Ankara’da silahlı saldırı sonucu öldürülen eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetine ilişkin açılan davanın ilk duruşması Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nde dün görülmeye başlandı Sanıklar 19 ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıktı.
Davanın 2’inci celsesi bugün görüldü. CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan duruşmayı Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’le birlikte takip etti.
Duruşmaya DEVA Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, İYİ Parti Milletvekilleri Selçuk Türkoğlu ve Selcan Taşçı Hamşioğlu, Saadet Partisi Milletvekilleri Mehmet Atmaca ve Mustafa Kaya katıldı.
Sanıklar jandarma eşliğinde duruşma salonuna alındığı sırada azmettirici Doğukan Çep, basın bölümüne dönerek gazetecileri “Görüşeceğiz seninle” diye tehdit etti. Çep dün de İsmail Saymaz’ı tehdit etmişti.
Duruşmada, olay günü Ateş’in yanında yer alan ve yaralandığı için dosyada müşteki sıfatıyla yer alan akrabası Selman Bozkurt da bulundu.
Sanıkların avukatı, siyasilerin müştekilerle oturmasını eleştirip bunun taraflar üzerinde baskı oluşturduğunu belirtti. Mahkeme Başkanı’da avukata, “Tarafların güvenliği için öyle bir düzenleme yapıldı. Bunun altında bir şey aramayın. O tarafta, bu tarafta kimin olduğunun bize hiçbir etkisi yok. Kim gelirse gelsin bizi ilgilendirmiyor” dedi.
Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi, Sinan Ateş davasında Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’i dışarı çıkarmayan kolluk görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmaya karar vererek, duruşmayı yarına erteledi.
Savunmalar sırasında gerginlik arttı. MHP’li avukat Serdar Öktem’in sorgusu sırasında mahkeme başkanı ile Ateş ailesinin avukatları arasında tartışma çıktı. Sanık avukatları ile Ateş ailesinin avukatları arasında çıkan gerginliğin devam etmesi üzerine mahkeme başkanı, Ateş ailesinin avukatı Ali Yücel’in dışarı çıkarılması talimatı verdi. Mahkeme başkanı “Ağzınıza hakim olamıyorsanız çıkacaksınız, dışarı çıkacaksınız” deyince bir başka avukat, “Çıkar o zaman” dedi. Mahkeme başkanı, “Atın bunu” diye bağırdı. Avukatı dışarı çıkarmayan kolluk görevlileri hakkında işlem yapacağını söyleyen mahkeme başkanı, “Onu dışarı çıkarmayan polisleri de istiyorum. Kolluk amirler, emniyet müdürleri buraya gelsin, sicillerini istiyorum, görevlerini yerine getirmediler, beni burada bas bas bağırttılar. Ben burada 10 defa emir vermek zorunda değilim” diye bağırmaya başladı. Ateş ailesinin avukatı ile duruşmayı izleyen Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır salondan çıkarıldı.
Serdar Öktem’in savunması sırasında müşteki avukatlar ve sanık avukatları arasında tartışma çıktı. Hakim polislere bağırarak müşteki avukatını salonda attı. Avukatın salondan çıkartılmasına tepki gösteren Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır’da hakim tarafından duruşma salonunun dışına çıkartıldı.
Dışarda basının sorularını yanıtlayan Çayır şunları söyledi:
“Ben sıkı yönetim mahkemelerinde yargılandım. Böyle bir bağırma çağırma görmedim. Hakim bağırarak yönetemez. Adaleti arayan avukatların sorusu yarım bırakılmamamı. Sorularına engel konulmamalı. Sanık avukatları için de geçerli. Sadece müşteki avukatlarının birinin atılmasını istedi. Aynı davranışları göstermişken müşteki avukatlarını atmanız doğru değil dedik. Bunun üzerine atacağım dedi. Atın o zaman dedim. Benim arkamdaki avukat sandı. O değil benim dedim. Bir yere gidiyor orada soruları kesin diyor. Falancanın ismi geçiyor kesin diyor. Onunla ilgili konuşma diyor. Devlet beye de söyleyeyim kimse sizi suçlamıyor. Siz de gerçeği aramalısınız. Bu işin sonu neyse açığa kavuşsun ki bir daha böyle olaylar olmasın.”
Mahkeme Başkanı, Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’i mahkemenin talimatına rağmen dışarı çıkarmayan Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Düzgün dahil olmak üzere polisler hakkında tutanak tutulmasına karar verildiğini bildirdi. Mahkeme başkanı, bu yönde polislerin sicillerinin belirlenmesi için müdür yardımcısı Murat Düzgün’e talimat verildiğini, hazırlanacak tutanağın mahkemeye teslim edilmesinin istendiğini bildirdi.
Tetikçiyi Ankara’ya getiren özel harekat polislerinden Murat Can Çolak’ın savunması alınıyor.
Suçlamaların hiçbirini kabul etmeyen Çolak, diğer polis Aşkın Mert Gelenbey’in teklifiyle Ankara’ya gitmeye karar verdiklerini söyleyerek, “Daha sonra tanımadığım Eray Özyağcı geldi, dedesinin hasta olduğunu, Ankara’ya gitmek istediğini söyledi. Aşkın da bana abisinin sıkıntılı olduğunu söyleyerek, ‘gitmişken eğleniriz’ dedi. Ankara’ya gittik. Ben uyudum zaten. Arabayı yaklaşık 40 kilometre sürdüm dönüşte, sonra yine uyudum” dedi.
