CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, İdlib'de yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Soçi Mutabakatının 2018 yılının sonunda devre dışı kaldığını belirten Çeviköz, Adana Mutabakatı için ise "Adana Mutabakatını biz 2018 yılında dile getirdiğimizde herkesin kulakları sağır kaldı. 2019 yılında Putin söylediği zaman iktidar birden bire Adana Mutabakatını keşfetti" ifadelerini kullandı.
İdlib'den gelen ve 1 milyon kişiye yaklaşan yeni göç dalgasının içerisindeki cihatçı terörist unsurlarla ilgili olarak ise bu riski görmezden gelmenin mümkün olmadığını belirten Çeviköz, "Bazı kaynaklara göre bu kişilerin sayısının 30 ila 50 bin arasında olduğu, bazı kaynaklara göre ise 70 bini bulduğu söyleniyor" ifadeleriyle durumun vehametini gözler önüne serdi.
İktidarın dış politika hamlelerini de hedef alan Çeviköz, "İktidarın herhangi bir şekilde sağlıklı, güvenilir, tutarlı ve inanılır bir dış politikası olmayınca, esen rüzgâra göre hareket edince, kâh Amerika'yla kâh Rusya'yla kol kola girince, hangi taraftan kendisine beklenen destek gelirse bu şekilde izlenen dış politikanın sonucu budur" diyerek izlenen politikanın tutarsızlığını dile getirdi.
Soçi Mutabakatı zaten 2018 yılının sonunda bozuldu. Çünkü 2018 yılının sonunda M4 ve M5 otoyollarının transit ulaşıma açılması ve Suriye'nin kontrolüne devredilmesi gerekiyordu. Böyle bir şey olmadı. Bu Soçi Mutabakatının unsurlarından biriydi. Ondan evvel iki tarih vardı. 15 Ekim'e kadar Suriye Ordusu ile muhalifler arasında 20 km genişliğinde bir alan oluşturulacaktı ve bu bölgeden bütün muhalif unsurlar temizlenecekti. Bu da olmadı. Üçüncüsü 10 Ekim'e kadar o alanda, bütün ağır silahlar ortadan kaldırılacaktı. Bu da hiç gerçekleşmedi. Şimdi bu durumda hâlen Soçi Mutabakatından söz etmek mümkün değil. O zaman bizim de hep dile getirdiğimiz Soçi Mutabakatının unsurlarının yeniden gözden geçirilip bugüne kadar yerine getirilmeyen sözlerin tutulup yerine getirilebilecek şekilde yeniden tarif edilmesi gerekiyor. Bunu geçen hafta genel başkan grup toplantısında söyledi. Yeni bir ateşkes mi yapılır artık ne yapılırsa en kısa zamanda bunu konuşun ve bir şekilde halledin dedi.
İktidarın herhangi bir şekilde sağlıklı, güvenilir, tutarlı ve inanılır bir dış politikası olmayınca, esen rüzgâra göre hareket edince, kâh Amerika'yla kâh Rusya'yla kol kola girince, hangi taraftan kendisine beklenen destek gelirse bu şekilde izlenen dış politikanın sonucu budur.
NATO'nun böyle bir yerde görev alabilmesi için her şeyden evvel NATO Konseyi'nin karar alması lazım. Kendi başına durduk yerde böyle bir karar alması mümkün gözükmüyor çünkü İdlib'le ilgili olarak, Suriye'yle ilgili olarak orada görev alabilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gerekir. NATO da burada alınan karara göre tavır alır. Herhangi bir NATO ülkesinin de bu konuda çağrı yapması şu an için pek mümkün değil. Kaldı ki Türkiye'nin de zaten böyle bir çağrısı yok.
Göç dalgası tabii ki engellenebilir fakat engellenebilmesi için öncelikle bu insanların nereye yerleştirileceği konusunda Suriye'yle bir diyalog içerisinde bulunmanız lazım. Bu insanlar Suriye vatandaşı değil mi? Bu insanların Suriye toprakları içerisinde yaşamaları hakkında herhalde gidip Amerika'yla Avrupa Birliği'yle ya da Rusya'yla konuşmayacaksınız. Kendi topraklarımızda da bu insanları yerleştirme şansımız artık yok zaten iskan haddini aşmış vaziyetteyiz. O zaman bu insanların güvenli bir şekilde Suriye topraklarında yaşamaları için bir alan tahsis etmeniz gerekiyor. Bunun için de Suriye'yle diyalog hâlinde olmanız lazım.
Adana Mutabakatının şimdiye kadar çoktan devreye konulması lazımdı. Şu ana kadar ihmâl edilmiş olması bir hata. Adana Mutabakatını biz 2018 yılında dile getirdiğimizde herkesin kulakları sağır kaldı. 2019 yılında Putin söylediği zaman iktidar birden bire Adana Mutabakatını keşfetti.
Şu ana kadar İdlib için bir 'güvenli bölge' iddiası duyulmuş, konuşulmuş değil. Ancak orada önemli bir kalabalıkta Suriyeli insan var. Bunların güvenli bir şekilde yaşamaları için bir alan tahsis edilecekse, bu da Türkiye topraklarında değil Suriye topraklarında yapılacaksa böyle bir arayışa girilebilir. Bugüne kadar böyle bir arayış olduğuna dair bir emare görmedim ben ama bunu yapabilmek için de her halükârda Rusya'yla ve Suriye'yle görüşmeleri gerekir.
Böyle bir riski görmemek mümkün değil. Biliyorsunuz, İdlib'de şu anda HTŞ olsun, eski adıyla ElNusra, ElKaide bağlantılı birçok radikal ve cihatçı grup değişik değişik adlar altında mevcut. Oradaki sivil toplumla birlikte, onların arasına kaynayarak bu kişilerin elbette gelmeye çalışması beklenir. Bu öyle çok azımsanacak bir sayı da değil. Bazı kaynaklara göre bu kişilerin sayısının 30 ila 50 bin arasında olduğu, bazı kaynaklara göre ise 70 bini bulduğu söyleniyor. Bunlar sadece orada eskiden beri var olan terörist unsurlar değil. Halep'in Suriye Ordusu tarafından kontrol altına alınmasıyla birlikte, Halep'teki terörist unsurlar da buraya kaçtı. Onun için böyle bir risk tabii ki mevcut.
https://halktv.com.tr/gundem/chplicevikozidlibdengelengocdalgasinda70binkisilikteroristu418912h