Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey, Prof. Dr. Erdal Atabek ile suç Sedat Peker'in mafyasiyaset ilişkileri hakkında iddialarını ve toplumdaki yansımalarını konuştu.
İpek Özbey'in Erdal Atabek ile yaptığı röportaj şöyle oldu:
Hayır, aynı şey değildir, hatta aynı anlama bile gelmez. Kabadayı, dayılık, efelik, geleneksel toplumlarda ‘mahallenin koruyucu abisi’ sayılır. Mahallenin gençlerini koruyan, kızlarına göz kulak olan, onları koruyan bir ‘abi’ olur, bir sorun olursa ona el koyar, sorunu çözer. Mafya ise yasa dışı yollarla iş gören, şiddet kullanarak istediğini yapan bir yapılanmadır. Mafya toplumlardaki güç odaklarını dikkate alır, onlarla uzlaşır, kendi alanını elinde tutar. Mafyanın doğuşuna bakınca bu ‘ korunma gereksinmesini’ görürüz.
İtalya’nın Sicilya bölgesi gibi yoksul, bir kenara itilmiş yöresinde yaşayanlar sorunlarını devlete anlatamazlar. Onların desteğini alamazlar. Böylece kendilerine bir ‘koruyucu’ bulmaya çalışırlar. İşte Sicilya mafyası, böyle bir gereksinmeyi karşılayan yerel bir güç olarak ortaya çıkar. Toplumlarda azınlıklar, göçmenler, yoksullar, düzende yer bulamayanlar hep korunması gereken konumdadır.‘ Korunmak zorunda olanlar’ ile ‘ koruyucu mafya’ kendilerini bir ‘AİLE’ olarak tanımlarlar. Sonradan, Amerika’ya göçmen olarak giden İtalyanlar da orada kendileri için koruyucu olacak bir ‘yasadışı örgüt’ arar ve bulurlar. ‘Sicilya mafyası’ artık orada İtalyan göçmenlerinin sorunlarını çözecek, bu arada kendi payını da alacaktır. Vito Corleone böylece ‘Baba’ olacaktır. Mario Puzo’nun BABA romanı ve sonra çekilen filmi bu olguyu anlatır.
Sonradan güçlerini geliştirdiler, şiddete dayalı yöntemlerle kendilerini gösterdiler, devlet güçleri ile, politikacılarla, yargıçlarla savcılarla bağlantılar kurdular. Polis örgütüyle uzlaşma yarattılar. İş çevreleri ile yapabileceklerini araştırdılar. Mafya, böylece uluslararası bir suç örgütü olarak yön değiştirdi ve büyük yasadışı alanları kontrol altına aldı. Uyuşturucu, silah ticareti, kumar alanı, fuhuş sektörü kontrol ettikleri alanlar oldu. Bu alanlarda çok büyük paralar kazandılar ve ülkelerin ciddi sorunları oldular. Hükümetler de yasa dışı işlerini ya bu gruplarla el altından işbirliği yaparak ya da kendisi böyle ekipler kurarak yürüttüler. CIA olsun, Mossad olsun, MI5 gibi KGB gibi devlet örgütleri olsun, bu yasa dışı yollara başvurmuşlardır. Netflix’te oynayan Homeland, Fauda gibi diziler bu olayları anlatır.
