ANKA'dan Edda Sönmez'in haberine göre; 20 Haziran 1914'te Bursa'da doğan Muazzez İlmiye Çığ, 1931'de Bursa Kız Öğretmen Okulu'nu bitirdi ve 4,5 yıl ilkokul olarak Eskişehir'de çalıştı. Atatürk'ün emriyle Ankara'da muhafaza Dil ve tarih Coğrafya Fakültesi'nin Hititoloji Bölümü'ne, 15 1936'daan Çığ Almanya,'daki Nazi zulmünden kaç ve Atatürk Türkiye'sine sığınan Prof. Dr. Hans Gustav Gülerbock'tan Hitit Dili ve Kültürü, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü üzerine katılmıştır. 1940 yılında, İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivi'ne uzman olarak gönderme. O zamana kadar tablet üzerinde yoktur. Berlin 'Vorderasiatisches Müzesi'Arşivdeki tabletleri, bilim alemine tanıtmaya başladı. Amerika'dan Almanya'dan edebiyat Finlandiya'dan gelen bilimle birlikte onun biri olan birer kilometre taşı olan yayınlar yaptı.
Bilim insanı Mu Muazzez İlmiye Çığ, 29 Ekim Bayramı'nda ANKA Haber'na, Cumhuriyet'ten eğitim, sanat ve siyaset ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. "Atatürk'e ait söylenecek o kadar dünyaca ünlü Sümerolog Çığ, Mersin' de kızıyla yaşıyor.
"BU KADAR YAŞAYACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEZDİM"
"Herhangi bir diyetim yok. Evdekilerle aynı şeyler olmuyor. Hayatıda hiç tamamen benim gibi bir şey olmuyor. Yürüyüşe çıkamıyorum, kronik olarak yalnız tansiyon sorunum var.
"Uzun yaşayınca da favorilerinizi gözden kaçırıyorsunuz o çok gözden. Osmanlı'nın oğluna, iki dünyaya şöylea ve Cumhuriyet'in başına geçmek için Sümer ve Hitit kültürlerinin en önemli araştırmacılarından biri olan Çığ, konuştu:
14 MİLYON NÜFUS VARDI, YÜZDE 90'ININ OKUMA YAZMAKTAN HABERİ YOKTU
Değişmeyen ne var ki o bu yana. Bir kere neşe az bir insanımız vardı. 14 milyon kadar bir nüfus vardı. Ve bu yüzde 90'ı okumuştu. Yani okuma yazmadan haberi yoktu. Ey müslüman cahildi bütün millet. Kılık kıyafetkarışıktı. Bölgelere göre burada. Bölgeye göre başı takkeli, başı sarılı, başı fesli, insanlar şalvarlı, konu sunumu var. Bizi bu bakış açısıyla gören, 'Türkler'den bahsediyordu. O derece garip kıyafetimiz vardı. Kadınlarımız evde hapisti. Erkeklerle eşitlendi. Düşün ne kadar büyük aday oldu. O kadın kadınlarımızın yüzde 90'ı okur yazar oldular. Büyük bir kısmı bilim, sanata devam edildi. O zamandan bir tanesinden. Avrupa, 16. Rönesans'a girdikten sonra okuma, yazma, Kız arkadaşını 400 senede bir araya getiren vaziyete getirdi. Çatışma biz Avrupa'nın 400 senede bittiği zaman. O çok ben çok mutluyum. Çok büyük kadınlarımızda. Erkeklerimizde var ama kadınlar benim için en büyük değil. Velhasıl her şeyde büyük olacak. Ve bugün o günkü Türkiye'yi getirirseniz kabil-i kıyaslanırdım.
ATATÜRK MENDERES'İ MEBUS YAPTI AMA O KAZANIR KAZANMAZ DEVRİMLERE KARŞI HAREKETE HEMEN UYDU
Devrime daha girmeden babam pantolon ceket giyiyordu. Babam öğretmendi. Hep bana insanlar 'Atatürk'ün halk tarafından kabul edildi mü?' Ben ki'Halk kabul etmeseydin kadar gelemezdik. Adnan Menderes'in tamamı Atatürkçü bir adamdı. Hatta öyle ki Atatürk'ün halkevlerini oğluyla tanıştırıyordu. Bu da Atatürk'ün kulağına gidiyor. Ondan sonra Adnan Menderes'i çağırıyor Ankara'ya mebus yapıyor. Adnan Menderes kazanmaz, Atatürk'ün bütün devrimlere karşı anaokulunda. Onalamıyorlar, fazla bir yapamıyorlar. Ona karşı 100 yıl önceki temelleri atılan eğitim çok güzel, sanat devam etti. Mesela o zaman operası, bale, sanat okulları açıldı. O zaman demek ne operadan ne baleden haber vardı. Ve bir daha daen bu mektepler açılmadı. buna rağmen, muazzam uygulayıcılarımız yetişmeti. Birinci derecede, dünya çapında olabileceklerimiz yetişti. Demek ki bizde kabiliyet çok.