Mahkeme başkanı, “Eğlenmeye gittiniz, abisini sormadı mı, ‘niye geldiniz, eğlenmiyoruz’ diye? Sen uyumaya mı gittin?” sorusunu yöneltti. Çolak da “Ben abisine sordum ‘Eğlenmeye gitmeyeceğiz mi?’ dediler ama ben uyudum, gidemedik” dedi.
Çolak, Doğukan Çep’i tanıyıp tanımadığına ilişkin sözlerinde de çelişkili bilgiler verdi. Başkan, bunun üzerine Çolak’ın “Otoparka Doğukan Çep geldi” sözlerini hatırlattı.
Hakim, yine önceki ifadelerinde uyuduğuna ve eğlenceye gideceklerine ilişkin bir ifadesi olmadığını belirtti.
Hakim, Çolak’a “2 saat için mi Ankara’ya gittiniz” diye sordu, Çolak “Arabada içmiştim, uyumuştum” cevabı verdi.
Çolak, Eray Özyağcı’nın üzerinde herhangi bir silah görmediğini de öne sürdü.
Ateş ailesinin avukatları, “Yakalaması olan birini şerefli Türk polisi nasıl taşır?” diye sorunca, diğer polis Aşkın Mert Gelenbey ve sanık müdafileri tepki gösterdi. Çolak, “Ben Özyağcı’yı tanımıyordum ki araması olduğunu bileyim” dedi, avukatlar “Tanımadığınız insanın ismini biliyorsunuz” diye cevap verdi. Yine Ateş ailesinin avukatları, “Akşam 18.00’de Ankara’da olup 22.00’de Ankara’dan ayrılmayı planlıyorsunuz. Pavyonlar bu saatte açık mı ki siz Ankara’da eğlenmeyi gidiyorsunuz?” diye sorunca, sanık müdafileri tepki gösterdi.
Avukatlar ayrıca, “Polisler şehir dışına giderken idari makamlardan izin almak zorundadır, izin aldınız mı?” diye sordu, Çolak almadıkları cevabını verdi. Mahkeme başkanı ise sorunun esasa ilişkin olmadığını söyledi.
MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Köktürk’ün savunmasına geçildi
Köktürk, Ateş’in öldürülmesinde azmettirici olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Doğukan Çep’in, cinayetten bir gün önce kendisini aradığını anlattı.
Doğukan Çep ile 2013 yılında Maltepe Cezaevinde aynı koğuşta tanıştıklarını itiraf eden Köktürk, Çep’in Ateş öldürülmeden önce kendisini 28 Aralık gece 23.00’de Facetime üzerinden aradığını söyledi.
Köktürk, MHP’li avukat Serdar Öktem ile cinayet günü içerisinde yaptığı Facetime görüşmelerinin sorulması üzerine, “Serdar abi benim avukatım. Ben avukatımı arayamaz mıyım, hukuki bir şey soramaz mıyım” diye sordu.
Köktürk, duruşmadaki savunmasında suçlamaları reddetti. Çep’in olaydan önce kendisini arayarak borç istediğini söyleyen Köktürk, ödemenin bu nedenle yapıldığını öne sürdü.
Köktürk, savunmasına şöyle devam etti:
“Benim tutuklanmamdaki motivasyon para göndermem değil, ben daha önce cinayetten cezaevinde yattım. Nasıl olacak da eşim doğuma yakınken, cinayetle ilgili bir parayı eşimin hesabından atacağım… Bana başka da sorulan bir soru yok. Paraya ihtiyacı olduğu için ödeme yaptım. Biz tahliye olmayacağız, görülmemiş mahkemenin verilmiş kararıyla alınıyoruz. Evimi basıyorlar, ‘Kime attın parayı?’ diyorlar. Ama onlar için süper bir şey var. MHP İstanbul İl Başkanlığı önünde fotoğraf çektirmişim, MHP’yle ne alaka abi? ‘Yok Olcay kılavuz işin içinde mi?’ Ne alakası var Ülkücü camiayla? 55 yıllık parti, böyle bir şeye mi kalır? Bu kadar aptallık olabilir mi? Allah’ından bulacaklarını düşünüyorum. Burada normal cinayet davasında olmayacak şeyler dönüyor. 4 bin lira para atmışım sadece. Doğukan Çep benim sevdiğim arkadaşım, yokluk gördük, bu kadar arkadaşlığım var. Onun dışında bir tane olaya karışmışlığım var mı? Allah şahidimdir sırf Milliyetçi Hareket Partisi’nde fotoğraf çektirdim, Yavuz Selim Demirağ diye bir gazeteci hakkımda yazmaya başladı, eskiden severdim de onu.”
Avukatlar Serdar Öktem ile cinayetten bir gün sonra 31 Aralık’ta facetima üzerinden neden görüştüğünü sorarak, “Öğlen saatlerinde başlayan görüşme, akşama kadar sürüyor gece saatlerinde siz yakalanana kadar sürüyor. Ne konuştunuz? Doğukan Çep’in cinayet günü sizi araması var” diye belirtti.
Duruşma salonunda gerginlik çıktı, Köktürk, “O dosyayı kim incelediyse o da buraya gelir inşallah. Ben cinayet için arar mıyım ertesi gün? Ben Doğukan Çep’le yakın arkadaşım, görüşürüm” cevabı verdi.
Mustafa Uzunlar’ın savunmasına geçildi.
