Gıda güvenliği diye ifade edilen iki kelimelik cümlenin önemi, son dönemde uygulanan yanlış tarım politikalarıyla daha da iyi anlaşılmaya başladı. Genç Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, gıda güvenliğinin vatan güvenliği olduğunu çok iyi biliyorlardı. Yokluk içinde yıllarca süren savaşlar, gıda olmadığında savunmanın da olamayacağını, vatanın düşmanın eline geçebileceğini öğretmişti. Ulu Önder Atatürk, daha ilk günden “Milli ekonominin temeli tarımdır” diyerek işaret fişeğini yaktı. Ülke tarımını ekonomiyle birlikte vakit geçirmeden hızla ayağa kaldırma ve genç Cumhuriyetin itici gücüne dönüştürme planları yapan Atatürk, tarımın büyüyüp gelişmesini önleyecek engelleri tek tek ortadan kaldırırken, sektörü destekleyecek planları da zaman geçirmeden hayata geçirdi.
SÜRÜKLEYİCİ GÜÇ
Günümüzde enflasyonun en temel nedenleri arasında yer alan, üstelik ithalat yüzünden cari açığı körükleyen tarımsal üretimin Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke ekonomisini sürükleyen güç haline gelmesinde planlama önemli rol oynadı. Tarım Bakanlığı merkezde ülke tarımını planlarken taşra teşkilatı da köylerde çiftçiyi modern tarımsal üretim ve hayvancılık teknikleriyle eğitti. Kooperatifçilik üretimi yayıldı. Merkezde ürün planlaması, yerelde ise tarlalar, bağlar, bahçeler, çay alanları ve zeytinliklerde verim artışları sağlandı. Ülkenin en ücra yerleri dahil köyler öğretmenler, ziraat mühendisleri ve veterinerlerin arı gibi çalıştığı üretim alanlarına dönüştü. Tarımsal sanayi gıdadan tekstile kadar her alanda ülke kalkınmasının temel taşları haline geldi. Atatürk, tarımın gelişmesi için radikal kararla toprak reformunu da gerçekleştirmek istedi. Ancak ömrü, 1935 yılında ilk çalışmalarına başladığı bu reformu tamamlamaya yetmedi.
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ
Demokrat Partinin 10 yıllık iktidarının ilk 3 yılını kapsayan 19501953 döneminde de tarım alanında hızlı bir gelişme yaşandı. Türkiye buğday ihraç eden ilk 4 ülke arasına girdi. Yağışların etkisiyle de tarımda yaşanan olumlu hava 1954'te tümden dağıldı. Kuraklık üretimi vurdu. Ekonomide plan uygulamayan dönemin iktidarı ulaştırma ve sanayiye ağırlık verirken tarımı geri planda bıraktı. 1960 ihtilalinin ardından planlı döneme geçilmesi tarımda yeni bir hareketlilik getirdi. Toprakların kamulaştırılarak topraksız çiftçiye dağıtılması için yasa tasarıları hazırlandı, ancak hiçbiri yasalaşamadı. 1978'e kadar olan dönemde tarım yine ikinci planda kaldı. 1973'te Toprak ve Tarım Reformu Yasası çıkarıldı. İlk iş olarak Şanlıurfa'da topraklar kamulaştırılıp topraksız çiftçilere dağıtıldı. Ancak Anayasa Mahkemesi yasayı iptal edince ülke geneline yayılacak reform bir anda son buldu.
Tarım politikalarında ilk iş olarak, zaten çok zor şartlarda üretim yapan çiftçinin sırtındaki Aşar Vergisi kaldırıldı. Tütünün üretim ve ticareti yabancı tekellerden alınıp millileştirilirken Ziraat Bankası tarımı finanse edecek şekilde yeniden organize edildi. Bugün çiftçinin yanında olmadığı eleştirileri yapılan Ziraat Bankası, o gün atılan adımlarla uzun yıllar çiftçinin kara gün dostu oldu. Tarımda özel mülkiyetin geliştirilmesi, topraksız çiftçiye toprak verilmesi gibi, modern tarım aletlerinin devreye sokulması gibi adımlarla desteklenen tarım 67 yılda yüzde 30'a yaklaşan bir büyüme sergiledi. Toprak Mahsulleri Ofisi de (TMO) kurularak çiftçi devlet garantisi altına alındı. Bütün bunların sonucunda tarımsal üretim onlarca kat arttı, Türk çiftçisi halkın karnını fazlasıyla doyurduğu gibi ihracat yoluyla başka ülkelerin gıdasının da garantörü oldu. Cumhuriyetin 10'uncu yılında tarımın ihracat içindeki payı yüzde 90'lara yaklaştı.
1980'li yıllar tarımda desteklemelerin azaldığı, taban fiyat artışlarının düşürüldüğü yıllar olarak tarihe geçti. Aynı şekilde 19901999 döneminde yaşanan krizler tarımı da olumsuz etkiledi, desteklemeler belli ürünlerle sınırlandırıldı, devlet destek için finansman sağlamama kararı aldı. Liberal politika adı altında yapılan özelleştirmeler belki de en ağır darbeyi tarıma vurdu. Tarım ve hayvancılığın en temel destekleyicisi konumundaki Et ve Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Zirai Donatım Kurumu, yem fabrikaları ve gübre fabrikaları gibi kuramlar plansız bir şekilde hızla özelleştirildi. Üretici adeta kaderine terk edildi. IMF'nin de talepleri doğrultusunda şeker fabrikalarının önemli bölümü özelleştirildi. Gıda güvenliği hızla ülke gündemine girmeye başladı.
20012022 yılları arasında buğday ekilen alan 93.5 milyon dekardan 66.3 milyon dekara düştü. Bu dönemde nüfus 20 milyondan fazla artmasına rağmen buğday üretimi 19 milyon tondan sadece 19 milyon 750 bin tona çıkabildi. Kişi başına düşen buğday miktarı 296 kilogramdan 231 kilograma geriledi. Çiftçi sayısının azalmasıyla hemen her üründe düşüş yaşandı. Et, süt, yumurta başta olmak üzere tahıldan meyve ve sebzeye kadar temel gıda ürünlerinde arz düşüşü kaynaklı olağanüstü fiyat artışları oluştu. Gıdada kendi kendine yeten Türkiye, üretim açığını ithalat yoluyla kapatmak zorunda kalan ülkeler ligine düştü. Tarımdaki yanlış politikalar tüketim miktarlarına da yansıdı. Kasalarla, kilolarla alınan meyve sebzeler artık taneyle alınır hale geldi.
Sözcü