DEVLETİ İDARE EDENLER SANATA ÖNEM VERMEYENLER
Bugün devleti idare eden. sanata pek özen göstermeyenler. Daha fazlasını dinle karıştırıyorlar. karşılıklı din ayrı sanat ayrı. Dindar olup da olan yok mu? Dindar diye düşünmeyecek diye bir şey olur mu? Örneğin çok dindar olmayanlar hiç olmamış, küçük resim minyatür. Yani işi herkes yapar. Onun için sanat çok önemli. Devleti idare etmeye yavaş devleti getirdiler, yani bu Cumhuriyete eriştiren karşı bir karşı devrime kadar zamana kadar. Ama gizliye yapıldı.
TÜRKLÜĞÜ ATATÜRK'LE BİLDİK
Biliyor musunuz Atatürk ortaya çıktığı zaman Türkler, Türk olduğunu bilmiyordu. Nesin derlerse ya Osmanlıyım ya Müslümanım diyorlardı. Bilmiyorlardı. Atatürk, zamanında ancak öğrettiler bize Türk olduğumuzu. Hiç unutmuyorum, daha çocuktum o zaman babam sıkı sıkı tembih etti. 'Kızım sen nesin diye sorarlarsa Türküm diyeceksin' dedi. Yani bu laf hiç kulağımdan gitmez. O zaman Anadolu’da bulunan halk Türk olduğunu bilmiyordu. Türklükten kimsenin haberi yoktu. Atatürk ne yaptı biliyor musunuz? İnsanlara Türklüğünü, Türk kültürünü, Türk tarihini ve kendi benliğini öğretmek için bir fakülte kurdu. 'Türkçe için ancak üçüncü asra, yani İsa’dan önceki 3. yüzyıla kadar Türkçe vardı ondan evvel Türkçe yoktu' diyorlardı Avrupa’da. Düşünün o kadar eski olduğu halde onu bile kabul etmiyorlardı o zaman. O bakımdan Atatürk 'Bizim gençlerimiz yetişsin. Kültürümüz nedir, Türk nedir, Türkçe nedir, tarih nedir bunları öğrensinler' diye Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ni açtı. Bugün elimizde olan Türkçe kitaplar, Türklerle ilgili kitaplar, o çocuklar ve o çocuklardan sonra gelen çocukların yaptığı çalışmaların sonucudur. Onun için biz Türklüğümüzü Atatürk’le bildik. Yalnız biz değil biliyor musunuz? Türkistanlılar 'Atatürk gelinceye kadar Türk olduğumuzu bilmiyorduk' dediler. Yani o dereceydi. Ve Atatürk bütün dünya Türklerine Türk olduğunu anlattı.
ATATÜRK’E AİT SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR
Atatürk’e ait söylenecek o kadar çok şey var ki. Bütün yaşamımız ona bağlı. Eğer o olmasaydı böyle bir Cumhuriyet kurmasaydı belki de Türk olmayacaktık, belki de Müslüman olmayacaktık. Atatürk olmasaydı biz böyle olmayacaktık. İptidai olacaktık. Yani görgüsüz, bilgisiz insanlar olacaktık.
KADINLARIMIZA BAKIŞ ACISI İKİYE BÖLÜNDÜ
Ama bugün kadınlarımıza bakış acısı ikiye bölündü. Bir kısmı yüz sene önceki kadın düşüncesindeler ve kadınları öyle görmek istiyorlar. Kadın dindar olacak, başı kapalı olacak bir kenara kısılacak, okumayacak öyle bir kadın. Tabii bu düşünceler kaybolacak muhakkak ki. Çünkü etrafında görüyor insanlar.