Tetikçi Eray Özyağcı, 28 Aralık’ta özel harekât polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey’in kullanımındaki kiralık transporter araçla Ankara’ya getirilmişti.
Aracın sahibi olan otopark işletmecisi Mustafa Uzunlar da gözaltına alınarak tutuklanmış, ifadesinde söz konusu aracı Ataşehir’deki otoparkta iki polisin aldığını söylemişti.
Mustafa Uzunlar savunmasında, suçlamaları reddederek, “27 Aralık günü otoparka gittiğimde Doğukan Çep otoparktaydı. Kendisi kiralamak için benden araç istedi. Polis arkadaşlarla birlikte düğün tebriğine gidip geleceğiz dedi. Ben de aracı kiralayabileceğimi söyledi. İndirim de yaptım, polisler var diye de güvendim. Ben aracı yıkamaya verdiğimde, bu iki polis arkadaşın ‘Pavyona gideriz’ konuşmalarına denk geldim. Aracı polislere çalışanım teslim ettim, ben spora gittim. Doğukan ben ayrılırken oradaydı, geri geldiğimde yoktu. Araca önce özel harekatçılar bindi, ardından Babi lakaplı Eray geldi, polislerle birlikte gittiler. Ben Doğukan’a sordum ‘sen gitmeyecek misin’ diye, ‘ben gitmeyeceğim arkadaşlar gidecek’ dedi. Ben de polislere verdiğim ve Doğukan’ın arkadaşım olmasıyla sebebiyle aracı verdim. Saat 16.0017.00 gibi gittiler, ben otoparkın kayıtlarını polise teslim ettim” dedi.
Avukatlar Uzunlar’a Doğukan Çep’i neden farklı bir isimle kaydettiğini sorduğunda “korktuğunu” öne sürdü. “Bu araçta GPS cihazı yok, diğer araçlarınızda GPS cihazı var mıydı?” diye sorduklarında ise sanık müdafileri ve Ateş ailesi avukatları arasında gerginlik çıktı.
Mahkeme Başkanı müdahale etti, Uzunlar soruya “Uzun süreli yolda olacaklara takabiliyoruz” yanıtı verdi.
Uzunlar, konuşmada geçen ‘İcraata gitmişler’ konuşmasına ilişkin, “Polislerin kendi aralarındaki pavyon konuşmasını kastettim, çapkınlıktır. Beni kandırarak, bu olaya kattığı için Doğukan’ın kendisinden de şikayetçiyim” dedi.
Duruşmada, sanıklardan otopark sahibi Uzunlar’ın ortağı olan Osman Bayraktar’ın savunmasına geçildi.
Bayraktar, aynı zamanda diğer sanıklardan Hakan Saraç’ın geçmiş dönemde cezaevinden arkadaşı.
Bayraktar, hakkındaki suçlamaları reddetti.
Doğukan Çep, Bayraktar’ın savunması sırasında söz istedi. Soru sormaması ve ne dediğinin anlaşılmaması üzerine mahkeme başkanı sinirlenerek, “Kes sesini, otur yerine, alın mikrofonunu” diye bağırdı.
Doğukan Çep, salondan çıkarıldığı sırada basın bölümüne dönerek öpücük attı.
Sanıklardan Mehmet Yüce’nin savunmasına geçildi.
Yüce, tetikçi Eray Özyağcı’yı olay yerinden motosikletle kaçıran motokurye Vedat Balkaya’ya motosikleti satan kişi.
Yüce, savunmasında taksi durağı işlettiğini, motor kiraladığını ve sattığını anlattı. “Vedat Balkaya aradı, motor kiralamak istediğini söyledi. Geldi, gördü, anlaştık. Motorun ödemesini yaptı, kalanı daha sonra ödeyecekti. 25 Aralık saat 15.0016.00 civarı motoru aldı. Doğukan Çep ile Eray Özyağcı’yı tanımıyorum. Bana motor bağlanınca mesaj geldi, ayın 30 ya da 31’iydi. Kimseyi tanımıyorum, olay bundan ibaret ve buradayız” dedi.
Yüce, Vedat Balkaya’nın kendisini sosyal medya ilanından bulduğunu öne sürdü. Ancak çevredeki insanların tanıması ve güvenli görmesi üzerine faturalandırma yapmadığını iddia etti.
Eski MİT görevlisi olduğu belirtilen Çağlar Zorlu’nun savunmasına geçildi.
Sanıklardan Tolgahan Demirbaş, bilirkişi raporuna göre, o dönem Ankara Emniyeti Cinayet Büro’da görevli olan ve bir dönem Ateş dosyasına da bakan komiser Mustafa Ensar Aykal’dan Ateş’in adresini, eski MİT görevlisi Çağlar Zorlu’dan da konumunu istemişti.
