Kur korumalı mevduata (KKM), örtülü rezerv satışlarına ve diğer önlemlere rağmen son günlerde döviz kurlarındaki artış hızlanırken, vatandaşa yönelik olacağı belirtilen ancak vadesi ve diğer detayları henüz açıklanmayan enflasyona endeksli tahvilin, mevcut durumu nasıl etkileyeceği tartışılıyor.
Merkez Bankası (TCMB) Eski Başekonomisti ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara ve eski Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürü Coşkun Cangöz, söz konusu tahvilin olası etkilerini sozcu.com.tr'ye değerlendirdi.
“Enflasyona endeksli tahvil zaten halihazırda var fakat erişimi nispeten sınırlı ve ürün standardize olmadığı için halk nezdinde kullanımı çok yaygın değil” diyen Kara, “Hazine'nin böyle bir tahvili tabana yaymak istiyorsa kısa vadeli, anlaşılır ve erişilebilir bir ürün tasarlaması gerekiyor. Bu yapıldığı taktirde ilgi olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Vatandaşın yüzde 1720 civarında faiz veren TL mevduat yerine enflasyona endeksli tahvil tutmayı tercih edeceğine dikkat çeken Kara, “KKM'den geçişler ise daha sınırlı olabilir çünkü enflasyona endeksli tahvil döviz mevduatın ikamesi değil. Buradan bir geçiş olursa muhtemelen bu talep daha çok önceden TL'den KKM'ye geçmiş olanlardan gelecektir” dedi.
Bu ürün çıktığında bankalardaki mevduatların akıbetinin ne olacağı da tartışılıyor. Enflasyona endeksli tahvil çıktığında ilk planda bankalardan bir miktar mevduat çekilişi olacağını fakat Hazine bu tahviller ile elde ettiği kaynağı harcadığında tekrar mevduata dönüşeceğini belirten Kara, şu değerlendirmede bulundu:
“İlk başta tabii ki bankalar arasında mevduat rekabetini artırarak genel faizler üzerinde yukarı yönlü baskı yapabilir fakat TCMB yüzde 14'ten bankaları fonladığı sürece mevduat faizlerindeki yükseliş sınırlı olur. Bankaların bu borçlanmayı TCMB'den sağlamak için teminat stoku yeterli görünüyor.”
Enflasyona endeksli tahvilin uygun bir şekilde tasarlanması halinde bankacılık sistemi açısından bir sıkıntı yaratacağını sanmadığını belirten Kara, “Sadece genel faizlerde bir miktar yukarı yönlü harekete sebep olur” dedi.
Bir diğer merak edilen konu da, söz konusu ürünün, döviz kurlarını nasıl etkileyeceği. Kara'ya göre, enflasyona endeksli tahvil ilk çıktığında döviz piyasasında kısmi bir rahatlama yaratır fakat ülkeye dış finansman girmeden cari açık sorunu devam ettiği sürece bu rahatlama geçici olur.
Kara, bu tahvillerin Borsa İstanbul üzerindeki etkisinin ise nette negatif olacağını çünkü son dönemde hisse senetlerine olan talebin bir kısmının enflasyona karşı korunma ihtiyacından kaynaklandığını dile getirdi.
Söz konusu tahvilin Hazine'ye getireceği faiz yüküne de değinen Kara, “Bu tahville elbette Hazine'nin nominal faiz ödemeleri artacaktır çünkü mevcut durumda Hazine tahvile yüzde 26 faiz ödüyor. Dolayısıyla enflasyonun yüzde 7080 olduğu bir dünyada Hazine'nin enflasyona endeksli tahvil üzerinden faiz ödemeleri artacaktır” dedi.
