Merkez Bankası (TCMB) bugün beklendiği gibi faizi 150 baz puan daha indirerek yüzde 9’a çekti. Böylece 2 yıl aradan sonra TCMB’nin politika faizi yeniden tek haneye indi.
Geçen sene eylülaralık döneminde 500 baz puanlık faiz indirimi yapan banka, bu yıl da ağustoskasım döneminde yine 500 baz puanlık indirime imza atarak “indirim döngüsünü sonlandırdığını” ilan etti.
14 aylık bu dönemde dolar kuru 8,30’dan 18,60’a, resmi tüketici enflasyonu yüzde 19’dan yüzde 85’e yükselse de son aylarda faiz indirimlerine rağmen döviz kurlarının yatay seyir izlemesi dikkat çekiyor.
Ekonomistler Prof. Dr. Hakan Kara, Dr. Murat Kubilay, Enver Erkan faiz indirimlerine rağmen döviz kurlarındaki yatay seyrin nedenlerini ve bundan sonra yaşanabilecekleri sozcu.com.tr’ye anlattı.
“Bugünkü faiz kararı önceden bekleniyordu. Fazla diyecek bir şey yok, maalesef faiz bir süredir bir araç olmaktan ziyade bir amaç haline geldi” diyen Kara, şu anda yurt içinde finansal sistemin enflasyona göre çok düşük tutulan politika faizine uyum sağlamaya çalıştığına işaret etti.
Resmi enflasyonun yüzde 85 olduğu bir dünyada faizi tek haneye indirmeye çalışmanın bütün piyasaları zorladığını vurgulayan Kara, “Kur piyasası, mevduat, kredi, devlet tahvili piyasası… Bütün fiyatlamalar tek tek düzenleme ve müdahalelerle bastırılmaya çalışılıyor” dedi.
Bir yandan faizin düşük tutulduğunu, diğer yandan kurun kontrol edilmeye çalışıldığını fakat bu yapılınca da hem TL mevduat getirisinin hem de kur korumalı mevduat (KKM) getirisinin enflasyona göre çok düşük kaldığını belirten Kara, faizin arka kapıdan artırıldığına dikkat çekti:
“Vatandaşı TL mevduatta tutmak giderek zorlaşıyor. Bir taraftan da düzenlemeler de dolarizasyonu cezalandırıyor. Bu durumda bankalar da mevduat faizlerini artırmak zorunda kalıyorlar. Yani resmi faiz düşüyor ama arka kapıdan artırılıyor. Bu şekilde, kovalamaca oyunu devam ediyor.”
Döviz piyasasında da kapsamlı bir müdahale mekanizmasının kurulduğunu, döviz likiditesinin tek bir merkezde toplanıp oradan sisteme dağıtılmakta olduğunu dile getiren Kara, döviz işlem kısıtlamaları ve mikro düzeydeki müdahalelerle de kurun sabitlenmeye çalışıldığını söyledi.
Son dönemde güçlü turizm gelirleri, kaynağı tespit edilemeyen girişler, Rusya ve Orta Doğudan gelen fonlarla bir şekilde kurun sabitlendiğini belirten Kara, bu politikanın risklerine ve rezerv sorununa işaret ederek şu uyarıda bulundu:
“Fakat döviz kurunu sabit tutmak ne kadar iyi bir fikir emin değilim. Dış açığın yüksek olduğu ve sermaye girişlerinin de zayıf kaldığı bir ortamda kuru sabitlemeye çalışırsanız bir süre sonra rezerv kaybedersiniz, bu da ülke riskini artırarak kısır döngüye sokabilir.
Ancak önümüzdeki kasımmart döneminde bu şekilde dolar kurunu sabitleme gayreti devam ederse rezervlerden ciddi anlamda bir kullanım gerekecek, çünkü önümüzdeki kısa dönemde döviz finansman ihtiyacı önemli ölçüde artacak gibi görünüyor.”
Stresin sadece finansman tarafında olmadığını, reel tarafın da zorlanmaya başladığını, kur nominal olarak sabit tutulduğunda içerdeki enflasyon nedeniyle TL’nin reel olarak değerlendiğini ifade eden Kara, “Hatırlarsanız geçtiğimiz eylülde TL'yi rekabetçi kılmak için faiz indirimlerine başlanmıştı, o günden bugüne üretici enflasyonu (ÜFE) bazlı reel kur tam tersine yüzde 14 değerlenmeye işaret ediyor. Nitekim ihracatçılar da durumdan yakınmaya başladı” dedi.
