Gelecek Partisi Genel Başkanı eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin 4. Yıl dönümü nedeniyle yaptığı açıklamada “Maalesef, 15 Temmuz sonrası dört yılın bilançosu kahredicidir. Bu dört yıl içinde Türkiye’de demokrasi güçleneceğine zayıflamış, özgürlükler artacağına azalmış, siyasetin önündeki engeller kalkacağına tahkim edilmiş, toplumsal barış pekişeceğine gevşemiştir” dedi.
“TÜRBÜLANS VE KARANLIK TÜNEL HİÇ KİMSEYİ YANILTMASIN”
Davutoğlu’nun açıklaması şöyle:
“Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası, yani son dört yıldır, içine girdiği türbülans ve karanlık tünel hiç kimseyi yanıltmasın. Adaletten, hukuktan, eşit gelir dağılımından, ekonomik refahın büyümesinden, siyasi etikten ve toplumsal huzurdan uzaklaşan Türkiye fotoğrafı kimseyi yanıltmasın. 15 Temmuz gecesi millet verdiği cevapla Türkiye’de demokrasiyi sigortalamıştır. 15 Temmuz gecesi millet “hakimiyet benim, bu ülkeyi kimin yöneteceğine sadece ben karar veririm” demiştir. O gece ortaya konan irade Türkiye’de gücünü ve meşruiyetini milletten almayan, demokrasiye yaslanmayan hiçbir projenin hayata geçemeyeceğini ortaya koymuştur.
Ancak ülkemiz tam demokratik bir hukuk devletine kavuşmadığı sürece FETÖ ve benzeri darbeci zihniyeti ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır. Çünkü 15 Temmuz gecesi aziz şehitlerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bizlere bıraktığı en önemli emanet ve en hayati vizyon demokrasinin güçlenmesi, adaletin işlemesi, hukuk devletinin tesis edilmesidir. Hain darbe girişiminin dördüncü yıl dönümünde samimi ve açık yürekli bir muhasebeye ihtiyaç vardır. Şehitlerimizin 15 Temmuz gecesi döktükleri aziz kanlarıyla bize bıraktıkları emanete sahip çıkabilmek için cesur sorular sormak ve onların savundukları değerler için vizyoner cevaplar vermek zorundayız.
“ÖZGÜRLÜKLER VE ADALET DAVASINDA NEREDEYİZ”
Can yakıcı muhasebe sorusu açıktır: 15 Temmuz 2016’dan bu yana şehitlerimizin, gazilerimizin ve bir bütün olarak milletimizin bu emanetine ne kadar sahip çıkıldı? 15 Temmuz’da ve sonrasında bir ay boyunca tutulan “demokrasi nöbetlerinde” büyük bir kararlılıkla ayakta duran, nöbet tutan, demokratik iradesine sahip çıkan milletimizin demokrasi emanetine ne oldu? Onların kanları pahasına savundukları özgürlükler ve adalet davasında neredeyiz? Dört yıl sonra bugün bu soruları samimiyetle ve açıklıkla cevaplamak zorundayız. Maalesef bu sorulara olumlu bir cevap vermemiz mümkün değil.
“İKTİDAR 1970’LERİN, 1980’LERİN VE 1990’LARIN NE KADAR DARBECİ, JUNTACI VE DEMOKRASİ DÜŞMANI UNSURU VARSA ONLARLA KOL KOLA GİRMİŞTİR”
İktidar dört yıl içinde 15 Temmuz’da hain darbe teşebbüsünü püskürten, sonrasında günlerce 24 saat demokrasi nöbeti tutan insanları hayal kırıklığına uğratmıştır. Milletimiz FETÖ darbecilerini def etmiştir ama iktidar 1970’lerin, 1980’lerin ve 1990’ların ne kadar darbeci, juntacı ve demokrasi düşmanı unsuru varsa onlarla kol kola girmiştir. 15 Temmuz sadece FETÖ darbesiyle değil bütün darbelerle ve darbeci zihniyetlerle mücadelede bir milattı. Maalesef, mevcut iktidar koalisyonu, 28 Şubat artıklarının FETÖ’nün darbeciliğini kendilerine kalkan olarak kullanmalarına müsaade etmiş, düne kadar darbe çağrıları yapan bir sürü şahıs iktidar nezdinde itibar görmeye başlamıştır.
“28 ŞUBAT ARTIKLARI ‘DEVLETİ BİZ YÖNETİYORUZ’ DERKEN…”
15 Temmuz darbe girişimine karşı çıktığını iddia eden bazı kesimlerin girişim olmaktan çıkarak gerçekleşmiş bir darbe olan 28 Şubat darbesinin hala geçerli olduğunu iddia etmesi hepimiz için uyarıcı olmalıdır. Hele hele bu çevrelerin bugün iktidar ortağı olarak hareket ediyor olması 15 Temmuz gecesi şehit düşenlerin verdiği demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin aziz mirası açısından hüzün vericidir. 28 Şubat artıkları “devleti biz yönetiyoruz” derken, 15 Temmuz gecesi hiçbir yerden talimat beklemeksizin alana inen ve o gecenin sembol isimleri arasında yerini alan Genel Başkan Yardımcımız Selim Temurci’nin 15 Temmuz’un yıl dönümünün hemen öncesinde terör örgütü üyeliği suçlaması ile ifadeye çağrılması gelinen ibret verici tablonun bir yansımasıdır. Bugün akşam yayınlayacağımız 15 Temmuz belgeselinde de görüleceği gibi 15 Temmuz direnişinin her şehirdeki öncü isimleri bugün Gelecek Partisi kadroları arasındadır.