CUMHURBAŞKANI 'DİNDAR VE KİNDAR ÇOCUK YETİŞTİRECEĞİZ' DEMİŞTİ, İŞTE YETİŞTİRDİKLERİ ÇOCUKLAR ORTADA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Dindar ve kindar çocuk yetiştireceğiz' diye söylemişti. Dindar ve kindar. Ben derhal bir yazı yazdım. Kindar ne demek, kindar çocuk yetiştirmek ne demek? İşte yetiştirdikleri çocuklar ortada, bugün annesini, dedesini, nenesi öldürüyor, çocuğunu öldürüyor. Ben böyle şey şimdiye kadar görmedim. Hiçbir zaman duymadığım şeyleri duyuyorum burada. Çünkü evde sevgi görmeyen çocuklar yetiştiriyorlar. Sevgiyi görmeyenler, sevgiden haberi olmayanlar bilemez sevgiyi. Kardeşini sevmeyi bilmezse, annesini, babasını sevmeyi bilmezse öldürür. Evde sevgiyi bilmezse öldürür. Nitekim öyle oluyor. Nefretle olur mu? Sen dindar yapacaksın, nefret yapacaksın. Nefret ettim bu laftan. Sevgi olmayan yerde her şey olur yavrum. Onun için ben nefretle dinin bir arada olmasını sevmiyorum. Dinde sevgiyle olacaksın.
FAKİRLİĞİ BİLDİĞİ HALDE "AÇILIK YOK" DEMESİ BENİ ŞAŞIRTIYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Açlık yok' söylemine) Ben ona çok şaşırıyorum. Bu adam konaklarda büyümüş olsa, 'Eh amenna bilmiyor' derim. Bu adam fakirlikten büyümüş. Fakirmiş, bir ekmeğe muhtaç olduğu zamanlar olmuş. Fakirliği bildiği halde böyle konuşması beni şaşırtıyor. Karısı takunya ile gezen bir kızmış. Böyle insanlar şimdi kalkıyorlar insanları tenkit ediyorlar.
HERKESİN BİLDİĞİ ŞEYLERİ GENÇLERE AKTARMASI LAZIM
Gençlere muhakkak cevap vermek lazım. Her zaman gençleri sevmişimdir. Çok çok eskiden bir gün bir müdüre hanım 'Ah şimdiki bu gençler' diye şikâyet etti. Ben kadına kızdım, şaşırdım birden 'Ne demek istiyorsun ya dedim. 'Gençlerden ne istiyorsun ya, gençlere sen ne verdin' dedim. Biz büyükler bir şey vermedik çocuklara. Çocuklara neler vermemiz lazım? Onun için ben çocuklardan şikâyet edenlerden derhal soğuyorum. Ben de bundan şikâyet ediyorum. Onun için gençler benim için birinci derecede hitap edilecek insanlar. İyi niyetli olsunlar, çok okusunlar. Okuduklarını, bildiklerini anlatsınlar. Sümerler bak ne demiş biliyor musun? 'Mademki biliyorsun neden öğretmiyorsun?' Yani öğrendiğin bir şeyi öğretmezsen onun hiçbir değeri yok. Seninle beraber mezara gidecek. O kadar. Onun için öğret bildiğin kadar diyor. Yani herkesin bildiği şeyleri gençlere aktarması lazım. Onların da öğrendiği bir şeyi kendilerinden küçüklere öğretmesi lazım.
GENÇLER ATATÜRK’ÜN NUTUK KİTABINI VE KUR'AN’IN TÜRKÇESİNİ OKUSUNLAR
Gençlere söylemek istediğim, bütün devrimlerimizi okusunlar. Atatürk’ün Nutuk kitabını okusunlar o çok önemli. Kur'an-ı Kerim'in Türkçesini okusunlar, Arapçasını değil. Kur'an'ın Türkçesini Atatürk o zaman yaptırdı. Benim annem Arapça okuyordu Kur'an'ı. Fakat Atatürk Kur'an'ı tercüman ettirir ettirmez derhal annem o Kur'an'ı aldı ve bir daha Arapçası okunmadı. Ve kaç yaşındaydı o zaman ve ilk defa okuma yazma öğrenmişti. Kur'an'ın Arapçasını okumanın hiçbir faydası yok.
EĞİTİMİ DE YOK ETTİLER
(Doktorlardami sağlıkçıların kullanımına yönelik) Doktorlara kötü davranırlar. İnsan iyi terbiye almadıkları için ne yapacaklarını bilmiyorlar. İyi bir eğitim alamıyorlar. İyi bir eğitim yok. Olanlarda yok edildi. Herhalde bu bitecek. böyle devam etmeyeceksin Ama biraz zor.
YAŞAMIM HEP ÇALIŞMAKLA GEÇTİ
Benim genel olarak çalışmakla geçti. Çalıştım, çok çalıştım. Eskisi gibi çok okuyamıyorum. Çok çabuk yoruluyorum. Gözlerim ağrıyor ama zaman da eskisi gibi zevk alıyordum. Herkes çok çalışsın, etraflarındaki insanlardaki sevgi ve saygısunlar. İş yapanlara karşı saygı duysunlar. Okusunlar, öğrensinler ve saygı duysunlar. Ama özünde en çok güvenen. Saygı ve sevgi bir arada oluyor.”