Duruşmada savunması alınan Çağlar Zorlu, dosyanın önceki savcıları olan ve daha sonra görevlendirmeden alınan savcılara işaret ederek, “Savcılar Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’ya hakkımı helal etmediğimi belirterek söze başlamak istiyorum. Uydurma adreslerle 18 aydır cezaevinde tutuluyorum. Uydurma adreslerle ilgili yazışmalar dışında bu davayla ilgili bir alakam yoktur. Tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Çağlar Zorlu, iddialarını şöyle sürdürdü:
“Şube Müdürlüğü’ne davet edildiğimde ‘Telefonuna, bilgisayarına bakacağız, bir şey çıkarsa yandın, yoksa iyisin’ dediler. Ben Demirbaş’a bazı programlar bildiğimi söyledim yalnızca sohbet arasında. Savcı Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya, ‘Sinan Ateş’in konumlarına baktık. Gerçekten de uydurmaymış’ dediler, ‘seni bırakacağız’ dediler, ‘ifadeni yazalım git’ dediler. Benim ifadem tutanağa yazılmış, polis geldi ‘Seni gönderiyoruz’ dedi. Sonra avukat çağırdılar. Ben onlar için bulunmaz nimettim, bu davaya renk katmak için getirdiler, Şablona oturtmak için davaya MİT’çi bulalım dediler. Oradan da Hakan Fidan’a yürürüz diyerek davayı bu hale getirdiler. Aytaç Ataç falan neden Sinan Ateş’i öldürsün. Ben tanımıyordum ki buradakiler de tanısın? Savcı Durdu Özer ile Durmuş Ali Kaya’nın şablon oluşturulması için buraya eklendim. Ben eski MİT’çi değilim.”
Kayseri ve Ankara’da restoran zinciri sahibi olan ve Gölbaşı’ndaki çiftliğin sahibi Aytaç Ataç’ın savunmasına geçildi.
Aytaç Ataç, savunmasında suçlamaları reddederek şunları söyledi:
“Tolgahan Demirbaş’ı tanıyorum, her hafta takımını çiftlikte kahvaltı yaptırdı. Kendisi de sürekli gelmeye başladı, köpek hediye etti. Ona bakmaya geliyordu. Tolgahan benden habersiz oraya çokça gitmiştir, köpekleri beslemiştir. Olay günü saat 11 sularında beni aradı, çiftliğe gideceğini söyledi. Biz Yavuz Süleymanoğlu’yla restoranda otururken telefon geldi, ‘Sinan Ateş’i vurmuşlar’ dedi. ‘Kim o’ dedim, ‘eski Ülkü Ocakları Başkanı’ dedi, ben de ‘Tolgahan tanır’ diye aradım. ‘Vurmuşlar haberin var mı’ dedim, ‘yok abi’ dedi. Sonra öldüğünü gördüm, öldü mü, nereli diye aramalar yaptım. Cenazesine baktım, çok üzüldüm. Benim tek bildiğim budur. Olay günü Çağlar’ı da aradım (Zorlu). ‘Sinan Ateş vurulmuş haberin var mı’ dedim.”
Mahkeme başkanı “Çağlar’ı niye aradın? Onun Sinan Ateş’i tanıdığını nereden biliyorsun?” diye sordu. Ataç, “Tolgahan, Çağlar’a ‘bir konumu öğrenebilir misin’ diye sordu. Sinan Ateş’in adresini sormuştu. Bir eylem mi, pankart mı ne yapılacakmış. ‘Çocuk musunuz’ dedim” diye yanıt verdi.
Ataç’ın ardından, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanlığı döneminde birlikte çalıştığı isimlerden olan MHP’li avukat Serdar Öktem’in savunmasına geçildi.
Geçmişte Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı da yapan Öktem, cinayetin İstanbul ayağında eylemi organize eden Doğukan Çep, Eray Özyağcı ve MHP’li Ufuk Köktürk gibi isimlerin de avukatı.
İddianameye göre, eski Ülkü Ocakları yöneticileri Tolgahan Demirbaş ve Emre Yüksel, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın makam aracı olarak kullanılan Audi marka çakarlı araçla tetikçiyi alarak önce Bolu’ya götürdü, bu saatlerde dosyanın tutuklusu MHP’li Avukat Serdar Öktem ile Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı Ömer Şanlı’nın da Bolu’ya geldikleri tespit edildi.
Sanık avukat Serdar Öktem, savunmasında suçlamaları reddederek, dosyanın eski savcılarını işaret etti. Öktem, “Durdu Özer ve Durmuş Ali Kaya’nın manipülasyonuyla tutuklandım. Ülkü Ocakları ve MHP ile ilgim olduğu soruldu. ‘Onur ve şeref duyuyorum Ocak üyesi olduğum için ama dosyayla ilgisi yok’ dedim. Durdu Özer, savunmaları vermeyeceğini söyledi gizlilik gereği, 10 dakika sonra twitter’a düştü savunmam. ‘2 Ocak’ta neden emniyete gittin’ dediler, ben avukat olarak emniyete gitmemle sorgulandım. Vatan haini Cevheri Güven hakkımda videolar yaptı, bunlardan rahatsız oldum, Ankara’ya gidiyordum” ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanı “Sen Ankara’ya Ceheri Güveni şikayet etmek için mi gittin” diye sorunca, Öktem savunmasına şöyle devam etti:
“Hayır efendim, FETÖ’cüler, PKK’lılar, DHKPC’liler beni hedef gösteriyordu. Cinayetten sonra hakkımda haberler çıktı. Emniyete gittim, ana kapıda, hakkımda böyle bir durum olduğunu, ifade vermeye geldiğimi söyledim. Polis, cinayet büroyu aradığını ve hakkımda böyle bir şey olmadığını söylediler. Ben Ufuk Köktürk’ün avukatıyım ama sahte tutanak çıktı ifadesine girdim diye. ‘Benim HTS kayıtlarımı getirin’ dedim ifademde. O tarihlerde İstanbul’da olduğum, kimlerle görüştüğüm belli olacak.”
