Home
24 Haziran 2020 ( 42 izlenme )
Reklamlar

İddianameyi bitiren rapor mahkemeye sunuldu! İddialar bir bir böyle çürütüldü!


MİT şehitleriyle ilgili haberler nedeniyle tutuklu bulunan altı gazeteci bugün ilk duruşmaya çıktı.




Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Manisa Muhabiri Hülya Kılınç MİT şehidimizin cenazesini haberleştirdikleri gerekçesiyle 4 aydır tutuklu. MİT şehitleriyle ilgili haberler nedeniyle tutuklu bulunan altı gazeteci bugün ilk duruşmaya çıktı.

Davayla ilgili İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) adına demek kurucu üyeleri Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve Avukat Dr. Kerem Altıparmak mahkemeye uzman görüşlerini sundu.

Akdeniz ve Altıparmak, mahkemeye yazdıkları raporda gazetecilere yöneltilen suçlamaların ifade özgürlüğü alanındaki ulusal ve uluslararası hukuk ve standartlarına uygunluğu konusunda görüş sundu.

Görüş raporunda, iki isim de davaya konu haberin, iddianamede isnat edilen suçların oluştuğuna kanıt gösterilemeyeceğine vurgu yaptı.

Raporda, Odatv haberinde gizli bilgilerin ifşa edilmediği, kamuoyuna zaten açıklanmış olan şehidin, halka, siyasilere ve kamuoyuna açık cenazesinden fotoğrafların yayınladığına dikkat çekildi.

Devamında ise haberin, şehidimizin ailesini ve kimlik bilgilerini açıklamadığına, şehidin isminin daha önce kamuoyuna açıklanmasına rağmen haberde soyadı kapatılarak verildiğine vurgu yapıldı.

Raporun sonuç bölümünde, “Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. İşbu mütalaada atıf yapılan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da değerlendirildiğinde davaya konu haberle iddia edilen suçların oluştuğu kanaatine varmak mümkün değildir” ifadeleri kullanıldı.

Raporda özetle şunlar aktarıldı:

Savcılık makamı büyük bir ilçede kamuya açık yapılan ve cenaze fotoğrafından da rahatlıkla anlaşılabileceği üzere MİT mensubu olmayan çok kişinin de katıldığı bir cenazede çekilen fotoğrafları “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgiler” olarak kabul etmiştir ki bu kanımızca çok şüpheli bir varsayımdır. Büyük bir ilçede kamuya açık bir şehit cenazesine çok kişi katılır. Bir şehit cenazesine katılan insanların, hayatın doğal akışında soracakları ilk soru, 0 kişinin nerede ve ne şekilde şehit olduğu olacaktır. Bir cenazenin bu şekilde kamuya açık şekilde tanzim edilmesi oradaki bilginin gizliliğinin olmadığını düşündürtmelidir. Nitekim yine habere konu olan fotoğraflardan birinde açıkça bir çelenkin üzerinde “Teşkilat Başkanı” yazmaktadır. Bu da kişinin MİT mensubu olduğunun saklanmadığını, muhtemelen cenazeye katılan çok kişinin bu bilgiye vakıf olduğunu göstermektedir. Savcılık bu hususları hiç değerlendirmeksizin ve suçun oluştuğu iddia edilen cenaze törenine ilişkin hiçbir araştırma yapmaksızın, törende çekilen fotoğrafların devletin güvenliği açısından gizli kalması gereken bilgi niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmıştır.

İkinci olarak her ne kadar iddianamede “fotoğraflar”dan bahsedilmekteyse de kişilerin yüzlerinin ayııt edilebildiği tek bir fotoğraf vardır. Bu fotoğrafta yer alan kişilerin MİT mensubu olduğu ne haberde ne de fotoğraf yazısında belirtilmektedir. Eğer fotoğrafta yer alan kişilerden biri veya bir kaçı MİT görevlisi ise bu ancak sanıklar hakkında işlem yapılınca ortaya çıkmış olabilir. Bu durumda dahi kimin, hangi görevde olduğu ancak çok ayrıntılı bir araştırma sonucunda ortaya çıkarılabilecektir.

Üçüncü olarak, diğer sanıklardan farklı olarak OdaTV bağlantısı ile yargılanan sanıklar şehit MİT görevlisinin adını ilk kez ifşa etmekle suçlanmamaktadır. Hülya Kılınç ve dolayısıyla Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu “03.03.2020 tarihli haberde, dış istihbarat vazifesi olan şehit MİT mensubunun kimlik ve görevine ilişkin bilgilerine, şehide ait fotoğraflara ve özellikle de halen görevde olan bazı MİT mensuplarının da katıldığı cenaze törenine ait görüntülere yer vermek suretiyle yayınlayarak MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamış, yayınlamış, yaymış ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa etmiş” olmakla suçlanmaktadır. 2937 sayılı Yasada belirtilen “MIT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini” açıklama eylemi açısından bakıldığında kolayca görülebileceği üzere ölen MİT mensubunun kimliğini açıklayan OdaTV değildir. İddianameden de anlaşılacağı üzere ölen kişinin kimliği daha önce başka kişi ve yayın organları tarafından açıklanmıştır. Başka MİT mensuplarının cenaze törenine katılmış olması hususuna gelince, fotoğraflarda kimin MİT mensubu olduğunun belirtilmediği açıktır. Sadece bir ortamda MİT mensuplarının da bulunmasının suç olması kabul edilecek olursa aşağıda açıklandığı gibi Cumhurbaşkanının açılışına katıldığı MİT bina açılışına katılan bir çok MİT mensubunu kameraya çeken ve yayınlayan tüm televizyon kanallarının aynı suçtan yargılanması gerekecektir. Kaldı ki bahsi geçen açılış töreninden farklı olarak cenaze törenine MİT yetkililerinin katılıp katılmadığı da belirli değildir. Bu durumda, sanıkların bu haberde kimseyi deşifre ettiğinden bahsedilemeyeceği gibi böyle bir bilgiyi temin ettiklerine dair bir iddia da söz konusu değildir.

