Vatandaşların temel ihtiyaçlarını dahi karşılaşamaz hale düştüğünü dile getiren iktisatçı Prof. Dr. Burak Arzova, “Aniden fakirleştik. Koca koca şirketlerimiz değersizleşti. Vaat edilenlerin hiçbiri olmadı. Şimdi tüm bu olmayanlar, bize olmuş gibi satılıyor. İşte İllüzyon bu” dedi.
İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelmeleri ile daha ‘üst ihtiyaçlar' için harekete geçtiğini ileri süren ABD'li psikolog Abraham Maslow'un teorisine atıfta bulunan Arzova, “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamağa düştük. Barınma, beslenme ve güvenlik ihtiyaçlarının olduğu bu basamaktan bir türlü yukarı çıkamıyoruz” diye konuştu.
Arzova, “Türkiye Modeli olarak adlandırılan bu garip yapıya geçilirken mevcutta olan tüm olumsuzluklar inkar edildi ve muhteşem bir gelecek vaat edildi. Sonuçta, ancak savaş durumunda görülebilecek bir hızla artan çok yüksek bir enflasyonla karşılaştık” dedi. Arzova, Türkiye'de uygulanan politikaları, son kitabına adını verdiği “İllüzyon Ekonomisi” tanımıyla anlatıyor…
– Yeni kitabınız ‘İllüzyon Ekonomisi' tanımı bize neyi anlatıyor?
İllüzyon ekonomisi temelde ülkede uygulanan başarısız ekonomi politikalarının bizlere sanki bir başarı varmış gibi sunulmasını anlatıyor. Dünyada bilinmeyen, bilinmediği için genel kabul görmemiş bir yöntem uygulanıyor ve bu bize Türkiye Ekonomi Modeli olarak sunuldu.
Bilimsel bir makale yazarken bile bir şeye model diyebilmeniz için olayların ya da nesnelerin temsilcisi olması gerekir. Mevcut durumu daha iyi analiz edilebilmesi ve buradan elde edilecek sonuçlarla geleceğin tahmin edilebilmesi amaçlanır.
Öncelikle mevcut durumun kabulü gerekir. Ancak Yeni Türkiye Modeli olarak adlandırılan bu garip yapıya geçilirken mevcutta olan tüm olumsuzluklar inkâr edildi. İnkâr edilenler üzerinden muhteşem bir gelecek vaat edildi. Tabii bu bilimsel olmaktan öte ancak temenni olabilirdi ki o da olmadı.
Ancak savaş durumunda görülebilecek bir hızla artan çok yüksek bir enflasyonla karşılaştık. Aniden fakirleştik. Koca koca şirketlerimiz değersizleşti. Vaat edilenlerin hiçbiri olmadı. Zaten olmayacağını bizler görüp söylüyorduk. Şimdi tüm bu olmayanlar bize olmuş gibi satılıyor. İşte İllüzyon bu.
– Bize anlatılanlarla yaşadıklarımız arasındaki farklar çok büyük. Buna rağmen bu ‘illüzyon' nasıl sürdürülebiliyor?
Aslında illüzyon sürmüyor. Bir yıl öncesine göre bulunduğu gelir seviyesinin altına düşmüş, oturduğu ev kirada ise bir daha mevcut geliri ile aynı mahallede oturamayacak insanları nasıl ikna edebilirsiniz? Sektörler arasındaki maaş uçurumları inanılmaz büyüdü.
Profesör maaşları Türkİş'in açıkladığı yoksulluk sınırında. 56 yıl önce araba alabildiğiniz fiyatlara arabanızı kasko ettirebilir hale gelmişseniz hangi illüzyon buna engelleyebilir?
– Rakamlar ve yaşadıklarımız bize gerçekleri gösteriyor…
Örneğin cari açık azalacak denilmişti ama cari açıkta tarihi rekorları ay be ay kırıyoruz. Şimdi bize enerji ve altın hariç cari açığa bakmamız söyleniyor. Oysa enerji olmadan fabrikalarımızın üretim yapabilmesi mümkün mü? Elbette hayır ama oraya bakın deniliyor.
