O, mavi gözlü bir devdi. “Ben, bir insan, ben bir Türk şairi Nazım Hikmet, ben tepeden tırnağa insan, tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret…” dedi… Vatan hasretiyle öldü. Otobiyografisinde “Doğduğum şehre dönmedim bir daha, geriye dönmeyi sevmem” diyordu. 1902'de doğduğu Selanik'e hiç gitmedi, tıpkı terk etmek zorunda bırakıldığı memleketine dönmediği gibi..
Nazım Hikmet'in ülkesinden ayrılmasına yol açan davalar, uzun hapislik yılları ve yaşadığı baskılardı. O dönem Türkiye'deki sosyalist ve komünistlere yönelik cadı avları, sonu gelmez davalar ve hapislik birçok aydını hedef almıştı.
TERTİP DAVASI
Nazım Hikmet 17 Ocak 1938 gecesi, akrabası Celaleddin Ezine'nin evinde gözaltına alındı. Ankara'ya götürüldü, Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce tutuklandı. 29 Mart'ta beraat edeceğini umduğu davada ‘Askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik' iddiasıyla 15 yıl hapse mahkum edildi. Ardından tertip olduğu anlaşılan ‘Donanma Davası'nda 29 Ağustos 1938 günü ‘askeri isyana teşvik'ten 20 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Aynı davanın sanıkları arasında Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir, Kerim Korcan, Abdülkadir Meriçboyu da vardı. İki ceza birleştirildi. Hapisliği 28 yıl 4 aya bağlandı.
ULAŞMAYAN MEKTUP
İşte bu süreçte Nazım Hikmet, Atatürk'e bir mektup yazdı. ‘Askeri isyana teşvik' suçlamasının iftira olduğunu söyleyerek Atatürk'ten adalet istedi. Annesi Celile Hanım da Atatürk'e hitaben bir mektup yazdı. Celile Hanım, Nazım Hikmet'in suçsuz olduğunu ve Atatürk'ten oğlunun bağışlanmasını istiyor.
Peki mektuplar Atatürk'e neden ulaşmadı? Siroz hastalığı teşhisi konan Atatürk, hastalığının iyiden iyiye artması üzerine de 26 Mayıs 1938 günü Ankara'dan ayrıldı, İstanbul'a hareket etti. Nâzım Hikmet'in ve Celile Hanım'ın 18 Ağustos 1938 tarihli mektuplarını Atatürk'ün sağlık sorunları nedeniyle görmediği düşünülüyor. 2011'de Çankaya Köşkü'nde bulunan mektuplar Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde yer alıyor.
İktidara gelen DP'nin af yasasıyla hapisliği biten Nazım Hikmet ülkesini terk etti. Bu kez de hiç bitmeyen hasrete mahkum oldu
Nazım Hikmet hapisliği sırasında İstanbul Tevkifhanesi, Çankırı Cezaevi ve Bursa Cezaevi'nde kaldı.
1950 seçimlerinin ardından Demokrat Parti'nin çıkardığı af yasasıyla tahliye edildi. 17 Haziran 1951 sabahı, askerlik işini düzeltmek amacıyla Ankara'ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan Nazım Hikmet'in 20 Haziran 1951'de Romanya'ya vardığı Bükreş Radyosu'ndan öğrenildi. Akrabası Refik Erduran'ın kullandığı bir sürat motoruyla İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e açılmış, Bulgaristan sahillerine çıkmak isterken rastladığı bir Rumen şilebiyle Romanya'ya gitmişti. Oradan Moskova'ya geçti, 25 Temmuz 1951'de, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Sürgündeyken birçok uluslararası kongreye katılan Nazım Hikmet, büyük bir üne kavuştu, eserleri birçok dile çevrildi. 3 Haziran 1963 sabahı, kalp krizi sonucu Moskova'daki evinde öldü. Novodeviçiy Mezarlığı'na gömüldü. Ülkesine, insanına hasret gitti… Hasretini de dizelerine döktü…
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
gölgem gibi demiyorum
çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da
Ellerim ayaklarım gibi de değil
uykudayken yitirirsin elini ayağını
ben hasreti uykuda da
yitirmiyordum
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
açlıktı, susuzluktu
demiyorum
sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil
giderilmesi imkânsız bir şey…
https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultursanathaberleri/nazimhikmetinataturkeulasmayanadaletmektubu/