TEMA Vakfı, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen, 11 ilde yıkıma ve on binlerce can kaybına sebep olan depremlerin neden olduğu enkaz atıklarının, toprak ve su üzerinde yarattığı kirliliği tespit etmek üzere, yıkımın en çok yaşandığı illerden biri olan Hatay’da çalışma başlattı. Çalışma kapsamında 2023 yılının haziran, eylül ve aralık aylarında Hatay’a yapılan ziyaretlerde toprak ve su örnekleri alınarak asbest, ağır metal ve bakteriyolojik analizler yapıldı.
ASBEST, AĞIR METAL VE BAKTERİYOLOJİK KİRLENME
Çalışmaya dair bilgi veren TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Hatay’da planlı olmadığını düşündüğümüz değişik noktalara dökülmüş enkaz atıklarından ve yakınlarındaki tarla ve bahçelerdeki topraktan aldığımız 7 örneğin 5 tanesinde asbest tespit edildi. Ayrıca Samandağ deniz kenarında bulunan Mileyha Kuş Cenneti Sulak Alanı’ndan ve Antakya Serinyol’da bulunan kuyu suyundan alınan 3 örneğin 2’sinde de asbeste rastlandı. Güneysöğüt, Samandağ ve Serinyol’dan aldığımız 3 adet su örneğinde ise bakteriyolojik üreme tespit edildi. Bu sonuçlar Hatay’da kullanılmakta olan suya, kanalizasyon suyunun karışmış olma ihtimalini gösteriyor. Bu durum zehirlenmelere ve salgın hastalıklara yol açabilir. Yine Defne ve Samandağ Mileyha Kuş Cenneti yakınlarından aldığımız su örneklerinde bazı ağır metal miktarlarının İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hk. Yönetmelik’le belirlenen sınır değerlerin oldukça üzerinde olduğu tespit edildi. Bu nedenle halk sağlığı açısından endişeliyiz” diye konuştu.
CİDDİ HASTALIKLARA YOL AÇABİLİYOR
Asbestin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC) en önemli kanser nedenleri listesinde yer aldığını hatırlatan Deniz Ataç, “Deprem sırasında ve sonrasında binaların yıkılmasıyla etrafa yayılan yüksek miktardaki asbest lifleri, halk sağlığı açısından ciddi tehlike yaratıyor. Maalesef daha önce bazı Sivil Toplum Kuruluşları tarafından yapılan asbest ölçümleri sonucunda havada sınır değerlerinin çok üstünde asbeste rastlandı. Asbestin, özellikle solunum yoluyla insan vücuduna alındığında; akciğer fibrozu, akciğer ve gırtlak kanseri vb. ciddi hastalıklara yol açtığı biliniyor. Sindirim yoluyla vücuda alındığında kansere neden olup olmadığı konusunda kesin bir sonuç olmamakla birlikte kansere yol açabildiğine yönelik çalışmalar da mevcut” ifadelerini kullandı.
Hatay’da halk sağlığını tehdit eden tek etkenin asbest olmadığını söyleyen Ataç, “Moloz yığınlarından havaya yayılan zehirli gazlar, tozlarda bulunan inorganik ve kimyasal atıklar ile sulara karışan mikrobiyolojik atıklar da söz konusu. Bunların içinde en tehlikelisi ise ağır metaller. Bazı ağır metaller su ve toprakta biriktiğinde; nörolojik hasar, böbrek yetmezliği, kanser gibi sağlık sorunlarına neden olabilir” diyerek diğer etkenlere de dikkat çekti.
"HATAY’DA TARIMSAL VERİM YÜZDE 30 DÜŞEBİLİR"
Tarımsal verimlik üzerindeki tehlikeye de dikkat çeken Ataç, “Enkaz atıklarının tarım arazilerinin yakınlarına dökülmesi ve içerisindeki sayısız çeşitlilikteki kirleticilerin toprağa karışmasının yanı sıra havadaki asbestin ve tozların bitkilerin üstünde birikmesi ve fotosentez yapmasını engellemesi toprağı ve tarımsal verimi olumsuz etkileyecektir. Asbest ve tozların yanında, enkaz atıklarının içerisindeki çeşitli kimyasallar da toprak canlılarını, toprağın kalitesini ve verimini olumsuz yönde etkileme tehlikesi taşıyor. Bu nedenle bilim insanları tarımsal verimin yaklaşık %30 oranında düşmesini bekliyor” dedi. Ataç ayrıca bu kimyasalların besin zinciriyle içme suyuna ve sofralara kadar ulaşma ihtimalinin bulunduğunun da altını çizdi.
"AMİK OVASI, ZEYTİNLİKLER VE KUŞ CENNETİ KORUNMALI"
Hatay’daki kirliliğin yalnızca insan sağlığını tehdit etmekle kalmadığına da vurgu yapan Ataç, “Asi Nehri'nin taşıdığı alüvyonlar sayesinde oldukça verimli topraklara sahip olan ve yaklaşık 105 bin hektara yayılan Amik Ovası, deprem sonrasında düzensiz atık bertarafı nedeniyle ortaya çıkan toprak ve su kirliliğinden etkilenmiş durumda. Hatay'ın zengin bitki örtüsü ve çeşitli yaban hayatına ev sahipliği yapan vadileri ile dere yataklarının yanı sıra sistemlerinin beslediği alanlardaki zeytinlikler de kirlilikten etkilenen alanlar arasında. Türkiye’de bulunan 500 farklı kuş türünden 283’üne, 231 bitki türüne, 24 kelebek, 3 kurbağa ve 12 sürüngen ile 6 memeli türüne ev sahipliği yapan Mileyha Kuş Cenneti’nin yakınındaki bir bölge enkaz döküm alanı haline getirilmiş durumda. Yılın her döneminde yüzlerce kuş buraya dinlenmek, beslenmek ve yazın üremek için geliyor. 2021 yılında resmi bir statü de kazanan bu alanın göz göre göre yok olmaması için acilen önlem alınmalı. Bölgenin doğal yaşamı ve biyolojik çeşitliliği için oldukça önem içeren bu alanların korunması gerekiyor” şeklinde konuştu.
"DEPREMLER İKİNCİL FELAKETLERE YOL AÇMASIN"
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini hatırlatan Deniz Ataç, depremlerin ikincil felaketlere yol açmaması için afet sonrası yönetimin de çok önemli olduğunu, bu nedenle il afet atık planlarının acilen hazırlanması gerektiğini ifade etti.
Ataç “Elbette depreme karşı alınabilecek en büyük önlem zemine uygun, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi ve var olan yapı stoğunun güçlendirilmesidir. Bu sayede bugüne kadar yaşadığımız üzücü kayıpların sayılarını azaltmak mümkün olacaktır. Deprem sonrasında oluşacak milyonlarca ton enkaz atığının, çevreye ve insan sağlığına vereceği zararların önüne geçilmesi için yapılması gereken ise; il afet yönetim planlarının yanı sıra il afet atık planlarının hazırlanıp, kamuoyuyla paylaşılması ve afet sonrası hayata geçirilmesidir. Bu planlarda, ormanlık alanlar, sulak alanlar, tarım arazileri ve meralar gibi önemli doğal varlıklarımızı korumak için enkaz atıklarının nerelere dökülmeyeceğine dair katı kuralların konulması gerek” diye konuştu.
KRT