Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli Amiral Yankı Bağcıoğlu, kamuoyunun gündeminden düşen Altay Tankı Projesi’nde yaşananları Cumhuriyet’e anlattı.
"Neredeyse 20 yıldır başlamayan proje geçen zaman diliminde maalesef demode hale gelmiştir" diyen Bağcıoğlu, Tank Palet Fabrikası’nın devrini de eleştirdi.
"BMC fabrikası bu işi 4,5 kat daha pahalı yapıyor, korkunç!" diyen Bağcıoğlu, "kamu kaynaklarından eskiden 1 TL harcarken şimdi 4,5 TL harcamak anlamına gelir" ifadelerini kullandı. Bağcıoğlu, "Harekât ve lojistik destek konusunda TSK, telafisi güç çok büyük yara almıştır" tespitinde bulundu.
Yankı Bağcıoğlu
İşte CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu’nun sorularımıza yanıtları:
ALTAY Tankı, TSK’nın kritik projelerinden biri. Projenin geçmişi hakkında bilgi verir misiniz?
Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası tüm TSK’da başlayan yerli silah üretimi çabalarının bir halkası olan Milli Tanka sahip olma ülküsü 1990’lı yıllarla beraber hız kazanmış ve gerçekleşmesi yönünde adımlar atılmaya başlamıştır. Her fırsatta gerek açık açık gerek örtülü olarak sahip olduğu silah sistemlerinin idamesine halel getirecek şekilde ambargolara maruz kalan ülkemizin Milli Tanka sahip olma hayali maalesef alınan yanlış kararlar neticesinde çok gecikmiştir.
1990’lı yıllarda başlayan ilk adımların neticesi olarak ALTAY Ana Muharebe Tankı (AMT), 2007 yılında SSİK kararının alınması ile etekemiğe bürünmek yoluna girmiş, yerli olmasını öngördüğümüz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda tasarlanmış bir tank projesidir.
Ana Muharebe Tankı projesi özellikle günümüzün değişen ve gelişen çatışma sahaları dinamiklerini karşılayabilmesi adına Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın stratejik bir projesidir. Sahip olduğumuz AMT olarak kullanılan mevcut sistemler teknolojik ömrünü tamamlamış, idame ettirilmesi de masraflı ve sorunlu hale gelmiştir.
Aktif ve pasif koruma, modern atış kontrol sistemleri ve bilgisayar destekli altyapıya sahip olacak ALTAY tankı 15 Kasım 2012 tarihinde Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı, Otokar'ın Sakarya'daki fabrikada düzenlenen törenle tanıtılmış, iki ana prototipi üretilen Altay Tankı için "2015 yılına kadar seri üretime hazır hale gelecek" denilmiştir. Ancak acil harekât ihtiyacı olan bu tank projesinde 12 yıldır maalesef seri üretime geçilememiştir.
4 blokta 1000 adet üretilmesi planlanan ALTAY tankı ile çok büyük bir rant da ortaya (1520 milyar AVRO) çıkmış, ancak seri üretim için sırayla 2015, 2017, 2023 ve 2025 tarihleri verilmiş olmasına rağmen, 2010 yılında Almanya ile imzalanan anlaşmanın ihlali nedeniyle güç grubu temin edilememiştir. MTU ve RENK firmalarıyla imzalanan ve Almanya’nın onayladığı anlaşmaya göre “NATO üyesi olmayan yabancı ortakların projeye dâhil edilmesi” mümkün değilken Katar ortaklı girişim ısrarı, ne acıdır ki bize yine bizim tercihlerimiz yüzünden on yıldan fazla bir zaman kaybına neden olmuştur.
Peki bugün gelinen nokta hakkında ne söyleyebiliriz?
Bugün itibarıyla neredeyse 20 yıldır başlamayan proje geçen zaman diliminde maalesef demode hale gelmiştir. ALTAY tankı daha üretime dahi başlanmadan modernize edilmek zorunda kalınmıştır.
Adeta yılan hikâyesine dönen motor ve transmisyon sorununu aşmak için Güney Kore’den ilk 100 tank için güç grubu ithalatına karar verilmiş ancak ne acıdır ki bu güç gruplarını Güney Kore kendi muadil tankları için üretmesine rağmen istenen performansı verememesi nedeniyle kendisi de kullanmaktan vazgeçmiştir.
Güney Kore’nin yetersiz bulduğu bu ithal güç grubunun bizim için nasıl verimli olacağı anlamak mümkün değildir. Güney Kore kendi K2 tanklarında Alman MTU ve RENK firmalarının ürünlerini kullanırken, İngiltere ve İtalya gibi devletler bile tanklarında yeni MTU ve RENK çözümlerini kullanma kararı almışken; sürecin yanlış yönetilmesi ve hatta yönetilememesi, ticari hırslara yenik düşülmesi ALTAY tankının envanterimize alınmasını geciktirmeye devam etmektedir.