Avukat Öktem, cinayetin ardından gözaltına alındıktan sonra sorgusunda telefonunun şifresini vermemiş, gerekçe olarak geçmişte geçirdiği covid rahatsızlığını göstererek, “Şifreyi hatırlamıyorum” demişti.
Öktem, covidin üzerinden zaman geçmesine rağmen aynı savunmayı duruşmada da yapınca mahkeme başkanı “Şimdi hatırlıyor musun şifreyi?” diye sordu, Öktem “hatırlamıyorum” yanıtını vererek gerekçe olarak da geçmişte geçirdiği covid rahatsızlığı nedeniyle hafıza kaybı yaşadığını iddia etti.
Öktem, geçen yıl temmuz başında cezaevinde rahatsızlanmış, kalp spazmı geçirdiği gerekçesiyle Etlik Şehir Hastanesi’ne kaldırılmıştı. İddiaya göre, hastanede “sarı alan” olarak adlandırılan bölümde müşahede altında olduğu sırada Ülkü Ocakları üst yönetiminden kritik iki ismin de aralarında bulunduğu beş kişi Öktem’i ziyaret etti.
Öktem hastaneye kaldırıldığını da anlattı, ancak ayrıntılardan ve bu iddialardan bahsetmedi.
Savunmasına devam eden İstanbul’dan Ankara’ya geldiği aracın plakasını ve modelini hatırlamadığını söyleyen Öktem, “Aynı araçla İstanbul’a döndüm” dedi.
Öktem savunmasında, “Mensubu olduğum bir camiaya yıkmak için 18 aydır bize zulmediliyor” dedi.
Daha sonra avukatların sorgusuna geçildi. Öktem, sorgu üzerine olay tarihinden yaklaşık 1 yıl önce son olarak Çep’le konuştuğunu, başka bir yakınlığı olmadığını söyledi ve şu cevapları verdi:
“Ben ülkücü olmaktan şeref duyuyorum, çocukluğumdan beri bu camianın içindeyim. Bir dönem Ülkü Ocaklar Genel Başkan Yardımcılığı yaptım, covid rahatsızlığım nedeniyle bıraktım. Maktülle alakalı gıyaben biliyorum, ben onun döneminde görev yapmadım, yan yana gelmedik. Ne iletişimim ne tanışıklığım var.”
Cinayetin ardından gözaltına alındığı sırada telefonuna el konulan Serdar Öktem’in diğer bağlantılarını çözmek için polis telefonunun imajını almak istemişti. Ancak Öktem, Iphone marka telefonunun şifresini hatırlamadığını söyleyerek açılış kodunu savcılıkla paylaşmamıştı. Öktem, Covid’e yakalandıktan sonra hafıza kaybı yaşadığını öne sürmüştü.
Öktem savunmasında, “Mensubu olduğum bir camiaya yıkmak için 18 aydır bize zulmediliyor” dedi.
Daha sonra avukatların sorgusuna geçildi. Öktem, sorgu üzerine olay tarihinden yaklaşık 1 yıl önce son olarak Çep’le konuştuğunu, başka bir yakınlığı olmadığını söyledi ve şu cevapları verdi:
“Ben ülkücü olmaktan şeref duyuyorum, çocukluğumdan beri bu camianın içindeyim. Bir dönem Ülkü Ocaklar Genel Başkan Yardımcılığı yaptım, covid rahatsızlığım nedeniyle bıraktım. Maktülle alakalı gıyaben biliyorum, ben onun döneminde görev yapmadım, yan yana gelmedik. Ne iletişimim ne tanışıklığım var.”
Ateş’in avukatı, “Şifreyi hatırlasaydınız verir miydiniz? 22 sanıktan 21’inin telefonu incelendi, Öktem’in incelenmedi. Hatırlasaydı şifreyi verir miydi?” diye sordu. Öktem, “Avukatlık Kanunu 36. madde kapsamında vermezdim” dedi. Avukat, “Telefonda yalnızca müvekkillerinizle mi görüşüyorsunuz?” diye sorunca sanık müdafileri itiraz etti. Gerginlik çıkması üzerine mahkeme başkanı “Yeter” diye bağırdı. Başkan, Ateş ailesinin avukatına dönerek, “Zaten bu sorunuz hayatın olağan akışına aykırı, bu konuda yetki de takdir de mahkemenin” diye tepki gösterdi.
Sanık avukatları ile Ateş ailesinin avukatları arasında gerginliğin devam etmesi mahkeme başkanı, Ateş ailesinin avukatının dışarı çıkarılması talimatı verdi.
Hakim salondaki güvenlik güçlerine, “Kimden korkuyorsunuz devletin gücünü göstermekten neden çekiniyorsunuz” diye bağırdı.
Serdar Öktem’in sorgusu sırasında Sinan Ateş duruşmasında mahkeme başkanı, Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’in kolluk kuvvetleri tarafından dışarı çıkarılması talimatını verdi. Müşteki avukatları, heyete tepki gösterdi. Mahkeme başkanı ise “itiraz ederseniz dışarı çıkarırım, sıfatınıza bakmam” dedi. Bir avukat, “atabilirsiniz” dedi.
Mahkeme başkanı, “görevini yapmayan kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulurum” dedi.
Bu sırada Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır da itiraz etti. Mahkeme başkanı, Çayır’ın dışarı çıkarılmasını istedi. Polisler bir süre tereddüt etti. Mahkeme başkanı, polislere tepki gösterdi ve onlar hakkında işlem yapacağını söyledi. Bunun ardından Çayır dışarı çıkarıldı.
