Flormar direnişçilerinin kimisi sabahın yedisinde Petrolİş Sendikası’nın servisiyle geliyor fabrika önüne, kimisi de kendi imkanlarıyla... “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız” diye başlattıkları direniş 13 gündür sürüyor. Sendikalaşmak istedikleri için kapı önüne konuldukları fabrikadan haklarını almak, sendikalı olarak işlerine geri dönebilmek için sıcak, oruç demeden mücadele ediyorlar.
Direnişe destek verenlerin de işten atılmasıyla birlikte sayısı artan direnişçi işçilerin çoğunluğu kadın. “İlk kez bir direnişin içinde olduklarını” söyleyen kadınlar, omuzlarında evin, çocuklarının, ailelerinin, borçlarının yüküyle, “inatla” direniyorlar. Flormar reklamındaki o sözü hatırlatarak; “Kadınlar isterse başarır!”
Evrensel’den Hilal Tok’un haberine göre; en büyük tepkileri, ağır koşullarda uzun saatler çalışmalarına rağmen çok düşük ücret almalarına. On beş yıldır çalışan işçi bile neredeyse asgari ücret düzeyinde ücret alıyor. Çalışırken işittikleri hakaretler, aşağılamalar, baskılar da cabası... Direniş baskılara karşı birlik olmayı ve haklarını savunmayı öğrendikleri bir okul gibi. Neler yapabileceklerini görmenin öz güvenine sahipler artık. Aynı sınıftan olduklarıyla dayanışmanın güzelliğini yaşıyorlar.
Flormar patronu fabrika önüne branda ve tel örgü çekerek içerideki arkadaşlarıyla iletişimlerini kesmeye çalışmış. Ancak engelleri aşmanın bir yolunu her durumda buluyor işçiler. İçerideki işçiler belli işaretlerle ve gizli mesajlarla onların yanında olduklarını, desteklediklerini gösteriyor.
BURAYI AHIR, BİZİ DE HAYVAN GİBİ GÖRÜYORLAR
İşçilerden Selda Kuşçu Evrensel’e yaptığı açıklamada “İlk önce performans düşüklüğü, devamsızlık dediler. Başka bahanelerin arkasına sığınarak çıkardılar. Sonra sendikaya üye olduğumuz için çıkardıkları çıktı ortaya” diyor. Direncine hayran kalmamak elde değil. Her konuşmasındaki “Kazanacağız” vurgusu, herkesi motive ediyor.
Çalışma koşullarını şöyle anlatıyor Kuşçu, “10 saat çalışıyorduk, molaları bir dakika geçtiğimiz zaman hakaretlere maruz kalıyorduk, tepki gösterdiğimizde ise başka zor bölümlere sürüp tehdit ediyorlardı. Kendimiz istifa edelim diye çok baskı uyguladılar.”
Fabrikayla aralarına branda ve tel örgülerin çekilmesine çok öfkeli: “İnsan insana bu şekilde muamele yapmaz. Burayı ahır, bizi de hayvan gibi görüyorlar. İçerdeki işçiler de ses çıkaramıyor, işten atılmamak için. Hiç korkmasınlar! Burada biz yalnız değiliz, bir sürü dayanışmacı arkadaşlarımız var. Flormar’ın önüne çektikleri brandaları buraya desteğe gelen işçilerle birlikte sökeceğiz.”
KOCAYA DA PATRONA DA DİRENİŞ!
Her gece eşini ve çocuklarını sahura kaldırdıktan sonra bir daha uyumadığını, onları işe, okula gönderdikten sonra da fabrikanın önüne geldiğini söylüyor. Eşi sendikalaşmasına da direnişte olmasına da tepki göstermiş, engellemeye çalışmış. Borçları olduğunu, eve her an icra gelebileceğini anlatan Kuşçu, kocasının bu gerekçelerle kendisine engel olmaya çalıştığını, tüm bu sıkıntılarla birlikte boşanma aşamasına geldiklerini anlatıyor.
Yani sadece patrona karşı değil, her direniş gününün akşamı eve döndüğünde “Ne gerek var bunlara” diyen kocasına karşı da mücadele yürütüyor: “Ben sendikalaşma kararı verirken ailem karşı çıktı. Borçların var, girme bu işe diye. Kimse arkamda olmadı. Ama ben bu haksızlığa dayanamadım. İşçiye hakkını vermeyenden ben insaniyet, merhamet beklemem. Eşim desteklemiyor ama ben mücadelemin peşindeyim. Ben savunmasam kimse benim hakkımı savunmaz. Eşim arkamda olmuş olmamış çok fark etmiyor. Bunca insan burada kendini yıprattı, ekmeğinin peşinden koştu. Kaç aydır da mücadele ediyoruz, yılmayacağız bıkmayacağız.”
