Hafta içi her sabah İsmail Küçükkaya, Fox TV'de “Çalar Saat” programıyla izleyicilerin karşısına çıkıyor. Kendisini “televizyon gazetecisi” olarak tanımlıyor. O yüzden olayları farklı görüyor, haberi her zaman ön plana çıkarıyor. Haber kutsal, yorum hürdür.
AÇIK ARA İZLENİYOR
Küçükkaya, haftada üç gün de ekranlarda güncel olaylarla ilgili “başyazı” yazıyor. İşte onları Postiga yayınlarından çıkan “Biraz Cesaret” kitabında topladı. Küçükkaya, gazeteciliğe Ankara'da başlamıştı. Başarısı bizleri de mutlu ediyor. Aramızdan çıkan birisinin sabah programları yapanlar arasında açık ara en çok izlenen televizyoncu olması İsmail'e yetmiyor, kitaplarıyla da başarısını kalıcı hale getiriyor.
İsmail Küçükkaya için işin sırrı, “Türkiye'nin mevcut ortamında ulusal gazetelerin veremediği haberleri vermek, atamadığı manşetleri atmak, sakladığı gerçekleri ortaya çıkarmaktı.”
Doğan Şentürk'ün verdiği fikir üzerinde çalışmaya başladı. Heyecanlıydı. Küçükkaya “televizyon gazetecisi” olacak, en sevdiği, en iyi bildiği işi yapacaktı. Tüm kariyeri boyunca yanında olan yazar Nihal Kemaloğlu, “Haftada 3 gün TV için başyazı da yazmalısın” önerisini getirince, işte kitabın ana fikri de ortaya çıktı. Çalar Saat'in içinde her sabah gazete hazırlamaya, haftada 3 gün de o gazete için başyazı yazmaya başladı. Aslında yapılan “Ülkemize, halkımıza, siyaset ve bürokrasiye açık mektuplarla seslenmek”ti…
2013/2019 döneminin gündemini sundu. Bir hatırlatıcı, pusula, yakın dönem güncel tarihi de ortaya çıktı. Küçükkaya, “Bu altı yıl içinde her yıl seçim ve 2 de referandum yaşadık. Türkiye'nin dönüşüm sürecine tanıklık yaptık. Şöyle bir geriye çekilip dikkatlice bakmalı ve olup biteni hatırlamalı, sonra da anlamalıyız. Zira süreç olanca hızıyla devam ediyor” diyor.
İsmail Küçükkaya, “Kitabın ana felsefesi önce haber, gerçekler. sessizin sesini duyurmak, sorunları açık yüreklilikle ortaya koymak. Kimseden korkmadan, kimseye yaranma gayreti içinde olmadan ve sorunlara çözüm önerisi getirmek, yapıcı bir dille eleştiri ve itiraz hakkımızı kullanmak. Yerelden ulusala, oradan da evrensele uzanan bir bakış açısı ile vizyon aramak. Yani insanımıza hak ettiği huzur, barış, demokrasi, insan hakları, yüksek refah ve yaşam standardını sunmak. Zor dönemi aşmak, sorunları çözmek için metodumuz ortak aklı aramaktır” diyor. Küçükkaya şöyle devam ediyor:
“Tek adam, tek parti, tek bakış açısı Türkiye'ye yetmez. Bu bakış ülkemize dar gelir. Aradığımız katılımcılık ve çoğulculuktur. Sorunlarımız çözülmez değildir. Yeter ki; umutsuzluğa kapılmayalım. Yeter ki inanalım ve çalışalım. Herkes üzerine düşeni yaparsa aydınlık geleceğe uzanmak ve ulaşmak sanılandan çok daha kolaydır.”
‘CESARET VE UMUTLA…'
Peki bunlar nasıl olacak? Küçükkaya'nın cevabı şöyle oluyor:
“Biraz cesaret, biraz umut. Aradığımız işte budur. Yolumuz bellidir: Atatürk Cumhuriyeti'ni tam ve gerçek demokrasi ile taçlandırmak. Beni de bu yolda her zaman cesaretlendiren Nihal Kemaloğlu'na minnettarım. Bana Çalar Saat yolunu açan Doğan Şentürk'e ne kadar teşekkür etsem azdır.
‘HER YERE GİDECEĞİZ'
İsmail Küçükkaya'nın başyazıları kısa ve özlü. 304 sayfalık kitabının son sayfasındaki 18 Şubat tarihli “Hasretiz” yazısı yer alıyor. O yazı, Türk basınının içinde bulunduğu durumunu şöyle özetliyor: “Açıkça ve özgürce konuşmaya hasretiz. Çekinmeden soru sormaya… Karşımızdaki iktidar da olsa, yeri gelince itiraz etmeye hasretiz. Bizi yönetenlerin, gazetecilerin karşısına çıkmasına, halkın merak ettiği konuların serbestçe konuşulmasına, tartışılmasına hasretiz. İşte bu hasreti gidermeye çalışıyoruz. Ankara, İzmir, Manisa, Eskişehir, Bursa yayınlarımıza gösterilen olağanüstü ilgiyi buna yoruyorum. Diyarbakır'a da gideceğiz. Batman'a da. Doğu illerinde yayın yapacağız. Karadeniz'e, Akdeniz'e, Trakya'ya… Ülkemizin tüm bölgelerinde adaylarla ve halkımızla buluşacağız.”
Bunu niye yapıyoruz peki? Anlatalım: “Basına güven azaldı. Medya halktan uzak. Gerçekleri göstermiyor. Halkımızda bir karamsarlık, bir umutsuzluk havası hakim. Aslında toplum depresyonda. Travma yaşıyor. Bunun çıkışı var. Çare mümkün. Ama tedavi için önce teşhis gerek… Bunu kim yapacak? Teşhisi kim koyacak? Basın. Yapmıyor. Bir doktor hastaya doğruyu söylemezse ne olur? Aynen o hesap. Bu durumu geleceğimiz açısından riskli buluyoruz. Demokrasiye inancımızı korumalıyız. Toplumsal umutsuzluk çok tehlikelidir. Bunu aşmak için görev en başta bağımsız medyaya düşüyor. Halkın gerçeğini görmek, anlamak ve aktarmak. İktidarları uyarmak. Görev budur. Yaşadığımız sorunları çözmenin yolu var: Herkes işini iyi yapacak. İşte o zaman kurtuluruz.”