Mahkeme başkanı, emniyet müdürünü çağırarak, burada benim emrimi yerine getirmeyen polisler hakkında da tutanak tutulmasını istedi.
Mahkeme başkanı, polislere “polisler de suçlu. Kimden korkuyorsunuz, görevini yapmıyorsunuz, devletin gücünü yerine getirmiyorsunuz. Talimatı veren benim. Sevabı da günahı da benim” diye de tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı, “Müvekkillerinizi kendinizi ispat edeceksiniz diye düzeni bozdurtmam. Beyanlarınızı bir yere kadar tolere ederim” diyerek müşteki avukatlarını uyardı.
Mahkeme başkanı şunları söyledi:
“Niye yerine getirmiyorsunuz talimatlarımı, neyden korkuyorsunuz, devletin yüzünü göstermekten bu kadar aciz misiniz, ne elinize geçiyor düzeni bozunca? Ortalığı karıştırmanın hiçbir ailemi yok. Şov yapmaya gerek yok. Bir yere kadar avukatlığını ve savunma hakkınızı tolere ederim, ben de avukatlık yaptım, oraya geçtiğinizde kafanızdan neler geçtiğini bilirim. Ama müvekkillerinize şov yapacaksınız diye sabrımın da bir yeri var.”
Duruşma, taksici Caner Günay’ın savunmasıyla devam etti.
Günay, tetikçi Eray Özyağcı’yı İstanbul’dan Ankara’ya getiren özel harekât polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey ve aracı kiraladıkları otoparkın ortağı Osman Bayraktar’la birlikte olaydan 5 gün sonra gözaltına alınmıştı. Günay, hakkındaki suçlamaları reddetti.
Avukatlar, “28 Aralık’ta sizin hesabınızdan Zekeriya Asarkaya’nın hesabına bin lira gönderilmiş. 6 Aralık’ta Muhammet Özyağcı’dan hesabınıza 50 bin lira gelmiş, açıklar mısınız?” sorusuna “Doğukan Çep arada arar, ‘para gelecek, sonra şu hesaba yollar mısın’ der, öyle yolladım” cevabı verdi.
Eski Ülkü Ocakları yöneticisi ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın eski kalemi Emre Yüksel’in savunmasına geçildi.
Bilirkişi raporunda, Tolgahan Demirbaş ve Emre Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçi Özyağcı’yı Ankara’dan Bolu’ya götürdüğü kayıtlara girmişti.
Emre Yüksel savunmasında şunları söyledi:
“12 yıllık mimarım, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmaktayım. Türkiye Futbol Federasyonu’nda hakemlik yaptım. Ben kanunlara uyan, vatanına milletine bağlı bir insanım. Maktül Sinan Ateş’le hiçbir tanışıklığım yok. Olaydan bir gün önce silah ruhsatım çıkmıştı. Olayın olduğu gün Tolgahan Demirbaş’la çiftlikte atış yapmak için görüştük, sonra Balgat’ta yemeğe gittik, ardından ocağa gittik işlerimizi hallettik. Ben hayatımın bütün akışına devam ediyordum. Tutuklanma gerekçemde hiç tanımadığım Aytaç Ataç ve Çağlar Zorlu’nun ifadeleri yüzünden tutuklandığım soruluyor.
Ben kimseye Sinan Ateş’in avukatı Ali Yücel’in plakasını sormadım. Ben Tolgahan’a bir plaka sordum, Ali Yücel isimli şahsa ait çıkmış. İki buçuk yıl önce atılmış bir mesaj, ifademde gösterilince hatırlamıştım. Ben bir kafe açmıştım, bu araç da orada rahatsız olunmuş bir araç olabilir, o yüzden sormuşumdur. Tolgahan benim sık görüştüğüm bir arkadaş, o yüzden sordum.”
Ben Tolgahan’ın (çiftlikteki) konumuna gitmedim, oralardan geçmedim. Misafirlerimin işi uzadı, çiftliğe gitmedim. Ben akşam Tolgahan Demirbaş’la İstanbul’a geçtik. Kullanımı bana ait olan 06 AT 5021 plakalı araçla gittik. Erken dönmemizin sebebi, eşiyle ayrı yaşıyordu, bir telefon geldi, oğlu yılbaşını birlikte geçirmek istedi, döndük.”
Mahkeme başkanı, ”Olay saatinden sonra 58 görüşmenizi açıklayın” dedi. Yüksel, şunları söyledi: “Bizim 58 görüşmemiz yok, üç gün içinde yapılan görüşmelerdir. Çoğu cevapsız çağrıdır. Hem benim ruhsat işlerim hem misafir işlerim gibi nedenlerle aradım, bu husustan yapılan görüşmelerdir. İstanbul’a giderken yanımızda kimse yoktu.”
Emre Yüksel, savunmasının ardından avukatların sorularına şu cevapları verdi:
“Bana tahsisli araç hala İstanbul’dadır, benim bir ayağım İstanbul’dadır, benim için şehir dışına çıkmak benim için rutindir. Bir HTS’nin altından geçerken, Tolgahan Demirbaş’ın olduğu bir fotoğraf.