35 YAŞINDAYIM, İNANIN 70 YAŞINDA HİSSEDİYORUM
Flormar’da 6 yıldır çalışan Kuşçu, her yıl üretim rekoru kırdığını, hatta işten atılmadan bir gün önce ödül aldığını anlatıyor: “Bana sen zam alacaksın diyorlardı. Ne kadar diyorum ‘sürpriz’ diyorlar, sonra 20 lira zam yapıyorlar. 35 yaşındayım inanın 70 yaşında hissediyorum kendimi.” Ağır koşullarda, yoğun çalıştıkları halde çok düşük ücret aldıklarını, daha fazlasını hak ettiklerini söyleyen Kuşçu, “Oje aseton kokuları yüzünden eve gittiğimizde başımız bir dünya oluyordu. Burada bel fıtığı, boyun fıtığı oldum. Ama hala asgari ücretin biraz üzerinde alıyorum. Direnmekten, hakkımı aramaktan başka çarem yok” diyor.
‘AKP’NİN İŞÇİNİN YANINDA OLMADIĞINI GÖRDÜM’
Selda Kuşçu referandum dahil bugüne dek hep AKP’ye oy vermiş, ama artık vermeyeceğini söylüyor: “Hep AK partiye oy veriyordum, üyesiydim de. Ama artık Erdoğan’a oy yok. Erdoğan işverene o kadar hak vermiş ki adam bana tazminat vermeden işten atıyor. Devlet patronlara destek vereceğine işçilere destek versin. Halkını darlıktan kurtarmadığı müddetçe ‘onlara oy yok’ diyorum. Haksız mıyım ama? Benim çocuğum servis parasını ödeyemediğim için arkadaşlarının önünde servisten indirildi. Onlar işverene bu kadar destek çıkmasalardı patronlar işçiyi bu kadar ezemezdi. Azıcık vicdanları varsa, bunca işçinin emeğine saygı duyarlar, içeri girmemizi sağlarlar.”
İki çocuk annesi Kuşçu, grevlerin yasaklanmasını “iktidarın millete yaptığı ihanet” olarak görüyor: “Bu grevleri yasaklıyorlar, sonra bunca işçi sefalet içerisinde yaşarken, çocuklarını rahat okutamıyorken onlardan bir de oy mu bekliyorlar? Ben eve yüzüm kızarık gidiyorum çünkü evime ekmek götüremiyorum. Ama vicdanım rahat, çünkü hakkım için mücadele ediyorum. Bu süreç içerisinde bize destek oldular oldular, olmadılar onlara oy yok!”
Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı ve borçlar tüm emekçilerin olduğu gibi Kuşçu’nun da temel sorunu: “Herkesin borcu harcı var. Bu iktidarda borcu olmayan yok. İki tane icralığım var benim. Pazara 10 lira ile çıkmışım ‘her şeyden azar azar alırım’ hesabı yapıyorum, bir kilo kiraz almak istedim geçen, fiyatını duyunca şok oldum! Kendi ülkemizde yetiştirdiğimiz mahsule milyonlar veriyoruz. Ben Erdoğan’ı da AKP’yi de severim çok iyi işler yaptılar, ama işçinin değil patronun cebini doldurduklarını gördüm. Muharrem İnce işçiden, emekçiden bahsediyor; ona oy vereceğim, ekonominin düzeleceğine, hakkımızı alacağımıza inanıyorum.”
DEVLET İŞÇİNİN ARKASINDA OLSAYDI BÖYLE OLMAZDI
Direnen arkadaşlarına alkışla destek verdiği için işinden olan Yasemin Salihoğlu, 3 yıldır Flormar’da çalışıyor. Pendik’te oturduğu için her zaman evine gidemiyor, her gün direniş yerinde olabilmek için genellikle bir işçi arkadaşında kalıyor.
Patrona da devlete de öfkeli: “Sendikalaştık diye terör örgütü muamelesi gördük. Bizi işten attıkları zaman fabrikaya çevik kuvvet çağırdılar, polis arabalarına bindirmeye çalıştılar. Demokratik bir ülkede yaşasaydık zaten bunlar olmazdı. Bir sürü işçi sokakta kaldı, ekmeğinden oldu. Devlet bize sahip çıksaydı biz böyle mağdur olmazdık.”
Her şeye rağmen kararlı ve umutlu Yasemin. “Flormar diyor ya ‘Kadınlar her şeyi başarır’ diye, Flormar’ın işçileri de diyor; kadınız her şeyi başarırız. Tüm işçilerin desteğini bekliyoruz” diye konuşuyor.