“Seçime kadar iç talep çekişli bir ekonomi söz konusu olacak gibi görünüyor, çünkü dışarıda talep yavaşlıyor ve büyümenin de belirli bir eşiğin altına düşmemesi için iç talebin nispeten daha canlı kalması tercih edilir” diyen Kara, “Dolayısıyla ilave bir mali genişleme gerçekleşebilir, yani kamu harcamalarında bir artış olacağı kesin gibi görünüyor. Nitekim son verilerde bütçe harcamalarında bir ivmelenme gözlenmekte. Öte yandan, böyle bir büyüme bileşimi ince bir dengede gidilmesini gerektiriyor. Çünkü talep arttıkça döviz ihtiyacı da artıyor, ihracat da zayıf ve kuru tutmak zorlaşıyor” uyarısında bulundu.
Enflasyondaki risklere “Anladığımız kadarıyla kur sabit tutularak enflasyon düşürülmeye gayret ediliyor ve ekonomik istikrar algısı pekiştirilmeye çalışılıyor. Fakat enflasyonun tek sebebi döviz kuru değil. Reel faiz düşük olduğu için talep hâlâ güçlü. Beklentiler ve fiyatlama davranışları da henüz düzelmedi. Bu nedenle enflasyon eğiliminin eski seviyelere dönmesi zor” sözleriyle işaret eden Kara, şöyle devam etti:
“Bütün bunları dikkate alırsak, döviz kurunu bu seviyelerde tutmanın zor olacağını söyleyebiliriz. Yine de son dönemde TCMB rezervindeki artış, küresel risk iştahındaki iyileşme ve enerji fiyatlarındaki göreli istikrar mevcut politikanın en azından seçim dönemine kadar sürdürülebileceğine işaret ediyor.”
Murat Kubilay, Türkiye'nin dış ödemeler dengesi krizine girme, yani dış borçlarını ve ithalat ödemelerini tam vaktinde yapabilme zorluğuna düşme ihtimalinin hâlâ sürdüğüne işaret etti.
“Esasında Haziran 2022'de BDDK ve TCMB'nin reel sektör ve bankalara uyguladığı sermaye kısıtlamaları gerçekleşmeseydi eğer, bu endişe edici durumla çoktan karşılaşmış olacaktık” diyen Kubilay, kaynağı belirsiz para girişine dikkat çekti:
“Bir diğer önemli etkili faktörse, net hata ve noksan kalemi altında toplanan ve düzenli olarak döviz girişine işaret eden sermaye akımı oldu. Tabii sermaye girişlerinin kara paranın aklanması veya temiz yolla elde edilmiş paranın finansal sisteme kayıt dışı sokulması ya da Rusya'ya uygulanan yaptırımların delinmesi gibi yarattığı şüphe ve haliyle riskler var.”
“Fakat bunları bir kenara bırakırsak, Türkiye ekonomisi; yüksek enflasyon ve düşük faiz ortamında, küresel piyasalarda işlerin gelişmekte olan ülkeler lehine gitmediği bir dönemde, bu yöntemlerle dış ödemeler dengesi riskini kısmen dindirmeyi başardı. Böylece Sri Lanka'nın durumuna düşmedi ve Mısır, Pakistan ile Tunus gibi karşılaştırılan diğer ülkeler gibi IMF kaynaklı döviz kaynaklarına başvurmadı” diyen Kubilay, atılan adımların ekonomide yavaşlamayı da beraberinde getirdiğine dikkat çekti:
“Diğer taraftan bu önlemlerin kısa vadede ekonomik aktiviteyi bozucu, yani büyümeyi düşüren olumsuz etkisi oldu. Ayrıca kara para merkezi haline gelindiğine dair yurt içinde ve dışında kötü bir zan altında kaldı.”