Bolu’da durduk, Çorbacı Mülayim’de çorba içtik, dinlenme tesisine geçip İstanbul’a geçtik. İki kişi gittik. 06 AT 5021 plakalı Milliyetçi Hareket Partisi’ne ait araç Ülkü Ocakları’na tahsisli. Bu aracı şahsıma ait yetkisi yoktur. Sık sıkça kullandığım, birçok yöneticinin kullandığı araç. Bu araç benim sıklıkla kullandığım araç. Ülkü Ocakları’na ait araç, Ülkü Ocakları yöneticisi olarak kullanma hakkına sahibim, aracı Ülkü Ocakları’ndan aldık.
Emniyette bana tek bir soru soruldu; ‘Emre Yüksel, cuma öğleden sonradan itibaren ne yaptın?’ ‘Kiminle görüşecektin’ sorusu yok. Ben bu sorulara cevap verdim. Silah olayını söylemedim, çünkü Demirbaş’la sözleştik görüşemedik. ‘Silah aldık, atış yapacaktık’ gibi ifadelerin emniyet tutanağında geçmemesi için ‘göl kenarında oturacaktık’ dedik. Bolu’da kimseyle görüşmedim, kimseyle buluşmadım. İstanbul’a gezmeye giderken çorba içtik. Telefon geldi, zaten gezmeye gittik diye döndük.”
Ayşe Ateş’in avukatları, Bolu’ya neden Tolgahan Demirbaş ile Emre Yüksel’in kendilerine ait araçlarla gitmek yerine Ülkü Ocakları’na tahsisli araçla gittiklerini sordu. Yüksel bu soruya, aracın uzun yolda daha iyi olduğu iddiasıyla cevap verdi, “Ülkü Ocakları’na tahsisli bir araç, Ülkü Ocakları’nın her yöneticisine anasının ak sütü gibi helaldir” dedi.
Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Emre Yüksel’e Tolgahan Demirbaş ile Bolu’ya geldikleri sırada iki ayrı aracın PTS’ye takıldığını, bu araçlardan birinin İsmail Akgül’ün kullanımında olduğunu tespit ettiklerini belirterek soru sormak istedi.
Ancak mahkeme başkanı, bu kişinin yargılama ile ilgisinin bulunmadığını belirterek soru sormasına izin vermedi.
Emre Yüksel’in savunmasının ardından 1877 Alemdağ Spor Kulübü Derneği Başkanı Alper Atay’ın savunmasına geçildi.
Akay, suçlamaları reddetti, Sinan Ateş’i tanımadığını öne sürdü. Doğukan Çep’i, Ufuk Köktürk aracılığıyla tanıdığını anlatan Atay, o dönem futbolculuk yaparken zaman zaman görüştüklerini, birlikte futbol oynadıklarını öne sürdü.
Olay yaşandığında evinden çıkıp kulübün antrenmanı için stada gittiğini, daha sonra eve ve kulübün kafesine geçtiğini, sonra festivale gittiğini anlatarak, “31 Aralık’ta kendi evimdeydim, sonra çıktım. Akşam saatlerinde Doğukan Çep geldi. Oturduk, akşam saatlerine doğru, akşam saatlerinde çıkıp festival alanına geçtik. Polisler beni alınca yılbaşı gecesi festivalde olduğumuzu söyledim. Beni oraya götürdüler, Doğukan’ın oradaki otelde gözaltına alındığını söylediler. Adli kontrolle serbest bırakıldım, 40 günün sonunda Ankara’da savcılıktan çağırıldım. Kendi ayağımla karakola gittim, Ankara polisleriyle Ankara’ya gittim. Üç tane savcı vardı. Ben Doğukan Çep’in böyle bir şey yapacağını bilmiyordum. Festivale gittim, başıma bu geldi” dedi.
Mahkeme heyeti saat 15.45’e kadar duruşmaya ara verdi. Sanıklar salondan çıkarıldığı sırada kendi aralarında ve müdafileriyle anlaşmazlık çıktı. Bu sırada sanıklar müşteki sıralarına dönerek “Sizin de başınız sağ olsun” dedi, müştekilerden biri “İnşallah sizin de başına gelir, evlat acısı çekersiniz” diye bağırdı. Sanık yakınları, “Ne var, baş sağlığı dilediler” dedi. Kısa süreli sözlü atışma yaşandı. Salon boşaltıldı.
Ara bitti, duruşma yeniden başladı. Ankara Emniyeti’nden eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal’ın savunmasına geçildi.
Bilirkişi raporuna göre, Tolgahan Demirbaş, o dönem Ankara Emniyeti Cinayet Büro’da görevli olan ve bir dönem Ateş dosyasına da bakan komiser Mustafa Ensar Aykal’dan Ateş’in adresini, eski MİT görevlisi Çağlar Zorlu’dan da konumunu istedi. Bu yazışmalarda, Demirbaş’ın komiser Aykal’dan, “Genel Başkan istedi de” diyerek, Ateş’in adresini istediği ve “Aynen reis, onun ipini çekmişler” yanıtını verdiği görüldü. Demirbaş’ı gözaltına alan ekipte Aykal da vardı.
Demirbaş dünkü savunmasında, “Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni aradı, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi. Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz” demişti.
