16 yıldır hüküm süren çoğunlukçu anlayış, çoğulcu düşünen kim ve ne varsa üzerine basıp geçmeye çalıştı, tamam demezsek daha da çalışacak ve çürütmeye devam edecek.
Böylesi bir ortamda sanatın direnci nereye kadar gider bilemiyoruz.
Varolan iktidarın öncesinde neyi nasıl üreteceğimiz konusunda nispeten daha özgür olabildiğimizi geçen 16 yılda idrak ettik.
Geldiğimiz noktada varolan bütün olumsuzluklar, eğitimsizlikle beraber, sanatın gelişmemesi ve yozlaşmasıyla ilgili.
Daha da vahimi adil bir hukuki yapının olmayışı, içinde bulunduğumuz ülkenin sanatını da tersyüz etmiştir. Hayat damarlarımızdan biri olan sanat,geri kalan bütün hayati damarları aktifleştirecek yegane güç olduğunu kanıtlamıştır...
Profesyonel müzik yaşamıma ilk başladığımdaki heyecan ve istek giderek umutsuz bir yere doğru gidiyor. Ancak böylesi zamanlarda daha çok üretim olduğu da bir gerçektir.
Varolan iktidar geldikten sonra 56 yıl sanat ve sanatçı adına daha kotarılabilir durumdaydı.Ancak daha sonra giderek daha kısıtlayıcı ve sanatın iktidar tarafından önemsenmediği tutumu anlaşılmaya başladı ve yozlaşmayı göze alan yandaş ve yalakalık kurumu sanatın etkinliğini yok ederek, gerçek sanat üretimlerini sözüm ona etkisiz hale getirmeye çalıştı.
Bir zamanlar halkın televizyonu olan TRT’ye birçok arkadaş gibi çeşitli programlar hazırlayıp sunmuştum,aklımda daha verimli olabileceğim projeler varken, muhalif olduğumuz için engellerle karşılaştık ve yasaklandık. Keza belediye etkinliklerinde de bu mağduriyetin parçası olduk. Kaldı ki bu durumu fazla önemsemedik,yılların birikimiyle oluşturduğumuz değerlerimiz ve vicdanlarımızın satın alınamayacak olması,dik duruşumuzun nedenidir.
Sadece müzik alanında değil sanatın başka dallarını icra eden değerli arkadaşlar aynı duygularla ayakta durmaktadırlar.
Gerçek sanatçılar eğilip bükülmeden çağın yanlışlıklarını dile getirmek zorundadırlar.Yurttaşı olduğumuz ve eşit yaklaşıldığımız bir devlete evet ancak yanlışlarını gördüğümüz hükümetleri eleştirmek ve
bunu anlatmak ancak sanatın yapabileceği birşeydir.
İktidarın biriktirdiği bir kin var ve bu kini onlara karşı olan her bireyin ve topluluğun üzerine kusuyor, bu kin ancak sanata ve demokrasiye yeteri kadar önem verildiğinde yok olabilir.
“Sanatçı alnında ışığı ilk hisseden kişidir” şiarıyla bulunduğumuz yerin ne kadar sağlam ve doğru olduğunun farkında olarak,bütün bu kokuşmuşluktan çok sıkıldık...
Bizler içinde yaşadığımız ülke adına daha iyi şeyler üretmek için yola çıktığımızın bilincindeyiz, ancak görmezden gelindiğimizin de farkındayız. Sadece fikir ve sanat eserleri alanında çıkması gereken yasa,sürekli kabine değişimi nedeniyle bir türlü çıkmamakta, varolan taslağın da sanatı ve kültürel değerleri yüceltmekten çok hangi kesimi daha çok kalkındırırızın derdinde olduğunu görebiliyoruz.
Kaldı ki 27 meslek örgütünün 16 yıldır bekleyip alamadığı “özel kopyalama harcı” nerelerde kullanılıyor ve neden ödenmiyor (milyonlarca lira), bunun bilgisini dahi alamıyoruz.
Sanatın buna çok da ihtiyacı yok ama devletin maddi olarak desteklediği bir sanat daha ileriye gidecektir. Yandaşların uyduruk projelerle kendilerine rant sağladığı şey sanat değildir elbet. Yani sanat için olması gereken hak ucuz gösterilere harcanıyor. Yalan mı?
Hiç bir dönemde olmadığı kadar fikir sanat hırsızlığı hüküm sürmekte.
Müziği ele alacak olursak, değişen dünyada daha iyi şeyler üretebilmek için gerekli olan maddi kaynak,toplumun telif hakkı konusunda bilinçsiz oluşuyla buharlaşıp başka mecralara akmaktadır. Bu anlamda bunu önleyecek olan devletin kültür sanat politikasıdır ama görünürde yok. Sahipsiz kalan ve desteklenmeyen gerçek sanat, bu zorlu koşullarda da bir yol bulup düzlüğe çıkacak ve aydınlatacaktır.
Kayyum sözcüğüne o kadar çok alıştık ki, hukuksuz bir şekilde kayyum atanan meslek örgütlerini görüyoruz,telif hakkını toplayıp, dağıtıp koruyacak olan kurumlar kişisel hırs ve egolara kurban gitmektedir. Ancak sanata kayyum atanamaz,kayyum sanatı anlamak zorundadır...
İşin gelip dayandığı noktanın, koskoca bir toplumun bölünüp kendini yok etmesine varıyor olması gerçeğimiz.
Bu noktada çözüm demokrasiyi içselleştirmiş toplumdur.
Nasıl ki bir senfoni eserini çalan müzisyenler, sadece orkestra şefinin yönlendirmesiyle kalmayıp, icra ettikleri esere armoni kuralları içinde katkı sunuyorsa,bu toplumun her bireyinin de bu ülkeye değer kattığını ve demokrasiyi hakettiğini unutmamalı...
Yeniden farkına varalım;
Sanat, iyileştirir,
Sanat, birleştirir,
Sanat, yetiştirir,
Sanat, ruhu zenginleştirir,
Sanat, aşktır, sevgidir, irade gücüdür...
Sanat, dirençtir,
Sanat, varolan bütün yozluğun ve yokluğun çıkış yoludur...
Sanat,şu an puslu olan,aydınlık geleceğimizdir.
Ezen ve ezilen ilişkisini sadece sanat anlatabilir...
Sanat insan olmamızı sağlar...
Sanat, iyi ki varım coşkusudur,çocukluktur...
Sanat, geçmiş ve gelecektir,şimdinin hazzıdır...
Sanat, sonsuz özgürlüktür,baskılanamaz,
özgürleştikçe nefes alacağız...
Şu güzel cümleden alıntılarsak;
“bitti denilen yerde küllerinden yeniden doğar halkın adaleti”
sözüne ben sanatı da eklemek isterim;
Sanat da en olumsuz koşullarda, küllerinden yeniden yeniden doğacaktır...
Gerçek sanat yıkılan, yozlaşan herşeyi onarmaya devam edecek...
Egemen gücün ve yandaşın “sanatı”çürüdü, yaydığı kötü kokuya dünyanın deodorantını sıksan ne fayda...
O halde yaşasın sanat!!!
İlerici ve herkesi içerici, değişim ihtiyacıyla;
TAMAM artık...
Hüseyin Turan Sanatçı
https://www.birgun.net/haberdetay/hicolmadigikadarhirsizlikhukumsurmekte217621.html