İstanbul Valiliği, 17 Ağustos tarihli genelgesiyle, halka açık deniz ve sahil kenarlarında, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında alkollü içki satışı ve tüketilmesinin önlenmesi talimatını verdi. Genelgeyle birlikte halka açık alanlarda alkol tüketenlere 617 lira para cezası uygulanacağı belirtildi. Alkol kullanan kişinin sarhoş olması halinde, kişinin sarhoşluğu geçene kadar kontrol altında tutulacak.
Valilik, genelgenin tepki çekmesinin ardından yaptığı açıklamada yeni bir uygulama kararı alınmadığını, eski genelgenin hatırlatıldığını belirtti. Açıklamada, 17 Ağustos'ta yayımlanan genelgeyle, 4250 sayılı kanunla belirlenen alkol satış ve kullanım alanlarına ilişkin uygulama yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin gerekliliğinin kaymakamlık ve belediyelere hatırlatıldığı kaydedildi.
Avukat Şöhret Can Kolsuz, Valiliğin 17 Ağustos’ta yayımladığı genelgenin devlet yapısının çiğnenmesi anlamına geldiğini belirtti. Valiliğe bu kanunda tanınan yetkilerin soyut, yoruma açık ve genel geçer yetkiler olduğunu anlatan Kolsuz, şöyle konuştu:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasası’nın 2. Maddesinde belirtildiği şekliyle demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Fakat görüyoruz ki valiliğin her ne kadar hatırlatma yazısı denilse de 17 Ağustos’ta yayımladığı genelge laik devlet yapısının çiğnenmesi anlamına geliyor. Yine Anayasa’nın 13. Maddesi’nde ‘’Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ifadesi yer alıyor. Davut Gül imzasıyla yayımlanan genelgede Anayasa’nın mevcut maddelerinin aleni ihlalini görüyoruz. Zira normlar hiyerarşisine göre genelge ve yönetmeliklerle kanunların sınırlandırılması hukuken mümkün değil. Bu sebeple hukuken mümkün olmayan bu kararı almak için Valilik yetkili de değil. Valilik yaptığı açıklamada ‘yetki konusunda’ 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nu adres gösteriyor fakat valiliğe bu kanunda tanınan yetkiler oldukça soyut, yoruma açık ve genel geçer yetkiler.’’
Avukat Kolsuz, seçim yenilgisinin ardından iktidarın kurumsal muhalefette yaşanan boşluğu değerlendirme gayretinde olduğuna dikkat çekti. Vatandaşların, STK’ların, siyasi partilerin bu kararın karşısında durmaları, bu kararı tanımamaları ve hukuki yolları kullanmaları gerektiğini vurgulayan Kolsuz, valiliğin ve kolluk kuvvetlerinin belirtilen sebeplerle Anayasa’yı çiğneyerek ceza kesme yetkisi olmadığını da anlattı:
‘‘Sanıyorum İstanbul Valiliği’nin bu kararı almasının altında yatan asıl sebep hükümetin İslami rejimi tesis etme isteği. Bu amaca uygun olarak da alkol kullanmayı kamu düzenini bozmak olarak yorumluyorlar ve özellikle seçim yenilgisinin ardından kurumsal muhalefette yaşanan boşluğu değerlendirme gayretindeler. Bu sebeple bu genelgenin hukuki değil ama siyasi olduğu yorumunu yapmak yanlış olmaz sanıyorum ki.
Vatandaşların, STK’ların, siyasi partilerin bu kararın karşısında durmaları, bu kararı tanımamaları ve hukuki yolları kullanmaları gerekiyor. Vatandaşlara hatırlatmamız gereken konu şu:
Pandemide maske kullanmayanlara kesilen cezaları hatırlıyoruz. Fakat bu cezalar daha sonra iptal edildi. Vatandaşlar Kabahatler Kanunu çerçevesinde kendilerine yazılan cezanın iptalini Sulh Ceza Hakimliği’ne giderek talep edebilir ve dava açabilirler. Zira valiliğin ve kolluk kuvvetlerinin belirtilen sebeplerle Anayasa’yı çiğneyerek ceza kesme yetkisi yok.’’
Avukat İsmail Emre Telci ise hukuken alkol yasağının geçerli olup olmadığını anlattı. Valiliğin anayasada yer alan maddeyi tersinden okuduğunu söyleyen Telci, genelgenin uygulanma ihtimali bulunmadığına dikkat çekti:
“326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun ‘Sarhoşluk’ başlıklı 35. Maddesinde Kolluk kuvveti, sarhoş olarak başkasının huzur ve sükununu bozan kişiye para cezasının uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu maddenin esası, başkasının huzur ve sükununu bozmaktır. Valilik ise bu maddeyi tam tersinden okumakta, temel hak ve hürriyetlerden birini, yani başkasının huzur ve sükununu bozmasa da alkol tüketen kişiye alkol tüketmeyi yasaklamaktadır. Oysa kanun hükmü çok açıktır. Temel hüküm budur. Bazıları ‘senin alkol tüketmen, başka hiçbir şey yapmasan da benim huzur ve sükunumu bozuyor’ da diyebilir. Bu ihtimalde dahi yasanın uygulanma ihtimali bulunmamaktadır.”
Telci, yurttaşların kolluk kuvvetleri tarafından açık alanda alkol içtikleri için işlem yapması halinde ne yapmaları gerektiğini de anlattı. Telci, yurttaşların bu genelgeyi neden dikkate almamaları gerektiğini şöyle ifade etti:
‘‘Çünkü bu ‘bozma’ hali objektif olarak gerçekte var olmalıdır. Yani efendi efendi birasını içen gençlere bu suçlama yöneltilemez. Haksız yere suçlama yönelten kişi, sorumluluk altında kalır. Ha keza, buna ilişkin işlem yapan da...
Peki kolluk ne yapabilir? Zorlayıcı olarak parklarda alkol nöbetine başlayabilir, alkol tüketen kişilere anında işlem yapmak isteyebilir. Yurttaş bu haksız işleme direnmek isterse polise mukavemetten işlem yapmak isteyebilir, yurttaşı zorla karakola götürmek isteyebilir. Unutmayalım ki kolluk, bunları halihazırda zaten yapmakta. Eylem yapan sendikacıya, öğrenciye de aynı maddeden işlem yapmakta. Sonuç ise her zaman aynı, ifadeden sonra derhal serbest bırakılma gerçekleşir. Neden? Çünkü kanunen suç ya da kabahat olmayan fiiller bunlar. Kanunen işlem yapılacak bir madde ortada yok. Dolayısıyla yurttaşlar bu genelgeyi hiç dikkate almasın. Özgürce hayatlarına devam etsinler. Alkol almayı yasaklayan hiçbir Kanun hükmü yoktur. Valilik genelgesi hukuksuz ve hükümsüzdür. Bunu asla unutmasınlar. ‘’
Kaynak: Gerçek Gündem