İYİ Parti tarafından Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen “Kanal İstanbul Projesi ve Ardındaki Gerçekler” konulu panelde İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ahat Andican'ın moderatörlüğünde Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam ve eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıemekli büyükelçi Faruk Loğoğlu çarpıcı açıklamalar yaptı.
Faruk Loğoğlu, Kanal İstanbul projesi nedeniyle Türkiye'nin gerçekten bir beka sorunu ile karşı karşıya olduğunu vurgulayarak “Neden? Çünkü Montrö, Kanal İstanbul nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Montrö, Lozan Antlaşması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin iki sütunudur. Bu sütunlarla, bu kolonlarla oynadığınız takdirde cumhuriyetin temelleri ile oynamış olursunuz” dedi.
“BOĞAZLARIN ANAHTARI”
ABD'nin Karadeniz'e erişim sağlama isteğine ve sıcak sulara inmek isteyen Rusya'ya dikkat çeken Loğoğlu şu ifadeleri kullandı:
* Yani iki türlü baskı var. Bu hala değişmiş değil. Montrö bunu frenleme açısından da önemli.
* Montrö'nün değerini anlamak için şunu anlatayım. Eylül 1939'da Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Moskova'ya gidiyor. Stalin ve arkadaşları sıcak şekilde karşılıyor.
* Stalin sevinme hali ile Saraçoğlu’na ‘Sayın bakan inşallah boğazların anahtarını da beraberinizde getirmişsinizdir' diyor.
* Saraçoğlu da ‘Maalesef boğazların anahtarlarını Mustafa Kemal beraberinde götürdü' diyor.
“KALBİNE KURŞUN SIKMASI İLE EŞ DEĞER”
Loğoğlu, boğazlardan geçiş ile insan yapımı kanallardan geçişi düzenleyen deniz hukuku kurallarının birbirinden çok farklı olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu:
* Boğazlardan ve kanallardan geçiş farklı kurallara tabi olacağı için çift başlı bir hukuk sistemini kendi elimizle davet ediyoruz.
* Bu da Montrö'nün sorgulanmasına yol açan bir durum. Montrö bitti mi, hayır, bitmeyebilir. Ama bitebilir de.
* Türkiye'nin bu kanalı kendi eliyle gündeme taşımasına hiç gerek yok. Ne mali, ne siyasi açıdan gerek yok.
* Kendi elleriyle gündeme getirmesi kendi ayağına kurşun sıkması demek.
* Hatta daha da kötü doğrudan kalbine kurşun sıkması ile eş değer.
“LOZAN DA TARTIŞMAYA AÇILABİLİR”
Montrö tartışmalarının, Lozan Barış Antlaşması'nı da beraberinde tartışmaya açabileceği uyarısında bulunan Loğoğlu şunları söyledi:
* Böyle bir potansiyel tehlike var.
* Hatırlarsanız bir Yunanistan ziyaretinde Türk tarafı Lozan antlaşması ile ilgili bir takım inanılmaz şeyler söyledi.
* Boğazların anahtarları emin ellerde, Mustafa Kemal'in elindedir.
* O anahtarları dokunmayın, dokunursanız yanarsınız Türkiye zarar görür.
“ULUSAL GÜVENLİĞİMİZE HİZMETE DEVAM ETMEKTEDİR”
Loğoğlu, Türkiye’nin güvenliği açısından sigorta olan Montrö Sözleşmesi'nin önemini şöyle anlattı:
* Mustafa Kemal, dünya 193536'da yeni bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında yoğun bir diplomatik girişimlerde bulunmuş ve boğazlar rejiminin değiştirilmesi için taleplerde bulunmuştur.
* Bu girişimler sonucunda 1936'da Montrö Sözleşmesi imzalandı.
* Ticari ve savaş gemilerine getirdiği geçiş düzenlemeleri ile boğazlar ve Marmara Denizi üzerinde Türkiye’nin tam egemenliğini sağladı.
* Dolaylı olarak da Türkiye’nin Karadeniz ve Ege'de de kısmi egemenliğini sağlar.
* 1936 yılından beri değişen uluslararası koşullara rağmen Montrö Sözleşmesi varlığını sürdürmüş ve Karadeniz'i barış ve istikrarı koruyarak ulusal güvenliğimize hizmet etmiş ve etmeye devam etmektedir.