Millî ve Askerî Güvenlik açısından çok önemli olduğu ifade edilen Tank Palet Fabrikası’nın nasıl ve nereye devredildiği konusunda bilginiz var mı?
19 Aralık 2018 tarihinde çıkarılan KHK ile TSK’nın milli bir değeri, millî bir kıymeti olan ve “Tank Palet Fabrikası” olarak bilinen “1’inci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü” özelleştirme programına alınmıştır.
Tabi bu aşamadan sonra Özelleştirme İdaresinin yasalara uygun yürüteceği işlemler aslında oldukça standart. Yani, öncelikle fabrikadaki değer artırıcı ya da azaltıcı işlemlerin durdurulması ve değerinin tespit edilmesi ve eşit rekabet ilkeleri gözetilerek isteklilerin teklifleri alınarak özelleştirme programının sonuçlandırılması gerekiyor.
Ancak, bu karardan 5 ay sonra, 14 Mayıs 2019 tarihli bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla, “Özelleştirme Kanunu uyarınca, millî güvenlik ve kamu yararı gözetilerek” denilerek Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) tahsisli Tank Palet Fabrikası’nın işletilmesi hakkı bedelsiz olarak MSB’ye bağlı Askerî Fabrika ve Tersane İşletme A.Ş’ye (ASFAT) devrediliyor.
Aynı kararda yer alan bir başka maddeyle de ASFAT A.Ş.’nin bu fabrikayı kiralama, tahsis veya işletme devri yöntemiyle üçüncü kişilere vermesinin de önü açılıyor ve en az 50 milyon ABD Doları tutarında yatırım şartı getiriliyor.
Böylece; MSB, ASFAT AŞ ve BMC Savunma Sanayi ve Ticaret AŞ arasında imzalanan 5 Ağustos 2019 tarihli protokol ile 1. Ana Bakım Fabrikası Müdürlüğü’nün işletme hakkı 25 yıllığına BMC Savunma Sanayi ve Ticaret AŞ’ye, dolayısıyla Katar ortaklı bir firmaya devredilmiş oluyor. Olayın takipçisi olan dürüst bazı gazetecilerimizin de dile getirdiği, ancak vatandaşlarımızın gözünden kalmış olabilecek yargıya yönelik bazı hususları burada hatırlatmak isterim.
Sakarya Milletvekilimiz Ayça Taşkent, “özelleştirme işleminin gizlilik içinde gerçekleştirildiği, millî güvenlik ve kamu yararını gerektirir durumların söz konusu olmadığı, tam tersine millî güvenlik ve kamu yararı uyarınca Tank Palet Fabrikası’nın MSB’nin yönetim ve denetiminde kalması gerektiği” iddiasıyla Danıştay 13’üncü Daire’ye dava açmıştır.
Danıştay Savcısının “Cumhurbaşkanlığı Kararı” ile “Protokol"ün iptali yönünde görüş bildirmesine rağmen 13’üncü Daire, oy çokluğuyla bu kararı ve protokolü “millî savunma sanayisinde ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasının sağlanmasıyla fabrikanın işletme verimliliğinin arttırılması, yeni iş ve üretim imkânları oluşturmaya yönelik yatırımların özel sektör tarafından yapılmasının amaçlandığı dikkate alındığında millî güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumların gerçekleştiğinin anlaşıldığı” gerekçesiyle hukuka aykırı bulmamıştır.
Ancak yapılan işlemlerin hukuka aykırılığını ortaya koyması açısından, karara muhalefet şerhi koyan sayın Doç.Dr. Gürsel Özkan’ın görüşleri bizce çok önemlidir.
Muhalefet şerhinde ne yazıyor?
Sayın Özkan muhalefet şerhinde özetle şu hususlara yer vermiş:
“9 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren özelleştirme ile ilgili Kanun Hükmünde Kararnameyle, yürürlük tarihinden önce özelleştirme kapsam ve programına alınmış olan kuruluşlara ait devam eden işleri sonlandırmak konusunda Cumhurbaşkanlığı makamına verilen geçici ve sınırlı yetkinin, bu tarihten sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait görev ve yetkileri kapsayacak şekilde genel ve sürekli bir yetkiye dönüştüğünü kabul etmek hukuken mümkün bulunmamaktadır.