Bizde ‘mafya’ denilen suç örgütleri Sicilya mafyası gibi bir örgüt gibi görünmüyor. Onlar devlete karşı çıkan örgütlenmelerdir. Bizimkiler ise, küçük ve orta çapta ‘çeksenet mafyası’ gibi ödenmeyen paraların ödenmesini sağlayan silahlı gruplar olarak başlar. Gerçek anlamda, tanınmış bir lideri olan, şiddet kullanan adamları olan, hangi alanda çalıştığı devletçe bilinen ‘ yasadışı suç örgütü’ mafya olarak nitelenir. İnci Baba, Hasan Heybetli, Abuzer Uğurlu, Dündar Kılıç, Enis Karaduman, Alaattin Çakıcı, Sedat Peker gibi isimler (ve elbette başkaları da) kendilerine özel alanları ile bilinirler ve toplumun ilgisini çekerler. Bilindiği gibi Alaattin Çakıcı, ülkücü geçmişiyle tanınır ve Devlet Bahçeli tarafından övgü ile tanıtılmıştır. Sedat Peker uzun süre AKP’yi destekleyen çalışmalar yapmış, sert söylemlerle tanınmış, sonradan tam bilinmeyen nedenlerle bildikleri, yaptıkları konusunda itiraflarda ve ihbarlarda bulunduğu videolar yayınlamıştır. Bu süreç devam etmektedir. Sedat Peker’in açıklamaları pek çok gizli kalmış olayı aydınlattığı için, kendi özeleştirilerini de kapsayan sözleri ile inandırıcılık kazanmıştır. Toplum da bilmediği, iç yüzünü merak ettiği olayları öğrenme güdüsüyle Sedat Peker’i merak etmeye başlamış, olayların iç yüzünü öğrenmek açısından da yokluğuna üzülür duruma gelmiştir. Bu gelişme Sedat Peker’den çok her şeyi gizleyen AKP iktidarına karşı bir tepkidir. Bu açıklamaların araştırılmasını engelleyen AKP iktidarı bir anlamda suçlamalara hak verdirir bir ortam yaratmıştır.
Dikkatimi çeken bir şey de şudur: Bir restorana böyle bir para ve güç babası geldiği zaman onu tanıyan garsonlar koşuşur, onlara ayrılan masaya hizmet yarışına girerler. Ama bir yazar ya da tanıdıkları biri geldiği zaman onlara çok daha saygılı, çok daha özenli hizmet ederler. Birincilerde güç paradır, ikincilerde ise güç itibardır, saygınlıktır. Buna birçok yerde tanık oldum. Para güçtür ama itibarı yoktur. Mafya olaylarında da, zayıfları koruyan, onlara destek olan ‘mafya liderleri’ ile gereksiz şiddetle haksızlıklar yapanlar aynı kefeye konmaz. Toplum onları çok dikkatle ayırır. Yasa dışı olmaları, suç örgütü olmaları değişmez ama tutumları, davranışları birbirinden çok farklı olabilir.
Tanıştıklarım oldu. Sağmalcılar Cezaevi’nde Enis Karaduman ile tanışmıştım. Maksim Gazinosu sahibi Fahrettin Aslan da oradaydı. Çok saygılı davranmışlardır. Biz ‘fikir suçlusu’ sayılıyorduk, onların bu kavrama büyük saygıları olduğunu gördüm. Sonra da Dündar Kılıç ile tanıştık. Onun da bizlere büyük saygısı vardı. Yeraltı dünyası kendine özgü kanunları olan bir dünyadır. O dünya haksız para kazananlara hiç saygı duymaz, kendisi de onlardan aldığından suçluluk duymaz. Düşünceleri için kendi rahatlarını feda eden, düşünceleri uğruna çile çekenlere ise büyük saygı duyarlar. Buna hep tanık oldum. O dünyadan hastam olmadı. Tanışıklıklarımız sohbet düzeyinde oldu.
Sedat Peker ailesine çok düşkün, kızlarına ayrı bir yer veriyor. Yarattığı izlenim böyle. Bu dünyanın insanları genel olarak ailelerine düşkündür ve onları işlerinin dışında tutarlar. Ailelerine gelecek bir tehdit, bir saldırı onları çileden çıkarır, her şeyi göze alarak en sert karşılığı verirler. Aile kutsaldır ve çatışma alanının dışındadır. Sicilya mafyası da aileyi kutsal sayar, kendi klanına da ‘Aile’ der. Bununla bütün örgüt ilişkileri kutsallaştırılır. O yüzden de ihbarcılık , itirafçılık ve saf değiştirmenin cezası ölümdür. Mafya cezalarını bağışlamaz ve asla değiştirmez. Gücünün şifresi budur.