“İKTİDAR ANCAK FIRSATÇILIKLA NİTELENEBİLECEK BİR ANLAYIŞLA BU İMKANI HEBA ETMİŞTİR”
Milletimiz 15 Temmuz’da demokratik ve müreffeh bir Türkiye’nin önündeki engelleri temizlemiş, toplumun her kesiminin güçlü bir aidiyetle sahip çıkacağı demokratik bir Cumhuriyet kurmanın, devleti adalet ve demokrasi temelleri üzerinde yeniden inşa etmenin önünü açmıştı. Maalesef iktidar ancak fırsatçılıkla nitelenebilecek bir anlayışla bu imkanı heba etmiştir. Milletimiz 15 Temmuz’da hain darbecileri püskürterek Türkiye’nin önünü açmış, ancak iktidar son dört yılda yaptıklarıyla her konuda Türkiye’yi geriletmiştir.
“DEMOKRASİ KURUMSALLAŞMADAN DA DARBECİ ZİHNİYET TÜMÜYLE YOK EDİLEMEZ”
Milletimiz 15 Temmuz’da birlik, beraberlik, kardeşlik mesajı verirken iktidar ayrıştırıcı söylem ve politikalara yönelmiş, en ufak bir eleştiriyi bile ihanetle yaftalamıştır. Maalesef, 15 Temmuz sonrası dört yılın bilançosu kahredicidir. Bu dört yıl içinde Türkiye’de demokrasi güçleneceğine zayıflamış, özgürlükler artacağına azalmış, siyasetin önündeki engeller kalkacağına tahkim edilmiş, toplumsal barış pekişeceğine gevşemiştir. Dolayısıyla çift yönlü bir mücadele sürdürme sorumluluğu ile karşı karşıyayız: Darbeci zihniyetin bir daha hortlamayacak şekilde tasfiyesi ve kapsayıcı bir demokrasi anlayışının kurumsallaşması. Yaşadığımız gelişmeler göstermiştir ki bu iki hedef birbirinin tamamlayıcı unsurudur: Darbeci zihniyeti tasfiye etmeden demokrasi kurumsallaşamaz, demokrasi kurumsallaşmadan da darbeci zihniyet tümüyle yok edilemez.
“15 TEMMUZ ŞEHİTLERİMİZİN EMANETİNE İHANETTİR”
Medya tekelleşmesinden medya ambargolarına, üniversite kapatmaktan sosyal medya kapatmaya kadar uzanan uygulamalar temel hak ve özgürlükler için fedayı can etmiş 15 Temmuz şehitlerimizin emanetine ihanettir. Bu çerçevede, bireysel özgürlükler alanının daraltılmasına değil, genişletilmesine ihtiyaç vardır. Bugün Türkiye’de karamsarlık psikolojisinin yayılmasından medet uman çevreler, hepimizin psikolojik bir kriz sarmalına girmesini beklemektedir. Bugün yapılması gereken, gerçekçi bir yaklaşımla tehdit ve risklerin farkında olmak ve her alternatif için tedbir anlamında hazırlıklı olmak, ama asla bu tehdit ve risk psikolojisinin toplum katmanlarına sirayet etmesine izin vermemektir.
“YARGININ KONTROL ALTINA ALINMASI ÇABASI HANGİ GEREKÇEYLE VE KİM TARAFINDAN YAPILIRSA YAPILSIN EN BÜYÜK SUÇ OLARAK GÖRÜLMELİDİR”
Geceyarısı Son dört yıl içinde eğitim alanında özgür ve özgün düşünceyi teşvik etmek yerine, kendisi gibi düşünmeyenleri cezalandıran, ülkenin en kaliteli üniversitelerinden birini bir gece yarısı fermanı ile kapatan iktidar da eğitimi şahsiyetli insan yetiştirme alanı olarak değil bir insan devşirme alanı olarak görme hatasına düşmektedir. Yaşadığımız acı tecrübeler, kadim kültürümüzde var olan “Adalet mülkün temelidir” ilkesinin mana ve mefhumunun önemini bir kez daha sarih bir şekilde ortaya çıkarmıştır.
Son günlerde iktidar tarafından TBMM’ye getirilen çoklu baro sistemi de savunmanın etnik ve mezhebi kimlikler veya siyasi ve ideolojik tercihler etrafında bölünmesine yol açacaktır. Şu anda geçerli olan blok liste uygulaması ise çoğunlukçu odaklanmaya neden olmaktadır. Doğru olan ve Gelecek Partisi olarak savunduğumuz yöntem ise açıktır: Tek bir baro içinde nisbi temsile dayalı seçimlerle oluşan çoğulcu yapılanma. Yargının her türlü vesayet odağına karşı güçlü kılınabilmesi için bütün toplumsal ve siyasal güç merkezleri nezdinde tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olması sağlanmalıdır. Yargının kontrol altına alınması çabası hangi gerekçeyle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın en büyük suç olarak görülmelidir.”
https://odatv4.com/eskibasbakandancokkonusulacakcikisiktidardarbecilerlekolkola15072057.html