Zira Anayasa uyarınca özelleştirmeye ilişkin esas ve usullerin kanun ile düzenlenmesi zorunludur. Özelleştirme uygulamalarında yetkili tek karar organı da Özelleştirme Yüksek Kurulu olduğundan Cumhurbaşkanlığı genelgesine dayanılarak bu Kurul’a ait görev ve yetkilerin Cumhurbaşkanlığı makamınca kullanılması mümkün değildir.”
“Fabrikanın MSB’nın hizmet birimleri arasında askerî tesis niteliğinde olduğu, millî güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla savunma sanayi alanında mal ve hizmet ürettiği belirtilerek millî güvenlik ve kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle yüzde 100 hazine sermayeli ASFAT A.Ş.’ye devrine karar verilmişken, millî güvenlik ve kamu yararı bulunduğu tezin terkedilerek, üçüncü kişilere devir öngörülüp bu devrin gerçekleştirilmesi açık bir çelişkidir. Devrin önünü açan Cumhurbaşkanlığı kararında da hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
“Fabrikanın ihalesiz bir şekilde ve değer tespiti yapılmaksızın üçüncü kişilere devredilmesi, özelleştirmeden beklenen yasal amacı gerçekleştirecek mahiyette değildir.”
“Normal koşullarda Özelleştirme Kanunu’nda kanunda belirtilen usuller uygulanarak ve bedel karşılığında gerçekleştirilecek olan devir işleminin bedelsiz olarak gerçekleştirilmesi göz önüne alındığında, dava konusu protokolde de hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
Tank Palet Fabrikasının devredilmesinin Altay tankının seri üretime geçememesine ilişkin sorunun çözülmesine bir faydası olmadığı anlaşılıyor. Güç aktarım ve motor sistemlerinin üretimi ve tedariki konusundaki sorunlardan da bahsettiniz. O zaman Tank Palet Fabrikası neden devredildi ve bu devir ile TSK ne kaybetti?
Muhtemelen hazır kurulmuş işleyen bir sistem, bir fabrika üzerinden gelir sağlamak. Son 22 yıldır çok kez tanık olduğumuz gibi kamunun kıymetli bir kaynağını belli bir yatırımcıya, bir ülkeye kamu gücünü de kullanarak dolaylı şekilde aktarmak.
Sayın Engin Özkoç’un vermiş olduğu soru önergesine almış olduğu cevap sanırım bu tespitimi doğruluyor. Sayın Özkoç hatırlarsanız soru önergesi ile ilgili olarak şöyle demişti. “Millî Savunma Bakanı’na sordum, 231 bin 300 kalem mal; tank palet fabrikasında ordumuz tarafından üretilseydi 65 milyon 640 bin TL edecekti. Aynı malı BMC üretiyor ve hiç yasalarda olmayan, muhasebe sisteminde hiçbir şekilde gözükmeyen, ‘bakiye genel yansıtma tutarı, kar dâhil’ diye, 65 milyonun üzerine 274 milyon 981 TL konup toplamda 292 milyon 673 TL para alıyorlar.” Yani, BMC fabrikası bu işi 4,5 kat daha pahalı yapıyor! Korkunç!
Engin Bey’in verdiği bilgiler çerçevesinde kamu kaynaklarından eskiden 1 TL harcarken şimdi 4,5 TL harcamak anlamına gelir.
TSK’nın ne kaybettiğine gelince, en sona bırakmadan baştan söyleyeyim. Harekât ve lojistik destek konusunda TSK, telafisi güç çok büyük yara almıştır! Bugün yaşanan RusyaUkrayna savaşı, uzayan savaşlarda lojistik imkânların milli kaynaklara sahip olmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Başka neler kaybettik;
Geldiğimiz durumu özetlersek, asıl amacın Altay tankının “bir an önce üretilmesi” ya da “kamu kaynaklarının etkili ve verimli kullanılması” olmadığı; 7 gün 24 saat kurulu düzende çalışan fabrikaya bir şekilde “el değiştirildiği” anlaşılıyor. Tabi güvenlik riskiyle de hala karşı karşıyayız. Peki, BMC, zırhlı araç üretimi için yeni fabrikanın temellerini Ankara’da attı. Burada Altay Tankı ve diğer zırhlı araçları yapmayı planlıyor. Yeni tesisin faaliyete geçmesiyle birlikte Tank Palet Fabrikasının durumu sizce ne olmalı?
Altındaki toprağından, üstündeki teknik personele kadar kamuya ait olan Tank Palet Fabrikası olduğu gibi yerinde kalmalı! Fırtına, optik, palet üretim tesisleri ile yenileştirme tesislerinin tamamı TSK’ya geri verilmeli ve lojistik destek faaliyetine kaldığı yerden devam etmelidir.
Cumhuriyet