Eski amir Mustafa Ensar Aykal, kasten öldürmeye yardım suçlamasını kabul etmediğini söyleyerek, şöyle savunma yaptı:
“9 aydır cezaevinde olduğum süre zarfınca olayı gerçekleştirenlere Ateş’in konumunu verdiğim medyada yazılmış, bunları okumuşum, bu olayın içinde Gazi Meclis’in içinden bir vekilin de (Olcay Kılavuz’u kastediyor) olduğunu görmüş, tüm bunları sabırla dinlemiş, başkaları gibi 40 kapının ipini çekmeden beklemişim. Alınan ifademde de ‘aldatma’ usulünün tamamını anlatacağım. Tolgahan Demirbaş isimli şahıs dışında kimseyi tanımıyorum. Kendisi çok sayıda meslek büyüğümü tanıyan, onların vasıtasıyla şahsımı tanıyan, emniyet, bürokrasi camiasından çok sayıda tanıdığı olan, herhangi bir adli suça karışmadığını bildiğim, öğretmen ve evli biridir. Bu şahıs, zamanla tarafımda oluşturduğu güven çerçevesinde bazen şahsımdan bilgi taleplerinde bulunmuştur. Bu fiilin suç olduğunu bilmekteyim. Ama olağanüstü durumlar gibi yaklaşılıyor.
Tarafıma atılan numara sonrasında, bu numara ‘eski genel başkana çıkıyor’ şeklinde mesaj attığım, karşılığından da ‘ipini çekmişler’ diye mesaj aldığım belirtilmiştir. Ben mesajımda bu ‘no önceki GB’ye çıkıyor’ diyorum. Bunun üzerine şahıs tarafıma ‘aynen’ demiş. Şahıs bana bir GSM numarası göndermiştir. Ben de ‘bu no GB’ye çıkıyor’ dedim yalnızca. Bilirkişi raporu bana gösterilmedi. Bu şaibeli bilirkişi raporunda maktulün ikamet adresinin Demirbaş’ın da cebinden çıkması, bu adresin benim tarafımdan verildiği değerlendirilebilir denmesine rağmen, bu konuda herhangi bir beyan olmamasına rağmen, söz konusu adresin tarafımdan verildiği belirtilmiştir.
“Bu söz konusu adresi neden vermediğim sorulabilir. Verdiğim zaman şikayetçi olabileceği, personelimin de zan altında kalabileceğini düşündüm. 29 Aralık’ta Demirbaş’la aramda 5 kez diye iddia edilen görüşme sayısı şaibeli bilirkişi raporunda bile ikisi 0 saniye gösteriliyor, diğerleri 3 saniye.
Olay günü Demirbaş’ı aradım, ‘Çukurambar’da bir şeyler olmuş haberin var mı?’ dedim. Adam yaralı. O da ‘Yoo hayırdır abi, ne oldu ki’ dedi. ‘Yok bir şey’ dedim, kapadım. Sinan Ateş ismini zikretmedim. Ben cinayet büro amiriydim. Hiçbir sanığın unvanına yer verilmeyen iddianamede, yalnızca benim cinayet büro amiri unvanım var.”
Aykal’a ilk olarak müdafilerin sorusu yöneltildi. “Dava dosyasında yer alan 7948 sayfa dahil, gizlilikle yürütülen soruşturma evrakı düşünüldüğünde, bu unvanını kullandığın yer var mı?” sorusuna, “Hayır, paraf atma yetkim var, unvanım yok” yanıtı verdi.
Avukatlar, Aykal ile Demirbaş arasında üç yılda 446 ileti tespit edildiğini bildirdi. Aykal, “Cinayetin tespiti için Tolgahan, aradığım kişilerden yalnızca biri. Mustafa Uzunlar’ın ifadesini ben almadım, Doğukan Çep’in ifadesini ben almadım” dedi.’
Duruşmada ilk kez birden fazla sanık, savunma yapan bir sanığa sorular sordu. Cinayet soruşturmasında da görev alan, Demirbaş’ı da gözaltına alan sanık eski Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal’a, diğer sanıklar tarafından şunlar soruldu:
Doğukan Çep: Sinan Ateş’in sağ kolu, koruması Selman Bozkurt’un ateş ettiği silahlar hemen toplanmış mıdır, yoksa kaçırılmış mıdır?
Mustafa Ensar Aykal: İki silah vardı, daha sonra teslim edildi. Tutanaklarda vardır.
Doğukan Çep: Görevimizi çok iyi yaptık diyor, karşı taraf ateş etmiş, silahlar 6 saat sonra alınmış.
Mahkeme Başkanı: Yorum yapacak soru sorma.
Aytaç Ataç: Olaydan sonra gelip çiftliğimde arama yapılıyor, polisler arama için geldiklerini söylüyorlar. Tutanaklar nerede?
Aşkın Mert Gelenbey (Özel harekat polisi): İşkence yapılmadığını söyledi kendisi. Ben bizzat Mustafa Ensar Aykal’ın talimatıyla, işkence gördüm.
Tolgahan Demirbaş: Tanış olmamız nedeniyle, zannın ortadan kalkmasını istemek için soruyorum. Benim ifademi direkt kendisi mi almış, hiç baş başa kalmış mıyız?
Mustafa Ensar Aykal: İfadeyi alanı hatırlamıyorum ama ben almadım. Denk gelmemek için de özel çaba sarf ettim.
Zekeriya Asarkaya: İlk kez size soru sorma fırsatı buluyoruz. Bizi sizin ekibiniz mı aldı?
Ufuk Köktürk: Eşim doğuma yakındı, sabah 06.00’ya kadar beni karakolda niye tuttular?
Mustafa Ensar Aykal: Siz İstanbul’da alındınız, eşinizin de alınma gibi bir durumu vardı, hatırlıyorum. Size ‘şüpheli’ deme yetkisine biz sahip değiliz.
Kaynak: TELE1