Fakat kur korumalı mevduatta da kur artınca Hazine üzerine dolaylı olarak yük bindiğini hatırlatan Kara, “Dolayısıyla bu yeni tahvil KKM'nin bir kısmının enflasyona endeksli tahvile dönüşeceği şekilde tasarlanırsa, orta vadede Hazine'ye toplam maliyetinin sınırlı olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Şunu da söylemeden bitirmeyeyim” diyen Kara, “Bütün bunlar sorunları çözmek yerine öteliyor, hatta ötelerken daha da büyütüyor. Bana göre Hazine borcu tarafında asıl sorun risk primindeki artıştan dolayı ilerde bir noktadan sonra ödenmesi gereken yüksek reel faizden gelecek” uyarısında bulundu.
Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde 1994 yılında Hazine'nin vatandaşlara üç ay vadeli ‘süper bono' ihraç ettiğini ve bu üründe yıllık faizin yüzde 200'e denk geldiğini hatırlatan Coşkun Cangöz, o dönemde faizlerin baskılandığını ve Hazine'nin borçlanmasında sorun olduğu için bu yola gittiğini belirtti.
Şu anki temel problemin negatif reel faiz nedeniyle vatandaşın TL'den kaçışı olduğunu ve ekonomi yönetiminin alternatif yollar aradığını belirten Cangöz, mevcut enflasyona endeksli tahvilleri bankaların alıp portföylerinde tuttuklarını ve vatandaşın erişemediğini, vatandaşa yönelik enflasyona endeksli tahvilin iki olası etkisi olacağını vurguladı.
İlk etkinin bankaların mevduat faizlerinde artış olarak görülebileceğini belirten Cangöz, “Bankalar yüzde 17'lik mevduat faizini artıracaklar. Bu durumda, ekonomi yönetiminin ‘faizi düşük tutuyoruz krediler ucuz olsun' tezi ortadan kalkacak” dedi.
Hazine'nin tahville topladığı kaynağı şirketlere ucuz kredi olarak dağıtabileceğini belirten Cangöz, ikinci etki olarak “Mevduatı Hazine'ye alalım, farklı yollarla sübvanse edilmiş kredileri kullandıralım derseniz finansal sektörü dışlayıp piyasayı bozucu etkileri olabilir” uyarısında bulundu.
Söz konusu ürünün Hazine'nin faiz giderlerini daha da artıracağını ve durumu kötüleştireceğini de belirten Cangöz, “Halihazırda iç borç faizleri iç borç stokunu geçti. Dolayısıyla bardak dolmuş taşıyor. Kur arttıkça bütçede KKM yükü artıyor, enflasyon arttıkça da faiz yükü” artacak dedi.
Öte yandan, hükümetin faiz indirimi operasyonu sonucu ortaya çıkan faiz faturası giderek büyüyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dün yayımladığı verilere göre, 2021 yılı Ağustos ayı sonunda 722 milyar TL olan iç borçlar için ilerideki ödenecek faizlerin toplamı, Nisan 2022’de 2 trilyon 53 milyar TL’ye yükseldi.
Böylece, Hazine’nin vatandaşlardan toplayacağı vergilerle ödeyeceği faiz yükü, sadece 8 ayda 1 trilyon 331 milyar TL artmış oldu.
Deneyimli bankacı Kerim Rota, bu artışın en önemli nedeninin, bankaların sahipliğinde olan enflasyona endeksli tahvillerin yarattığı faiz yükü olduğunu anlatmıştı.
TCMB politika faizini yüzde 19’dan yüzde 14’e indirirken, TÜİK’in açıkladığı tüketici enflasyonu da yüzde 19,25’ten yüzde 70'e yükseldi. Bu yükseliş, sadece sabit faizli tahvil faizlerini değil, enflasyona endeksli tahviller için ödenecek faiz yükünün de hızla tırmanmasına neden oldu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş öncesinde Haziran 2018’de 348 milyar TL olan Hazine’nin iç borç faiz yükü, aradan geçen dört yıldan kısa sürede altıya katlanmış oldu.
Söz konusu dört yılda, merkezi yönetim borç stoku da 970 milyar TL'den 3 trilyon 125 milyar TL'ye yükseldi.