Home
30 Eylül 2018 ( 200 izlenme )
Reklamlar

'Türk Telekom rezaletinin çok daha büyüğü yaşanabilir!'

Son dönemde elektrik fiyatlarına üst üste yapılan zamların nedenlerini, AKP'nin enerji politikalarını ve geldiği noktayı Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Gazi İpek'le konuştuk. İpek, zamların nerede duracağını artık kestirilemez noktada olduğuna dikkat çekerken, enerji sektöründe firmaların borcunun 51 milyar dolara ulaştığını, bu borcun karşılanmasının olanaksız olduğunu ve yeni Türk Telekom krizleriyle karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulundu.


Elektrikte artık neredeyse her ay yeni bir zam haberi gelirken, enerji sektöründe neler yaşandığını ve gelinen son noktayı Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek'le konuştuk.

Zamlara ilişkin, "Bunun boyutları ve nerede duracağı bence artık kestirilemez noktada" değerlendirmesinde bulunan İpek, dağıtım firmalarının bir krizin içinde olduğunu belirterek, "Şu an 21 dağıtım firmasının 51 milyar dolarlık bir borcu var. Bunun karşılanabilir olmadığını görüyoruz. Türkiye’de bir Türk Telekom rezaleti, özelleştirme rezaleti yaşandı, bunun burada da, üstelik daha büyüğünün yaşanabileceğini görüyoruz" diyor.

İpek'in soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

'ELEKTRİK ZAMLARINI NEREDE DURACAĞI ARTIK KESTİRİLEMEZ NOKTADA'

Elektrikte artık her ay yeni bir yüklü zam haberi geliyor. Nereye kadar gidecek bu durum, buradan başlayalım isterseniz?

Elektrik tarifesi, 2008 yılında Yüksek Planlama Kurulu’nun aldığı bir kararla EPDK tarafından üç ayda bir düzenleniyor. Yani yılda dört defa elektrik tarifesi düzenleniyor. 2018’in birinci düzenlemesinde belli bir zam geldi, dördüncü ayda bir zam olmadı, yedinci ayda yapılması gerekiyordu, 24 Haziran seçimi sonrası olduğu için yapılmadı. Sonra sekizinci ayda yüzde 9 zam yapıldı. 1 Eylül’de aynı oranda zam geldi. Sonra ilk kez Merkez Bankası’ndan açıklama geldi ve bu açıklamada yeniden elektrik zammı olacağını açıkladı, bu alışıldık bir şey değildi. Bize sorulduğunda, biz bu zamların devam edeceğini düşünüyoruz. Uzun yıllardır kısmen sübvanse ediliyordu, artık bu yapılamaz hale geldi.

Nasıl sübvanse ediliyordu?

TETAŞ’ta gördük bunu. Kamuya ait olan santrallerin elektriğini alıp piyasayı düzenliyor ve dengeliyordu. Rakamlar bu sayede düşük tutuluyordu. Biliyorsunuz KHK ile TETAŞ kaldırıldı, bu da, “sübvanse edecek halimiz kalmadı”nın resmen ilan edilmesi oldu.

Peki, buraya nasıl gelindi?

Enerjide çok ciddi bir yabancı kaynak bağımlılığı var. Enerji üretiminin yüzde 50’den fazlası ithal kaynaklara bağlı. Burada yaşanan her yükseliş, dövizdeki her oynama bizlere zam olarak dönüyor. 

Yani duracak gibi görünmüyor öyle mi?

Bunun boyutları ve nerede duracağı bence artık kestirilemez noktada. 

Burada tabii, tartışılması gereken asıl mesele “zamlar kaçınılmazdır, yapılsın” meselesi değil.

24 Ocak kararları Türkiye’de bir dönüşüm adımıydı. Arkasından 12 Eylül geldi uygulayıcı olarak. Bu sürecin temel ayaklarından biriydi özelleştirmeler. Enerjide bugün geldiğimiz noktanın arkasında bu özelleştirme adımı var. Enerjinin tek elden, kamu eliyle yönetimi tasfiye edildi. Üretim ayrı, iletim ayrı, dağıtım ayrı, satış ayrı hale getirildi. 