Racon, mafyanın ilkeleri, ahlakı, yöntemleri ve davranışlarıdır. Verilen sözün tutulması ‘racon’dur. Konuğa zarar verilmemesi ‘racon’dur’. Lider, kısık bir sesle az konuşur. ‘Racon’dur. Mafyanın ‘racon’u tehdit değil, yaptırımdır. Anlaşmaları yazılı değildir, sözlüdür. Söz verme ve verdiği sözü tutma ‘racon’dur.
Bence olay bir ‘güç hastalığı’ değildir. ‘Güç hastalığı’, denetlenemeyen iktidarların hastalığıdır. Mafya, özünde bir çıkar örgütüdür. Yasadışı işlerden sağlanan çıkarlar, örgüt güçlendikçe daha da artar, bu arada mafya gücünü arttırır, yöntemlerini sertleştirir. Mafya liderleri için özel bir kişilik araştırması varsa da ben bilmiyorum. Ancak, ‘asosyal kişilik’ yapısı, suç işlemeye yatkınlık ile belirlenen, yasaları ihlal etmekten çekinmeyen, suçlarından pişmanlık duymayan bir kişilik yapısı olarak tanımlanır. Bu kişilerde, yaptığı işlerden suçluluk duymayan, kendini suçlu görmeyen özellikler saptanmıştır. Belki bazıları için akla gelebilir ama araştırılması gereken bir konudur. Mafya liderlerinin duygusal yanları da vardır, insani ilişkileri güçlüdür, ancak işleriyle ilgili tutum ve davranışları farklı olabilir. İşlerinde sert, kuralları kendi koyan, uygulamalarında ödün vermeyen kişiler olarak tanınmaları da önemlidir.
Her şeyi anlatmaya başlar, değişmeye de başlar ama bu çok zordur. Bir sahnede de psikiyatr ona sinirlendiğinde “yastığa vur” der, o yastığı silahla vurur...
O filmi ben de gördüm. Filmin kendi fantezisi var. Bir mafya lideri elbette kendi öz eleştirisini de yapar. Ancak bir terapist yardımıyla değişmek, yaptıklarında kusur, suç bulmak ve pişman olmak onun yapabileceği bir şey gibi gözükmüyor. Belki tam tersine, onlar kendilerini bu bozuk düzende ‘haksız kazançlardan almak’, ‘devletin yanlışlarına karşı çıkmak’ için çalışan biri gibi görebilir. Unutmayalım ki, herkesin kendi yanlışlarını içinde doğrulamaya çalışan bir ‘kendini savunma mekanizması’ vardır. Bence, mafyanın devletleşmesinden çok, devletin mafyalaşması tehlikelidir. Hele de otokratik rejimlerde bu tehlike çok daha büyük...
Mafya, devlet gücünü bir ölçüde yanına almadan ayakta kalamaz. Bunun için de politikacılardan dostlar edinir. Yargıçlarla, savcılarla ilişkiler kurar. Avukatları olması kaçınılmazdır. Polis müdürleri, polis şefleri, kilit noktadaki görevliler hep ilişki hedefindedir. Basında ellerinin olmasını çok isterler. Bu ilişkiler elbet gizlidir ve çeşitli yöntemlere başvurularak, ödemeler yapılarak, şantaja başvurularak, gerekirse tehditlere başvurularak sağlanmaya çalışılır, sürdürülmeye çalışılır. Bu destekler olmadan mafya ayakta kalamaz ve çalışamaz. Sedat Peker’in her ay 10 bin dolar verdiği, çanta çanta para gönderdiği politikacı iddiası hala açıklanmamıştır. Yargıçlar hakkında, polis şefleri hakkında iddiaları ortadadır. Devlet de onları kendi gizli işleri için kullanır. Abdullah Çatlı olayı belleklerdedir. Dünyada mafya örneği, ‘Medellin mafyası lideri Pablo Escobar’dır. Colombiya uyşturucusunun bu efsanevi baronu yoksulları koruyarak, onlara ev yaparak, para vererek halkın desteğini sağlamış, kendi uyuşturucu ticaretini yürütmüştür. Bu narkotik baronu devlet görevlileriyle yasadışı yollardan uzlaşarak işini yürütmüş, devletle arası bozulunca da öldürülmüştür (19491993). Ömrü 44 yıldır.