Öncelikle olaylar bölümünde vurguladığımız bir hususu tekrar belirtmek ilişkin üç resimde ne isim, ne kişi ne de yer belirtilmiş değildir. Mezarın üç farklı açıdan çekilen fotoğraflarının anılan suçları oluşturmayacağı çok açıktır. Şehide ait iki foto ise şehidin kimliği daha önce ifşa edildiği için yeni bir bilgiye vücut vermemektedir. Nihayet cenaze gününe ilişkin iki fotoğraftan birinde sadece bir kişinin yüzü seçilebilmektedir. Diğerinde ise kalabalık bir cenaze çıkışında kim olduğu belli olmayan birçok kişinin yüzü görülmektedir. Bu nedenle iddianamedeki iddianın tersine söz konusu haberde kimliği açıklanan, görevi belirlenen MİT görevlisi bulunmadığının önemle altı çizilmelidir.

Yukarıda vurgulandığı gibi şehit oları MİT görevlisinin ismi ve görevi ilk kez sanıklar tarafından ifşa edilmiş değildir. Bu kişi dışında kimin MİT görevlisi olduğuna dair ise hiçbir açıklama söz konusu değildir. Sanıklar sadece kamuya açık yapılmış ve fotoğraftan da kolayca anlaşılabileceği üzere çok sayıda kişinin katıldığı bir cenaze törenini haberleştirmiştir. Öyle ki bu törene belediye başkanı, belediyenin basın memuru, mahalle muhtarı ve halktan çok sayıda kişi de katılmıştır. Törenin bir MİT mensubuna ait olduğu da gizli değildir, çünkü törende bizzat MİT Başkanı tarafından yollanan bir çelenk bulunmaktadır. AİHM içtihatları ışığında, somut bilgiler değerlendirildiğinde işbu dosya bakımından da iddianamede tüm bu hususlar incelenmediği gibi her iki gazetecinin tutuklu olarak yargılanmasının, yukarıda verilen vakalarla kıyaslandığında basın özgürlüğüne çok daha ağır bir müdahale niteliği taşıdığı ve bu nedenle orantısız olduğu düşünülmektedir.

İkinci olarak, terörle mücadelede rol alan kamu görevlilerinin ağır suçlar işlediğine dair iddiaların aksine yargılamaya konu haberde bir suçlama yapılmadığı ve hedef gösterilmediği görülmektedir. Tam tersine ölen MİT görevlisi şehit olarak anılmış, soy ismi dahi açıklanmamıştır. Bu anlamda, sanıkların niyetlerinin ilgili kişiyi ve ailesini hedef göstermek olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu haberde şiddet çağrısından söz edilemeyecektir. Biri siyah çelenk biri de cenazeye katılan 1015 kişilik topluluğun olmak üzere toplamda 2 fotoğrafın ilgili MİT görevlisini, ailesini veya diğer MİT görevlilerini hedef haline getirmesi mümkün değildir.

Üçüncü olarak, konunun kamuoyunu yakından ilgilendirdiği ve kamunun bilgi alma hakkına ilişkin olduğu şüphesizdir. Hükümet Libya’da bir operasyon yürütmekte, bu operasyonda bazı kamu görevlileri hayatlarını kaybetmekte ve Cumhurbaşkanı bu konuda bizzat açıklama yapmaktadır. Bu bilginin kamusal değer taşıdığına ve kamuoyunun bu bilgiyi öğrenme ve tartışma hakkı bulunduğuna şüphe bulunmamaktadır. Bu bilginin gerçekliği de ancak orada ölen kamu görevlilerinin kim olduğunun belirtilmesi ile mümkün olabilecektir. Tüm siyasi kararlar gibi ve hatta daha fazlasıyla, hükümet, yurtdışı operasyonlar ve oradaki can kayıplarıyla ilgili olarak kamuoyuna hesap verme yükümlülüğü altındadır.

Kaldı ki, zaten öncesinde kamuoyunda haberleştirilmiş bir konuya ilişkin yapılan haberde ölen kişinin ismi tam olarak kullanılmamıştır. Yine tek bir fotoğrafta yer alan cenazeye katılan kişilerin iddianamede belirtildiği gibi “diğer MIT mensuplarının görüntüleri” olduğu sonucuna nasıl varıldığı açıklanmamıştır. Haberi yapan ve yayınlayan gazetecilerin bu kişilerin kimliklerini ve görevlerini bilmeleri olanaklı değildir. Eğer haberde, kişilerin “MİT elemanı olduğu, açık isimleriyle beraber katıldıkları operasyonların bilgisi" gibi bilgiler verilmiş olsa idi “gizli bilginin açıklanması” tartışması yapılabilirdi. Ancak cenazeye katılan bir grup insan ve siyah çelenk fotoğrafıyla "Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı mensubu olan şehitlerin kimlik bilgilerinin re dolayısıyla da ailelerinin kimlik bilgilerinin, çalıştıkları görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgilerin yayımlanmak, yayılmak ve açıklanmasının mümkün olamayacağı açıktır.

https://odatv4.com/iddianameyibitirenrapormahkemeyesunuldu24062058.html

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

GATA’da rant kokusu var! 'Çantamda bomba var' dedi, intihar etmek istedi, altından dram çıktı... Makam aracı yok, maaşı işçiden az Kızılay'ın derdi para! Deprem sabahı koşa koşa ihale almaya gitmiş