Bu sürecin ardından şu anda geldiğimiz noktada iyice paramparça edilen enerji sektörünün artık kontrol edilebilir olmadığını görüyoruz. 80’lerden bu yana devam eden bu projenin esas itibariyle iflas etmiş bir proje olduğunu söylemek gerekiyor. Enerjide yaşanan krizin aşılması için tüm bu süreçlerin kamu eliyle en baştan düzenlenmesi gerekiyor.

Dağıtım ve üretim özelleştirilirken, bu kurumlar dövizle bankalara borçlanarak yaptılar bu işi. Gelinen noktada dağıtım firmalarının 51 milyar dolarlık bir borç yükü var. Bu borcun ödenme olanağı yok. Yani elektrik sektörü dağıtımı ve üretimiyle birlikte, Türk Telekom’da yaşadığımız özelleştirme iflasının bir benzeriyle karşı karşıya kalabilir.

'TÜRK TELEKOM REZALETİNİN DAHA BÜYÜĞÜ YAŞANABİLİR'

Bu durum artık zamlarla aşılabilir noktada değil yani?

Bu sistem artık tıkanmış görünüyor. Bu sistemin devam etmesi mümkün değil. Şu an 21 dağıtım firmasının 51 milyar dolarlık bir borcu var. Bunun karşılanabilir olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla yaptığımız görüşmelerde, TEDAŞ’la yaptığımız görüşmelerde bu konuda uyarılarda bulunduk. Türkiye’de bir Türk Telekom rezaleti, özelleştirme rezaleti yaşandığını, bunun burada da üstelik daha büyüğünün yaşanabileceğini, denetimlerin ne oranda yapıldığını sorduk. Denetim raporlarının açıklanmasını talep ettik. Biliyorsunuz Türk Telekom’un parçalanma sürecinde rol alan bağımsız denetçisini şimdi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olduğunu görüyoruz. Türk Telekom’un iflasa sürüklendiği bir sürecin bağımsız denetçilerinin kim olduğunu yıllar sonra görüyoruz. Aynısının enerji sektöründe de olmasından endişe ediyoruz. Türk Telekom’un 10 katı büyük bir yükten bahsediyoruz burada.

YERLİ KÖMÜRE DAYALI AMA YERLİ KÖMÜRLE ÇALIŞMIYOR...

Bahsettiğiniz "zorlu" tablonun yanında bir de sürekli yeni santral çalışmaları yapılıyor. Bunlara gelen eleştiriler ise “yerli ve milli değilsiniz” şeklinde yanıtlanıyor. Bu “yatırımları” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye şu anda iki başlıkta çalışma yapıyor. Biri yerli kömüre dayalı termik santral projeleri, diğeri de iki nükleer santral projesi. Kısmen de yenilebilir projeler var…

Biz bu termik santrallerin gerçekçi olmadığını biliyoruz. Doğaya, çevreye uygun olup olmamasının ötesinde, enerji politikası olarak baktığımızda, bugün Türkiye’deki yerli kömürün ısıl değerleri buralarda çok düşük kapasiteli üretime yol açacak, istenen değerler yok yani. Yerli kömür olarak konuştuğumuz termik santrallerin bir süre sonra yerli özelliği olmayacağını görüyoruz, aynı bölgelerde çok büyük limanlar yapılıyor, tabii bu yerli kömür için de lazım ama onun ötesinde bir niyet var. Yani yerli kömürle çalışacak denilen santraller bir süre sonra ithal kömürle çalışan yerler haline gelebilir, yani dışa bağımlılık başlığı hala ortada.

Nükleer santral projelerini ise zaten bir enerji politikalarının ürünü olarak görmüyoruz. Burada daha ziyade politik bir adım ve niyet var. 