TÜİK eskiden her bir maddenin o zaman yaklaşık 409 kalem vardı, her birinin aylık fiyat artışlarını açıklardı. O kalemler artık gözükmüyor. Bir uyumlaştırma gerekçesi ile kaldırıldı. Şeffaf olmaktan çıktı. Şimdi bize tek bir rakam veriliyor ve bunun böyle olduğu söyleniyor. Hep söylüyorum. TUİK in hesaplamasında bir yanlış yok. Zaten olamazda. Burada esas sorgulanması gereken hesaplamaya girdi olan fiyatların nasıl ve nerelerden toplandığı. Çünkü biz halk olarak bu fiyatları çarşıda, pazarda ya da gittiğimiz herhangi bir yerde göremiyoruz.
Kredi faizleri düşeceği söylenmesine karşılık bırakın faizlerin düşmesini krediler bulunamaz oldu. Faizler düşsün diye söylemlerde bulunan iş insanı örgütleri düzenlemeler kendilerine dokununca gerçeği görmeye başladılar ve itirazlar yükseldi. İstanbul Sanayi Odası Başkanı ile Merkez Bankası Başkanının hararetli tartışmaları canlı yayınlara yansıdı. Gerçekler görmek isteyenler için apaçık ortada.
Kur ise dünyadaki tüm gelişmelere karşılık denizin dibine demir atmış gemi gibi kendi etrafındaki çemberin dışına çıkmıyor, çıkartılmıyor. Kurun yapay yolla tutulması ise başarı gibi pazarlanıyor. Piyasa ekonomisinden uzaklaşıldı. Tamamen kontrollü bir ekonomiye geçildi. Artık kime kredi verileceği, hangi faizle verileceği, bankaların kimden mevduat toplayacağı gibi birçok husus kontrol altında.
Bankaların yurt dışına yapılacak döviz çıkışları için formları doldurmaları isteniyor. Daha geçtiğimiz hafta başta büyük bankalar olmak üzere birçok bankaya ‘ek ücret' adı altında ceza kesildi. Yani yurt dışına döviz transferi de zorlaştırıldı. Ama buna rağmen hala her şey yolundaymış gibi bir imaj çizilmeye çalışılıyor. Tüm bunlara ben ‘illüzyon Ekonomisi' adını verdim.
Güvenli barınmanın önemi çok acı deneyimlerle gündemimizde ilk sırada. Konut piyasası için genel yorumunuz nedir?
Hükümetin en önemli önceliği inşaat sektörü. İnşaat sektörünü harekete geçirebilirlerse yaklaşık 200 yan sektör de harekete geçiyor. Ekonomik canlılığın bir nevi can damarı. Arada sırada konut sektörüne yönelik faiz indirimleri ile hem elinde stok biriken müteahhitlerin imdadına yetişiyorlar hem de yeni projelere kapılar açılıyor.
2020 yılının yaz aylarına doğru konut kredi faizleri yapay yolla indirilince imkânı olan çok kişi bir daha bu faiz oranlarını yakalayamayacağını iyi bildiği için konut alımına yüklendi. Arkasından gelen faiz indirimleri yüksek enflasyonu da beraberinde getirince yeni konut yapımı artık çok daha maliyetli oldu. Konut arzı azaldı. Öte yandan yabancılara konut alımı karşılığı verilen vatandaşlık değersiz TL ile çok ucuz hale gelince zaten arzı kısıtlı olan konut talebini daha da artırdı. Konut değerli hale gelince kiralar da arttı. Kiracı ile ev sahibi karşı karşıya getirildi. İnsanlar uzun zamandır mahallelerden taşınmak zorunda kaldılar.
