılar. Amiral Gemisi, Müttefik Donanması’na başka fark edilmemiş mayınlarında olabileceğini düşünerek, geri çekilme emri verdi. Saldırıdan bir gün önce İngiliz Hava Kuvvetlerine ait bir keşif uçağı, Boğaz’ı taradı ve o da ‘’Boğaz’da mayın yok’’ raporu verdi. Bu raporu veren pilot daha sonra İngiliz Askeri Mahkemesinde yargılandı. Savaşın kaybedilmesinin en büyük sorumlusu olarak görülen pilot idam edildi. Nusret’ın, bir şehit vermek uğruna, mucizelerle dolu bir gecede, döşediği mayınlar Müttefik donanmasını Boğaz’a sokmadı.
NOT: Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı, Çanakkale Boğazı ve kıyıların savunmasından sorumluydu.
Yeniçağ