Türkiye’de 12 Eylül öncesinde bile olmayan bir şey oldu…
Ülkü Ocakları’nın genel başkanlığını yapmış bir isim güpegündüz başkent Ankara’nın göbeğinde silahlı saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti.
Sinan Ateş’in saldırıya uğradığı nokta ABD Büyükelçiliği ve AKP Genel Merkezi’ne birkaç dakika mesafede.
Civardaki her yer kamera ile dolu. Bölge sivil polisler, istihbarat elemanları kaynıyor…
Yani öyle herkesin kolay kolay cirit atmaya ya da cirit attırmaya cesaret edemeyeceği bir bölge…
Peki böyle bir bölgede, üstelik siyasi sonuçları olacağı biline biline Sinan Ateş’e saldırı düzenlenmesine nasıl cesaret edildi?
Bu işin perde arkasında olan şey budur; cesaret!
Peki kimler cesaret ettirdi, bunun üzeri örtülmeye çalışılıyor!
İşin Emniyet ayağına bakarsanız görünen şu; “bir torbacının işlediği sıradan cinayet süsü” ilmek ilmek işleniyor sanki Sinan Ateş cinayetinin üstüne…
Bu açıdan bakıldığında karşımıza çıkan şu; asıl suçlulara, organize cinayetinin üst aklına, perde arkasından tetiği çektirenlere ulaşılmaması için halka koparma yöntemi devrede…
Hatırlayın;
koca koca paşalar sorgulanmak için 78 gün Emniyet’te tutuldular.
Paşaların ayakkabı bağcıkları alındı, kemerleri ve kravatları çıkartıldı.
Bu adi suçlulara uygulanan bir uygulamaydı ve Türk Ordusu’na yıllarca kelle koltukta hizmet etmiş komutanlara da reva görülüyordu.
Komutanlara psikolojik çöküşler yaşatıp çapraz sorguya alıyordu.
Buz gibi nezarette bekletildiler. Atkı ve eldiven istekleri kabul edilmedi.
Türkiye’nin en kritik görevlerinde bulunmuş kişilere, 'kaçma olasılığı bulunan adi suçlu' gibi davranıldı.
Ömrünü Türk Ordusu’na adamış, kimisi Kıbrıs Harekatı’nda kimisi terörle mücadelede büyük hizmetlerde bulunmuş subaylara, paşalara bu muameleyi uygun gören, onlara sorgulama adı altında günlerce eziyet eden kolluk kuvvetleri, Sinan Ateş cinayetinde gözaltına aldığı isimleri ise bir gün içerisinde savcılığa sevk etti.
Günlerce sorguda tutulmadılar.
İlk verdikleri ifade ile anında savcının karşısına çıkartılıp oradan cezaevine gönderildiler.
Her suçlunun hayal ettiği olay buydu:
Ayrıntılı sorguya girmeden, savcının karşısına çıkmak.
O da Sinan Ateş cinayetinde oldu. Yakalanan sanıklar jet hızıyla savcılığa gönderildiler.
Olay sırasında tetikçi Eray Özyağcı’nın bindiği motosikleti kullanan Vedat Balkaya, cinayetin en kilit isimlerinden Dodo lakaplı Doğukan Çep, cinayetin organizasyonunda yer alan ve olay öncesi Çep’e 97 bin TL gönderen MHP’li Ufuk Köktürk, cinayetten önce Doğukan Çep ile birlikte Sinan Ateş'in ofisinin bulunduğu Çukurambar bölgesinde keşif yapan Suat Kurt, tetikçi Eray Özyağcı ile iki özel harekât polisini Ankara'ya getiren aracın sahibi Mustafa Uzunlar, Eray Özyağcı ve Vedat Balkaya'nın cinayetten önce Ankara’da kaldıkları evin sahibi Hakan Saraç ve tetikçiyi Ankara’ya götüren Özel Harekât Polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Gelenbey sadece bir gün sorgulandı…
Sadece 1 gün…
Cinayet şüphelilerine Ankara’da yardım eden ve MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alınan Tolgahan Demirbaş ise ifadesi bile alınmadan serbest bırakıldı…
Türkiye’yi sarsan bir cinayette Emniyet gözaltına aldığı isimlerin jet hızıyla savcılığa sev edilmesi ise akıllarda soru işareti bıraktı.
Örneğin Ukrayna’dan getirilen Necip Haplemitoğlu cinayetinin sanığı ordudan atılma yüzbaşı Bozkır Ankara’da günlerce emniyette sorgulandı. Sorulacak soruların defalarca sorulduktan sonra günler sonra savcılığa oradan da mahkemeye sevk edildi.
Oysa bu olayda ise öyle olmadı.
Sanıklar anında kendilerini savcının karşısında buldular.
Bu da akıllara doğal olarak bu işin tam çözülmek istenmediğini sorusunu getirdi.
Sanıkların ilk verdikleri ifadelerde “öldürmek kastımız yoktu” vs vs gibi uydurma savunmaları bu cinayeti sıradan bir hale getirmek için olduğunu göstermektedir.
Emniyetin nasıl çalıştığını iyi bilenler ile siyasi kulislerde konuşulan konu ve soru şudur:
Bu siyasi cinayetin faillerinin vereceği ip uçlarıyla suikastin asıl uzanması gereken yerlere uzaması istemeyen ellerin mi devreye girdi?
Sanıklar neden bir önce mahkemeye sevk edildi?
Asıl cevaplanması gereken soru da budur…
Oysa mahkeme için, emniyette verilen ifade çok önemlidir…
Susurluk benzeri "Mafyasiyasetpolis" üçgeni yine karşımızda!
Yok karşımızda değilse, o zaman Ateş’in öldürülmesindeki siyasi bağlantıların üzerine gidilecek mi, göreceğiz…
Lakin şu var ki; bize önümüzdeki günlerde gösterilmek istenen manzaradan kesitleri de cinayetteki şu soru işaretleri veriyor…
Emniyet sorgusunda inilmeyen derinleri gösteren soru işaretleri bunlar!
Mesela olay sonrasında kaçan tetikçi Eray Özyağcı'nın kaçmasına kimler yardım etti ve şu an nerede saklanıyor?
Tetikçiye Sinan Ateş'i vurması talimatını kim veya hangi yapı verdi?
Organizasyonun sahnedeki azmettiricisi Dodo lakaplı Doğukan Çep, Hasan Ferit Gedik davasında kasten öldürme dâhil birçok ağır suçla yargılanırken neden tahliye edildi?
Çep, davada 62 yıl ceza almasına karşın nasıl 4 yıl boyunca kaçmayı başardı?
Sık sık Gürcistan'a giden Çep, sınırdan nasıl geçti?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sinan Ateş cinayetinden dört gün önce kendini makamında ziyaret eden MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz ile ne görüştü?
Soylu, cinayette iki özel harekât polisinin de tutuklanmasına karşılık idari soruşturma neden başlatmadı?
Alın size halkaları birleştirmeye yarayacak bazı sorular…
Ateş cinayetinin tüm ayrıntılarıyla açığa çıkmasını, hangi hesapların, hangi planların sonucu olarak bu cinayetin işlendiğinin ortaya çıkartılması bakın nerelerden geçiyor, nerelere uzanıyor…
Kim bilir, belki de bundandır ifadelerin çok uzatılmaması…
Yeniçağ