TOKİ kampanyaları ile ilk defa ev sahibi olacaklara yeni kampanyalar yapıldı ancak TOKİ'nin yıllık konut üretme kapasitesine bakınca bu bir iki yılda çözülecek gibi durmuyor. Burada da bir illüzyon yaratıldı. Sanki TOKİ hazırda bulunan barınma sorununu çözüyormuş gibi yansıtıldı. Yaşadığımız deprem sonrasında da ihtiyaç duyulan kalıcı konutlar sanki bir yılda yapılacakmış gibi söylemlere rastlıyoruz. Nereden baksanız en iyi ihtimalle 1520 yıllık bir süreden bahsediyoruz.
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamağa düştük. Barınma, beslenme ve güvenlik ihtiyaçlarının olduğu bu basamaktan bir türlü yukarı çıkamıyoruz. Ülke büyüyor büyümesine ama kimse büyümeyi hissedemiyor. Çünkü ülke büyümesi çalışanların aleyhine oldu. Ücretli çalışanların toplam büyüme içerisindeki payı azaldı. Sermaye kesimi büyüdü.
– Ekonomi yönetimi deprem sonrası aldığı bir dizi önlemle döviz talebini sınırlandırmaya odaklandı. Nasıl bir durumla karşı karşıyayız?
En başından beri tek korku doların yükselişi. Para dolara gitmesin de nereye giderse gitsin diye düşünülüyor sanırım. Çünkü dolardaki yükselişin herkesin genlerine işlemiş bir ekonomik başarısızlık göstergesi olduğu iyi biliniyor. Kurdaki yeniden yükselişin yeni bir enflasyon dalgasına sebep olacağı biliniyor.
Ortada bir para politikası da olmadığından, kur yükselmesin diye mikro önlemlerle günü kurtarmaya çalışıyoruz. Türkiye Ekonomi Modeli çalışmadı. Bunun kabul edilmesi gerekiyor. Ancak seçime kadar bu ekonomik yapıyla devam edileceği çok açık. Kur bu seviyelerinde tutulmaya çalışılacak. Bunun için döviz yakılmaya devam ediliyor ve beklenen döviz girişleri olmazsa da aynı sistemle devam edilecek gibi gözüküyor.
– Merkez Bankası'nın son faiz indirimi ekonomiyi nasıl etkiler?
Merkez Bankası'nın faizi ile piyasa bağlantısının koparıldığını bizzat Hazine ve Maliye Bakanı İstanbul'da ekonomistlerle yapılan toplantıda söylemişti. Politika faizi önemsiz hale getirildi. Merkez Bankamız ise bambaşka bir alemde. Hala politika metninde dünya merkez bankalarının ayrıştığını söylüyor. Oysa tam tersine herkes kendi ölçüsüne göre enflasyonla mücadele etmek adına faiz artırımlarına devam ediyor.
Merkez Bankamız son iki toplantı hariç öncesinde Türkiye'de enflasyonun düşmesini küresel barış ortamının oluşmasına bağlıyordu. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali değil. Küresel barıştan bahseden bir Merkez Bankamız vardı. Bambaşka faiz oranlarının olduğu bir ekonomi içerindeyiz.
Yapay yolla düşürülen tahvil faizleri bir yerde, TL mevduatlara uygulanan faiz başka bir yerde, kredi faizleri ise bambaşka yerlerde. Fiyatlamalar tamamen gerçeklerden kopuk. Faizi indirerek büyüme sağlayacağına inanıyordu ekonomi yönetimi. Ancak ekonomide o kadar çok bilinmezlik var ki bu çok mümkün gözükmüyor. Bütün bunların yanında büyümenin tek belirleyicisi de faiz değil. Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinin hiçbir anlamı yok bence.
– Eklemek istedikleriniz…
Türkiye Ekonomi Modeli bir gün mutlaka ekonomi kitaplarına girecek. Böyle yanlışlar yaparsanız böyle olursunuz denecek dünyadaki genç ekonomi öğrencilerine. İllüzyon Ekonomisi kitabını yazmaktaki en büyük amacım yaşadığımız illüzyonun bizden sonraki nesiller tarafından da görülmesiydi.
Sözcü