Kış aylarına işaret ederek “Geride kalan 6 ayı bırakıp önümüzdeki 6 aya odaklanırsak eğer, kaynağı belirli sermaye akışının olmaması ve cari açığın kış aylarında doğal olarak artması neticesinde, Türkiye'yi yine zor günler bekliyor” uyarısında bulunan Kubilay, “TCMB'nin elindeki satılabilir rezerv kısıtlı; bu nedenle Rusya ile yapılan doğalgazın ruble ödenmesi ve Suudi Arabistan'dan sağlanacak döviz mevduat önemli olacak. Bir taraftan Türkiye yurt dışından pahalı da olsa hâlâ borçlanabiliyor, diğer taraftan borçlanma miktarı düşük olduğu için net döviz çıkışı sürüyor. Hatta bu noktada TCMB'nin bankalara sürekli baskı yaptığı konuşuluyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bu esnada seçimlere doğru önümüzdeki 6 aya ilişkin en kritik faktörlerin; kredi politikasının ne derecede genişletileceği ve ekonomi yönetiminin benzer döviz kaynaklarına alışılmadık yöntemlerle ne derece erişmeyi başarabileceği olduğunu dile getiren Kubilay, şöyle devam etti:
“Çünkü mevcut rezervler finansal istikrarı korumaya bir süre daha yeterli olsa bile bu haliyle oldukça genişleyici kamu harcamalarının ve kredi musluklarının açılmasının yan sonucu olan dövize talebi dengeleyecek durumda henüz değil. Bir taraftan iktidar bir şekilde ve başarılı olarak endişe ettiğimiz senaryoları öteliyor, diğer taraftan eldeki imkanlarını gittikçe tüketiyor. Bu durum yıkıcı süreci 2023'e ötelerken, seçimlere kadar istikrarın korunmasını daha da zorlaştırıyor.”
Bu ortamda politika faizinin, bankalara TCMB tarafından aktarılan kaynağın maliyetinin belirlenmesinde ve ticari kredilerde tavan sınır olan referans faizin belirlenmesi haricinde, bir önemi kalmadığını, bireylerin dövize olan talebinin ancak kur korumalı mevduatla azaltığını, onun da getiri düşüklüğünden ötürü kırılgan bir şekilde gerçekleştiğini belirten Kubilay, bu nedenle politika faiz oranından öte, ne derece kredilerin kullanıldığı, kamu harcamalarının artırıldığı, memur, emekli ve asgari ücretli maaş zamlarının ne olacağı; bu esnada sermaye kısıtlamalarının ne derece sertleştirildiği ve kayıt dışı para kaynaklarının ne kadar sürdüğüne odaklanmak gerektiğini söyledi.
“Tabii ekonomi politikası seçim odaklı yürütüleceği için, anketlerdeki durum ve iktidarın kaybetme ihtimali arttıkça daha çok ekonomide gaza basacağı da dikkate alınmalı” diyen Kubilay, “Son olarak küresel piyasalar ve dünya ekonomilerindeki çalkantı ve yavaşlama da önümüzdeki 6 ayda Türkiye ekonomisinin geleceğini tayin edecek” yorumunu paylaştı.
Normal şartlar altında lira üzerinde ciddi sorun teşkil etmesi gereken yüzde 76,5’lik reel faiz pozisyonuna rağmen döviz kurundaki statükonun bozulmayacak gibi göründüğünü, 2021'deki benzer 500 baz puanlık faiz indirim döngüsünün aksine içinde bulunduğumuz koşullarda muhtemelen marjinal bir lira amortismanının görülmeyebileceğini belirten Erkan, “Banka, durumu alternatif araçların kullanılacak olmasına ileriye dönük bir referans vererek açıklıyor ve lira/enflasyon döngüsüne karşı olan planın perspektifinin para politikasıyla değil, alternatif araçlarla yürütüleceğini ortaya koyuyor. Seçimler öncesinde para ve maliye politikaları gevşek olacağından herhangi bir politika perspektifi dönüşü beklemiyoruz” dedi.
Bu durumun dönemsel fiyat oynaklıklarını tetikleyerek baz etkisi silindikten sonra enflasyon eğiliminin tekrar yukarı doğru olmasına yol açabileceği çekincesini taşıdıklarını belirten Erkan, “Baz etkisi 2023'ün ortalarına doğru enflasyonu yüzde 4050 bandı içine indirdikten sonra ana eğilim, fiyat katılığı, talep asimetrisi, beklenti kanalı ve atalet olgusunun enflasyonun konusu olacağını değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Öte yandan liranın gelecek dönem değer ve oynaklık göstergelerinin zeminin de kaygan olduğunu düşündüklerini belirten Erkan, “Bu sene liranın yüzde 28,6 oranında gerçekleşen bir değer kaybı söz konusu. TCMB ve ekonomi otoriteleri liranın seviyelerini sabit tutmak adına başta rezerv tamponları ve döviz talebini azaltmaya yönelik tedbirler konusunda aktif olduğundan bu seviyeler korunmaya devam edebilir. Rezerv yeterlilik ölçütleri standardizasyonu ve dış finansman sürekliliği gibi konuları ele aldığımızda bu durumun ne kadar süre etkili olduğuna bakacağız.” dedi.
Sözcü