Tam üç buçuk hafta sürdü; uzman şahitler, işbirlikçi şahitler, hatta Türkiye'den resmi belge çalıp getirmiş “Savcılığın güvenilir kaynak” diye lanse ettiği “şahit”…
Davanın sanığı Mehmet Hakan Atilla bile ifade verdi.
Hepsini
teker teker dinlemek, beraberinde o ana odaklanmayı getirdi. Şahitlerin
verdikleri ifadeler, savcılık ve savunmanın onları sorgulamaktaki
başarılarına bakarak, mahkemede izleyenlerin eğilimi bir o tarafa, bir
diğer tarafa kaydı.
Ancak tüm ifadeler bitip, Savcılık ve savunmanın kapanış konuşmaları ile durum netleşti;
Davanın adı “ABD hükümeti Mehmet Hakan Atilla'ya karşı” ama;
Savcılığın kapanış konuşmasına bakınca, işin aslının “ABD hükümeti, Türkiye'de işbaşındaki hükümete karşı” olduğu ortaya çıktı.
Duruşmadaki en son konuşmayı yapan Savcılık ekibinden Kamajaru,
Mehmet Hakan Atilla'yı bir Amerikan mahkemesinde yargılanan birey
olmaktan çıkarıp, “Türk hükümetinin tüm desteğini almış, üst düzey
bürokratı” konumuna getirdi.
Kamajaru'nun şu cümlesi son derece kritik;
“Atilla ABD'ye masum olduğunu düşündüğü için gelmedi. Güçlü bir hükümetin, güçlü bir Türk kamu bankasının desteğini aldığını düşünürek, kendisinin ABD'de hapsedilmeyecek kadar büyük olduğunu varsayarak geldi. Ancak yanlış yaptı…”
HALKBANK AVUKATLARI, ABD HAZİNE BAKANLIĞI'NI SUÇLADI
Savcılığın bu çıkışından hemen önce Atilla adına konuşan, ancak ücreti Halkbank tarafından ödenen avukat Victor Rocco da, doğrudan ABD hükümetine yüklendi.
Atilla'yı mahkemede en çok zora sokan ifade, Zarrab'ın “İran yaptırımlarını delmek için Atilla'yla beraber sistem kurduk” açıklamasından çok, ABD Hazine Bakanlığı yetkilisinin ifadesi olmuştu.
ABD Hazinesi'nin yaptırımları denetlemekten sorumlu kurumu OFAC'ın eski başkanı Adam Szubin, Atilla'yı heyetlerarası bir görüşme sırasında, “kenara çekip, bizzat yüz yüze uyardığını” söyledi. Atilla ise böyle “kenara çekip, uyarma” olayının hiç yaşanmadığını tekrar tekrar ifade etti.
Ancak durum, ABD hükümet yetkilisinin sözüne karşılık, mahkemede savcılık tarafından adeta şeytanlaştırılan bir Türk bankacının sözü haline geldi. Ve elbette adı bile “ABD hükümeti Atilla'ya karşı” olan davada bu durum, Mehmet Hakan Atilla'nın aleyhine bir durum oluşturdu.
Rocco bu izlenimi silmek için kapanış konuşmasında çok çabaladı; Bizzat OFAC'a, o ifadeyi veren Adam Szubin'e, hatta onun patronu konumundaki ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen'e yüklendi.
Rocco, gerek ABD Hazine Bakanlığı, gerekse İstanbul'da yapılan söz konusu görüşme için ABD'nin Türkiye Büyükelçiliğinin hazırladıkları resmi görüşme tutanaklarında bu “kenara çekmeden” hiç bahsedilmediğine dikkat çekerek, “Szubin gibi iyi eğitimli, son derece titiz bir avukatın böylesine önemli bir olayı mutlaka tutanaklara geçirtmesi beklenirdi. Bir OFAC Başkanı'nın, yabancı hükümetin önemli bir bürokratı ile yaptığı böylesine ciddi bir görüşmeyi tutanaklara geçirtmesi gerektiğini bilmiyor olması mümkün olabilir mi?” Sorusunu ortaya attı.
Rocco'nun “Halkbank'ı defalarca uyardık” diye ifade veren ABD Hazine Bakanlığı ve OFAC yetkilileri konusundaki soruları bununla da kalmadı;
“Kenara çekme” hadisesinin yaşandığı iddia edilen Şubat 2012 tarihli
HalkbankOFAC görüşmesinin ardından Türkiye'de 17 Aralık operasyonunun
yaşandığını, Halkbank'ın Genel Müdürü'nün tutuklanıp hapse koyulduğunu
ve tek bir ABD Hazine Bakanlığı yetkilisinin “neler oluyor” diye
Halkbank'la ilişkiye geçme ihtiyacı duymadığını vurguladı;
“ABD
Hazine Bakanlığı ve OFAC'ın aklına aylarca Halkbank'la temasa geçip
‘orada neler oluyor' diye sormak gelmedi mi?” diye sordu.
Böylece mahkemede durum, doğrudan “ABD hükümeti, Türk hükümetine karşı” durumuna iyice oturdu.
Peki bundan sonra ne olur?
BAŞKA DAVALARIN GELMESİ BÜYÜK İHTİMAL
Zarrab aleyhine ilk iddianameyi hazırlayan Savcılık, zaten Zarrab'ı “itirafçı yapıp”, iddianameye koyduğu tüm suçları “işlediğini” itiraf ettirmiş durumda.
İran'a yönelik yaptırımların delinmesinin baş sorumlusu Zarrab, mahkemeye çıkıp, jürinin gözlerine bakarak “suçluyum” deyince, elbette onun “işbirlikçisi” gibi gösterilen Atilla'nın işi iyice zorlaştı.
Mahkemede, AKP'li eski bakan ve bürokratların isimlerin havada uçuştu. Savcılık her sorusuyla, yaptığı kapanış konuşmasıyla, Türkiye'de iktidardaki AKP'ye yönelik yeni davalar gelebileceğinin işaretlerini verdi.
Buna ek olarak, Türkiye'den resmi belge çaldığını yine jüri önünde, üstelik bir de adeta övünerek anlatan firari FETÖ sanığı da “güvenilir kaynak” yapılıp, kürsüye çıkarılınca tablo tamamlandı.
Atilla
hakkında 6 farklı suç var; Tümü aslında ABD'nin İran'a yönelik
yaptırımları delmesine ilişkin oldukça teknik, mali suçlar.
Ancak üç
buçuk hafta süren duruşmalarda ekonomiden çok siyaset hakim oldu; ABD'de
Trump yönetimi tarafından giderek şeytanlaştırılan İran'ın hemen
yanına, Türkiye'de iktidardaki partinin mensuplarının, bürokratlarının
fotoğrafları konuldu.
Jüri kararını vermek için odaya girerken, son
gördüğü İranlı sarıklı, kirli traşlı, kravatsız İran yetkililerinin
hemen yanında duran, AKP'li eski bakan ve üst düzey bürokratların
fotoğrafları oldu.
Jüri kararını beklerken şunu söylemek mümkün;
Atilla'nın işi zor.
Ama Türkiye'nin işi daha da zor…
http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/jurikararinibeklerkensanikatillaama2140423/