Akkuyu’da yapılan proje 20232024’te devreye girecek, EPDK’nın 20 yıllık projeksiyonlarına bakıyoruz, elektrik üretiminde yüzde 10’luk bir payı karşılayacak. Sinop’takine bakıyoruz, 202728’de devreye girecek, onunla birlikte toplam o gün yine EPDK’nın projeksiyonuna bakıyoruz yüzde 16 gibi bir rakam görüyoruz. Bu ikisini birleştirdiğimizde yüzde 10 ve yüzde 16 için bu riske girmeli midir Türkiye? 

'NÜKLEERDE RİSK BÜYÜK'

Risk nedir? 

Çok büyük yatırımlar bunlar. Bu yatırımların hem maliyetleri hem satın alma garantileri büyük, bunu geçiyoruz çevre tahribatını görüyoruz, bunu da geçiyoruz nükleer santraller teknolojik olarak henüz soğutması ve diğer unsurlarıyla insanlığa güven veren, evet bu teknoloji kullanılır denilen noktaya gelmiş değil, bunu görüyoruz. 

Nükleerin altın çağına bakıyoruz, bu riskler bilinmediği için çok büyük projeler yapıldı, o dönem riski ve zararları bilinmiyordu. Arka arkaya kazalar gelip riskleri görülmeye başladığında insanlık bir dakika dedi. Bu projeleri durdurdu.

KAYIP MİKTARI ÇOK YÜKSEK

Sizce nasıl bir enerji politikası izlenmeli, neler öneriyorsunuz?

Bizim esas olarak önerdiğimiz şey şu, Türkiye’nin 88 bin megawatt civarında kurulu gücü var, bu kurulu güçten üretilen elektrik enerjisinin yeteri kadar verimli kullanılmadığını düşünüyoruz. 

Üretilen enerji son tüketiciye gidene kadar büyük bir kayıp yaşanıyor. İletim teknolojisi hala kamunun elinde, burada sadece yüzde 23’lük bir kayıp var, bu uluslararası standartlara uygun. Ancak dağıtıma geldiğimizde burada kayıplar yüzde 1415’ler civarına çıkıyor. Burada uluslararası standartlarda yüzde 6’lık bir kayıp öngörülüyor. Bu kayıp ve kaçaklar yapılmayan yatırımlardan kaynaklanıyor.

Bir de son tüketicideki kullanımda sorun var. Sanayide geri teknoloji kullanılması kayıpları arttırıyor, bir de konutlarda yeni teknolojiye geçilmemesi, led aydınlatma kullanılmaması örneğin, bunlar da kaybın diğer nedeni.

Yani üretimden son kullanıcıya giden süreçte gerçekten çok büyük bir kayıp var. Enerjinin etkin kullanılması gerekiyor. Yeni yatırımdan önce biz ürettiğimiz enerjiyi gerçekten sağlıklı ve dengeli kullanabiliyor muyuz, buna bakmalıyız. Bunun birinci yöntemi dağıtım hatlarındaki kayıp ve kaçakların önlenmesi, ikincisi, son tüketicide teknolojinin yenilenmesi. Bu yatırımlar çok büyük maliyetler olmamasına rağmen yapılmıyor. 

Kısacası çok cüzi bir yatırımla yüzde 10’luk bir kaybı engelleyebiliriz, bu da 202324’te nükleer santralden gelecek enerjiye denk düşüyor.

Bunları sağladıktan sonra hala ihtiyacımız varsa, yatırım yapacaksak bu yenilenebilir enerjiden karşılanmalı. Dünya hızla buna doğru gidiyor.

Bunları yaptığımız durumda bu adı geçen “yatırımları” yapmak zorunda kalmayacağız.

http://haber.sol.org.tr/turkiye/turktelekomrezaletinincokdahabuyuguyasanabilir248425

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Diyanet'ten polislere 'ahlak' dersi! AKP ret oyu verdi! Emeklinin bir umudu daha söndü! İstanbul’da 65 yaş ve üstüne sokağa çıkma kısıtlamasıyla ilgili yeni karar! Hürriyet o yalanı nasıl manşetine taşıdı? Faruk Bildirici canlı yayında anlattı