ÇOCUĞUMUN GELECEĞİ İÇİN...
İki yıldır Flormar’da çalışan Semra’da direnişteki arkadaşlarına destek verdiği için işten atılan onlarca kadından biri. Hasta eşi ve üç çocuğuyla birlikte borç içinde yaşamaya çalıştıklarını dile getiren Semra, çalışma koşullarını şöyle anlatıyor: “Kimyasal olduğu için boğazım sürekli tahriş oluyordu. Havalandırma yetersizdi, cam yoktu. Eve geldiğimiz zaman sürekli boğaz ağrısı çekiyorduk. Yoğurt yiyerek kendimize gelmeye çalışıyorduk. Senelerdir çalışıyoruz, doğru düzgün zam olmadı. Yakacak parası 50 lira veriyorlardı. 2 senelikle 14 senelik işçi bile aynı ücreti alıyor. Daha önce de talep ettik, ama hiçbir şey yapmadılar.”
KADIN İSTERSE BAŞARIR!
11 yıllık Flormar işçisi Ayşe Güldalı da mücadeleden vazgeçmeyeceklerini ifade ederek, şunları söylüyor: “Ben çıkarılmadan bir gün önce müdürümden tehdit aldım. ‘Bir daha arkadaşlarını alkışlarsan sen de üzülürsün ben de üzülürüm’ dedi. Açıkçası bana yolu gösterdi. Ancak işten çıkarmalar devam edince biz yine alkış tuttuk. Sonra bizi de çıkardılar, sendikal örgütlenme gibi değil terör örgütü gibi yaklaştılar. Başaracağımıza inanıyoruz, mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Onlar reklamlarında hep söylüyor ‘Kadın isterse başarır’ diye. Biz kadınlar da inanıyoruz başaracağız inşallah, bu sendikanın bayrağını bu bahçeye dikeceğiz.”
Bu direnişin kendileri için bir “ilk” olduğunu belirten Güldalı, Flormar’a sendikalı olarak dönmekte kararlı olduklarını ekliyor: “Başka bir duygu... Ne kadar başarılı olabileceğimizi öğrendik, istediğimizde neler yapabileceğimizi gördük. İçeride hep sömürüldük. Ben 11 yıldır çalışıyordum hala 1900 alıyordum. Bu yıl 30 lira zam yaptılar. Hakkım bu değil, o yüzden arkadaşlarıma destek oldum. Geri dönemesek de hakkımızı alabilmek için mücadele edeceğiz. Gerekirse kapıda yatacağız. Biz kadınla istersek başarırız. Flormar zannetmesin ki ‘biz bunları dışarı attık, kurtulduk.’ Buradaki halay kuyruğuyla gireceğiz içeri.”
‘KADINLAR FLORMAR ÜRÜNLERİNİ ALMASIN’
Ayşe Öztürk de 11 yıldır Flormar işçisi. “365 günde sürse bu direnişi devam ettireceğiz” diyen Öztürk, özellikle kadınlardan destek beklediğini ifade ediyor. Bir de çağrı var: “Kadınlar Flormar’ın ürünlerini almasınlar. Burada bir kadın dayanışması gösterip kadınların birliğini kuralım. Hep birlikte kadın olarak örgütlenelim, birleşelim ve protesto edelim.”
DAYANIŞMA FLORMAR İŞÇİSİNİ GÜÇLENDİRİYOR
Flormar direnişine destek amacıyla direniş alanına sık sık başka fabrikalardan işçiler, sendikalardan, derneklerden, partilerden, çeşitli platformlardan temsilciler geliyor. Dayanışma için gelen gıda işçisi Seher Yılmaz, “Sendika yasal bir haktır. Her işçi sendikada örgütlenme hakkına sahiptir. Biz kesinlikle arkadaşların yanındayız. Örgütlü olmak, birlik ve beraberliği sağlamak için destek olmaya geldik” diyor.
Çelik işçisi bir kadın da “Sendika tüm işçilerin hakkıdır. Desteği, dayanışmayı büyütmek için buradayız” diyor.
Güneş paneli üreten HT Solar’da çalışan Birleşik Metalİş Sendikası üyesi Sevda Keleş de kendi deneyimiyle ortak oluyor Flormar işçisinin talebine; “Dayanışma çok önemli. Biz de HT Solar’da sendikal örgütlenme zamanı aynı sıkıntıya düştük. Hakkımızı savunduk ve kazandık. İnanıyoruz ki burada da dayanışma ve mücadeleyle kazanacağız.”
https://odatv.com/hepakpartiyeoyverdimuyesiydimamaartikerdogana27051812.html