İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Danıştay’ın verdiği kararın önceki kararları ile çelişkili olduğunu söyledi.
Durakoğlu, “Danıştay, daha önce aldığı bir kararla 1934 yılına ait kararın geçerli olduğunu ortaya koydu. Şimdi ise Danıştay’ın verdiği bu karar bir anlamda bir içtihat değiştirme, fikir değiştirme anlamına geliyor. Danıştay hukuki olarak buna sahip midir? Evet sahiptir. Ama içtihat değiştirilen kararlarda bize daha ikna edici gerekçeler sunması lazım” dedi.
ÖNEMLİ OLAN NOKTA…
Bu konuda verilen eski kararlar olduğuna dikkat çeken Durakoğlu, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
* Şimdi ortaya çıkan durum eski kararları ne ölçüde ve ne biçimde değiştirmiştir. Bunun hukuki gerekçelerini son verilen kararın içerisinde göremiyoruz. Sıkıntı da bundan kaynaklanıyor.
* Böyle olunca da Ayasofya’nın ibadate açılması, cami yapılması, sanki Danıştay tarafından verilecek iptal kararına bağlıymış gibi görünüyor. Bir başka deyişle verilen bir karar için bir başka yargı kararı gerekçe tutulmaya çalışılıyor. Önemli olan nokta bu bence…
Siyasi otoritenin kararına bir yargı kararının gerekçe gösterilmeye çalışıldığını söyleyen Durakoğlu, değerlendirmesini şu cümlelerle bitirdi:
“Siyasi otorite kendi kararını yüreklice veremiyor. Yargı böyle bir kararı verdiği için sanki o boşluğu dolduruyormuş gibi algılanıyor. Yanlış olan budur, siyasal olan budur. Yargının siyasallaştırılmasının sonucu olarak ortaya çıkan tablo da budur.”
HUKUK DEVLETİNİN ZERRESİ KALMADI
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan ise Ayasofya kararına ilişkin “Türkiye’de yargının nasıl bir duruma geldiğini gösteren çok açık ve yeni bir örnek” ifadesini kullandı.
Danıştay kararının şeklen doğru ama bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı olarak görmenin mümkün olmadığını savunan Kazan, bu konuda verilen önceki kararlara dikkat çekerek şunları söyledi:
* Böyle bir ortamda siyasal iktidar böyle bir olaya ihtiyaç duyuyor. Yani böyle bir olayda başkanlık rejiminin düşüşünü durduracağını düşünüyor.
* O yüzden Danıştay da buna ne yazık ki yardımcı olma görevini yerine getirdi. Yoksa hukuksal bir değer yüklemek buna hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu da yargının durumunu gösteriyor. Türkiye’de hukuk devletinini zerresinin kalmadığını gösteriyor.
1934 tarihli bakanlar kurulu kararı ve Danıştay’ın daha önce verdiği kararı hatırlatan Turgut Kazan, “Siyasi iktidarın duyduğu ihtiyacı cevaplama makamı olarak Danıştay düşünülmüş, Danıştay da bu görevi yerine getirmiştir” dedi.