Eski Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut, ''En büyük tehlike İstanbul'da. Ankara salgını yayıyor. Göğüs hastalıkları uzmanı kalmayan hastane var. Sağlık sistemi iflas edebilir'' ifadelerini kullandı.
Eski Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut, Anadolu’dan izlenimlerini anlattı.
Cumhuriyet'ten Sertaç Eş'e konuşan Bulut'un açıklamaları şu şekilde:
Önümüzdeki sonbahar ve kış ayları için ne düşünüyorsunuz?
Gerekli önlemler alınmazsa ya da aşı ve tedavi alanlarında gelişme sağlanamazsa, büyük bir kaos yaşanabilir. Gıda güvenliği, gıdaya ulaşma sıkıntıları başlamış olan dünyada açlığın ve beslenme bozukluklarının artışına bağlı milyonlarca ölüm görebiliriz. Afrika, bu açıdan en önemli risk bölgesi. Salgın nedeniyle ertelenen sağlık sorunları var. Kronik hastalıkları olan en başta onkolojik olgular için sağlık hizmetleri endişe yaratıcı durumda. Covid kapılacağı şüphesiyle hastaneye gidememe kaygısı yaşanıyor.
Bu, ölüm oranı ve sağlık harcamalarında artışla karşımıza çıkacak. Zaten ekonmik kriz yaşanan ülkemizde sağlık bütçesi iflas edebilir. Vatandaşlarımıza sağlık hizmeti götürülmesi aksayabilir. Daha birinci dalgayı bitirmeden kışa girersek sağlık gücümüzün ötesi bir hasta sayısı olacaktır. Bu durum, hem ölüm oranlarını artırır hem de sağlık çalışanları için bir tehlike oluşturacaktır. Bilim Kurulu haziran ayına kadar 5 bin olgu öngördüğünde yüz binler sürpriz olmayacaktır demiştik, üzülerek haklı çıktık.
Çünkü siyasi kararların hatalarını gördük. Aşı ve tedavide önemli gelişmeler sağlanmazsa sonbaharda 10 bin günlük, kış aylarında 20 bin günlük olgu sayısı olabilir. En iyimser tahminle olguların yüzde 34’lük kesimi yoğun bakım ve solunum destek ünitelerine gereksinim duyarsa, hizmetlerde tıkanma yaşanmasına bağlı ölüm oranlarını da yüzde 2.4’te tutamayabiliriz. Yüzde 57 aralığına çıkabilir, bu da son derece üzücü olur.
Şu an Ankara zor durumda. Hastanelerde yatak yok. Şimdi en önemli tehlike İstanbul için. Tatil dönüşleri başladı, okullar açılacak. Nüfus, yoğun kentlerde sağlık hizmetleri kapasitesini aşacak. Büyük bir dalga çok sayıda vatandaşımızın yaşamını kaybetmesine yol açabilir.
900 HEKİM İSTİFA ETTİ
Sağlık çalışanları ne durumda?
Ciddiyetin toplum tarafından anlaşılmamasının nedeni hükümetin yanlış politikaları. Verileri şeffaf paylaşmadıkları ve pek çok hatalı ve anlaşılmaz politik kararlar vatandaşlarda güvensizlik yaratıyor. Basın ve akademiler baskı altında. Bu loşlukta ne sağlık çalışanları ne de vatandaşımız önlerini görüyor. Yukarıdan aşağıya bir despotizm var ve aşağıdan yukarıya bir yalanlar pramidi oluşmasına neden oluyor. 30 bin sağlık çalışanı hastalığa yakalandı.
80’in üzerinde sağlık çalışanını kaybettik, yarısı doktor. İstifalar yoğunlaştı. Birkaç hastanede istifalar nedeniyle göğüs hastalıkları uzmanı kalmadı. Radikal önlemler alınmazsa ölümler artacağı gibi, endişelere dayalı istifalar da hızlanabilir. Türkiye genelinde 900’e yakın hekim istifa etmiş durumda.
BİYOTEKNOLOJİK ÇALIŞMA BAŞLAMALI
Stratejik konuma gelen aşı üretimi konusunda ne yapılmalı?
Milyarlarca insanın aşılanmasını düşündüğünüzde 2 milyar dolarlık yatırım gerekir. TÜSEB kuruldu. 2018 bütçesi 56 milyon TL. Makale yazdım, değil aşı, ayakkabı bile üretemezsiniz dedim. Litvanya’nın projesini örnek verelim. Yatırım yaparak iki yıl sabrederek yüzlerce patent ve yüksek teknoloji ürünü yarattılar. Ancak sömürgecilerle mücadele etmek kolay değil.
Bunu Küba’nın başardığını görüyoruz. Aşı üretimi stratejiktir ve afetlerde, savaşlarda aşı bulamayabiliriz. Türkiye, bu şansa sahip değil. Betona para gömmeyi bırakıp moleküler biyoteknolojiye yatırım yapmak gerekir. 1 gramlık malzemeyi binlerce dolara satarsınız. Ancak inşaattan başka dünyası olmayanlara bizim sözlerimiz nafiledir.