* Montrö'nün varlığı İsmet İnönü'nün Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı dışında tutması politikasına çok önemli bir katkı yapmıştır.
“MARMARA ASTIMLI BİR ÇOCUK”
Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam da Marmara Denizi ve boğazların yapısını anlattı.
Marmara Denizi'ni “astımlı çocuk” olarak niteleyerek “Marmara Denizi, ‘bana çok dikkat edin', ‘kanalı unutun' diyor. Marmara bu yükü kaldıramaz ölür” dedi.
Proje ilk gündeme geldiği 2011'den beri aynı şeyi söylediğini belirten Saydam, şöyle konuştu:
* Ben 67 yaşındayım, 2 yıl önce emekli olana kadar devlet memuruydum.
* Gel deseler gidip anlatmaya mecburdum. Bir kişi bile çağırmadı. Niye? Çünkü doğruları söyleyeceğim, kaçıyorlar.
* Herkes alacağı üç kuruşun peşinde. Bu proje rafa bile kaldırılmamalı, unutulmalı.
* Ben hiçbir partinin, hiçbir şeyin taraftarı değilim. Ben doğanın tarafındayım.
“TÜBİTAK DENİLİNCE AKAN SULAR DURURDU”
Saydam, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nin (MAM) ortaya çıkınca “çarpıtıldığını” savunduğu ve Kanal İstanbul ÇED raporuna verdiği görüş yazısı hakkında da sert eleştirilerde bulundu.
Saydam “TÜBİTAK'a laf edebilirim çünkü bir zamanlar TÜBİTAK başkan yardımcısıydım. O koltukta oturmanın ne demek olduğunu bilen birisiyim. TÜBİTAK raporu denilince zamanında akan sular dururdu” dedi.
TÜBİTAK'ın Kanal İstanbul ÇED raporuna daha sonra olumlu görüş vermesini eleştiren Saydam şu ifadeleri kullandı:
* Rapora olumlu görüş verdiklerini açıklamışlar.
* Çok güzel, olumlu rapor veren bilim adamını buldun yani. TÜBİTAK'ın bünyesinde varmış.
* Ne olur o adamı benim karşıma çıkarın, biz onunla burada konuşalım. Siz karar verin kim haklı kim haksız? İstediğim baştan beri bu.
* Diyor ki o rapor ‘Marmara'ya atılacak çamurun organik karbonu çok yüksek. Dip taramanız yetersiz. Debileri yanlış. Marmara Denizi ek baskıları kaldıramaz. Marmara Denizi ekosistemi hiçbir şekilde feda edilmemelidir.'
* Hep kibar kibar laflar. Dediği şu ‘modeliniz 5 para etmez, yönteminiz 5 para etmez' diyor.
* Ve MAM başkanı maalesef TÜBİTAK Başkanı'nın onayı ile olumlu rapor veriyor. Bir kurumu bu hale sokmak utanç verici.
* Belki beni dava ederler. Keşke dava etseler de orada savunsak.
* Olumlu rapor veren bilim insanları ile oturup konuşalım. Belki ben hatalıyım, öğrenirim. Öğrenmek ayıp değil ki.
* Ama bilmiyorlarsa da memleketin başına bu garabeti açmasınlar.
ERKEKLİK HORMONU
Saydam, Kanal İstanbul Çalıştayı'nda sarf ettiği ve tartışma yaratan “Kanal, iki barajın üzerinden geçiyor. Burada yıllarca biriken organik atığı da Marmara'ya getirir. Bu gelince oksijen de gelmeyeceği için etraf çürük yumurta gibi kokar, Marmara da kalmaz” diyerek, bu kokunun erkeklik üreme hormonu üzerinde de olumsuz etkileri olacağına ilişkin sözleriyle ilgili de açıklama yaptı.
Saydam şunları söyledi:
* Espri olsun diye erkeklik hormonundan bahsettim, basın buna takıyor.
* Valla billa benim değil. Açın literatüre girin. Hidrojen sülfürü koklarsanız ne olur?
* Hemen basın yine burayı alacak. Diyor ki ‘erkeklik hormonunu yüzde 2030 kalıtımsal şekilde etkiler.'
* Vay Cemal Saydam söyledi. Sadece okuduğumu tercüme ediyorum hepsi bu. Çinli bilim insanına sorun.
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kanalistanbullozanidatartismayaacabilir5575791/