AŞI ÜRETMEYE TESİS YOK
Türkiye’de aşı üretmek için tesis yok. Adıyaman’da üç idealist gencin kurduğu bir veteriner aşı üretme tesisi var GMP koşulları sağlayan. Ancak onların da yüksek oranda üretim olanağı yok. Bir zamanlar Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü vardı. En son AKP döneminde kapatıldı. Alsatçılar ticari rantları nedeniyle Türkiye’de stratejik yatırımları ve üretim yerlerini sabote ettiler. Sağlık alanı bu neoliberal yağmadan böyle nasiplendi.
Aşılarda ve aday moleküllerin belirlenmesinde, özellikle son 510 yılda devasa teknolojik gelişmeler yaşandı. Moleküllerin ve epitopların belirlenmesi artık birkaç hafta içerisinde gerçekleşebildi. Bu, 1980’lerde bile 1 yıla kadar uzardı. Dünyada 145 kadar çalışma var. Bunlardan 11’i Türkiye’de. 9 çalışma şu an ipi göğüslemek için öne çıktı ve 2’si son aşamada. 15 Eylül ve 1 Ekim’de Türkiye’de programları başlıyor. Türkiye’ye gelişini aralıkocak gibi tahmin etmiştim, bir iki aylık sapmalar olabilir.
ÇİN’DEN GELEBİLİR
Türkiye’nin Çin’le olan ticari ilişkileri nedeniyle bu ülke tarafından önceleneceğini ve buradan aşı getirileceğini haber aldım. Dünyada aşıyı engellemeye çalışan bir lobi de var. İlaç ve tedaviden para kazananlar...'
ANADOLU’DAN İZLENİMLER: EN AZ 3 GÜN YAN ETKİ GÖZLENMELİ
Ankara’dan başlayarak 7 bin kilometre yol yaptım. İstanbul ve Kütahya’da endüstri alanlarına ve sosyal yaşama ait dramı gördüm. Hastalıktan kurtulan arkadaşlarımı ziyaret ettim ve hastane bakımı gerektirmesine rağmen evlerinde izole edilen dostlarımla görüştüm. Yan etkileri bilinen klorokin verilen hastaların evlerde izolasyonu yanlış bir uygulama. En azından 3 gün hastane koşullarında izlenmeli.
İŞÇİLER HASTA, İŞLETMELER KAPANMIŞTI
Afyon’a gittiğimde birçok sanayi kuruluşunun işçileri hastaydı ve bazı işletmeler kapanmıştı. Karantinada binalar ve köyler vardı. İlk mecburi hizmet bölgem Burdur’da Kemer’in Kozluca köyü karantinadaydı. Kemer’in aşağı mahalleleri karantinadaydı. Vaka patlamalarının düğünlerden kaynaklandığını öğrendim. Burada düğünler cuma başlar, üç gün sürer. Bu düğünler bir hastalık portalı (yayılım nedeni) durumuna gelmiş. Virüs kapanlar başka bölgelere taşıyor.
65 YAŞ, KURALA UYMAYANI UYARIYOR
Antalya Korkuteli’nde bazı köyler karantinadaydı. Bu gezide 65 yaş üzeri yasakların geçersizliğine ve yanlışlığına kanaat getirdim. Çünkü kurallara uyanlar, uymayanları uyaranlar onlar. Manavgat ve Toroslar üzerinden Karaman’a, oradan Hatay Arsuz’a gittim. Maalesef oran da 16 maden şirketine kurban edilmek üzere ihale açıldığını gördüm. Eski TTB Başkanımız Füsun Sayek Ablamızın mezarını ziyaret ettim. Bölgedeki eğitim düzeyi, vakaların az olması sonucunu doğurmuş.
HASTANEDE OLMASI GEREKENLER EVDE
Antep, Urfa ve Mardin’e uzandım. 10 kadar yakınıma taziyelerimi ilettim. bunların 6’sı salgın nedeniyle ölümdü. Yine 4 tanıdığımın daha aynı nedenle kaybedildiğini öğrendim. Bu 10 ölümün 4’ünde ilaca ait yan etkiler sorumlu tutuluyordu yakınlar ıtarafından.
Bulaşların önemli kısmı hastanelerden kapılmıştı. Hastaneye gidenler hastalanıp dönmüş ve yakınlarına bulaştırmıştı. Diyarbakır’da doktor arkadaşlarımın hastalığa yakalandığını, evlerinde izole durumda olduklarını öğrendim. Hastaneler, yoğun bakım yatakları yetmez durumdaydı. Hastanede tutulması gereken insanların evlerinde olduğunu gözlemledim."
http://www.krttv.com.tr/saglik/profdrvedatbuluttankoronavirusaciklamasikaosyasanabilirh46810.html