İmzalanan sözleşmeye göre, bedelsiz ve borçsuz olarak 2026'da tekrar kamuya devredilmesi gereken Türk Telekom'un, 1 milyar 650 milyon dolar ödenerek TVF tarafından satın alınması kamuoyunda birçok soru işaretine neden oldu.
2005 yılında Türk Telekom'un yüzde 55'lik hissesini Türk bankalarından çektiği kredilerle 6,5 milyar dolara satın alan Lübnanlı Hariri ailesine ait Ojer Telekom (OTAŞ), işlettiği dönemde yaklaşık 7 milyar dolarlık temettü almasına rağmen kredi borçlarını ödememiş ve 2018'de şirketi alacaklı bankalara devretmişti.
OTAŞ'ın aldığı temettülere rağmen borçlarını ödememesi ve Türk Telekom'un kredilerinin uzun süre yüzdürüldükten sonra batık durumuna düşmesi, soruşturma konusu yapılmamıştı.
Ekonomist Murat Kubilay, TVF'nin satın alma hamlesini sozcu.com.tr'ye değerlendirdi.
AKP'nin hatalı bir özelleştirmeyle başlattığı sürecin şeffaf olmayan bir anlaşmayla tamamlandığına dikkat çeken Kubilay, bu hamlenin altında yatan olası nedenlerden birini şu sözlerle anlattı:
Böylece Türk Telekom'un ana hissedarı konumundaki 3 büyük bankanın aktiflerinde yeni krediler verilebilmesi için alan açıldı. Yani bir süredir kamu bankaları üzerinden iteklenmeye çalışılan, Kredi Garanti Fonu (KGF) ile özel bankaların da katılımının sağlandığı kredi finansmanlı büyüme modelinde, yeterince destek alınamayan özel bankaların kredi artışı yapmaları için örtülü destek sağlanmış oldu.”
“Buna ek olarak yaklaşık 5 yıl sonraki devir sürecindeki ihtilafları da, muhtemelen TVF kendi çıkarlarından feragat ederek, çözülmüş oldu” diyen Kubilay, belirlenen 1 milyar 650 milyon dolarlık değerlemeye ilişkin şunları söyledi:
“TVF ile LYY arasındaki fiyat pazarlığının nasıl yapıldığı ise belirsiz. Türk Telekom'un yüzde 55'lik hissesinin piyasa değeri yaklaşık 1,3 milyar dolar. Toplu hisse devirlerinde bir miktar prim ödenmesi olağan, ancak devlete zaten devri gerçekleşecek ve bankaların hiç istemediği bir kurumun alımı yapılırken bu ödeme pek anlaşılabilir değil.”
Bir diğer şaşırtıcı noktanın ise 4 yıl önce OTAŞ iflas etmesine rağmen, devrin hızlı bir şekilde şu anda gerçekleşmesi olduğuna işaret eden Kubilay, “Bir ihtimal iktidar değişikliği öncesi tamamlamak istediler. Bu gecikmeli devir Türk Telekom'un geleceğini belirginleştirmek veya gerekli yatırımlar için finansman desteğini sağlamak için gerçekleştiği iddiasını çürütüyor” dedi.
Zaten TVF'nin de güçlü bir sermaye yapısı olmadığı için dış finansman arayışının sürdüğünü hatırlatan Kubilay, “Türk Telekom'un finansal borçları da örtülü olarak büyük ölçüde kamuya aktarılmış oldu” dedi.
Suudi ortaklı Lübnanlı Hariri ailesine ait OTAŞ, özelleştirme için kullandığı kredileri ödemeyerek Türkiye'den çekildi ve alacaklı 32 bankanın kurduğu Levent Yapılandırma Yönetimi A.Ş. (LYY) şirketine Türk Telekom'daki yüzde 55’lik hissesini 2018 yılında devretti.
LYY'de Akbank'ın yüzde 35.6, Garanti Bankası'nın yüzde 22,1, İş Bankası'nın yüzde 11,6, Yapı Kredi'nin yüzde 4,9, Vakıfbank'ın yüzde 4,3, Halkbank'ın yüzde 3,7, Denizbank'ın yüzde 2,6 ve TSKB'nin yüzde 1,6 hissesi bulunuyordu.
Kalan yüzde 15,3'lük hisse de OTAŞ'a kredi veren diğer bankalara aitti.
Son durumda, Türk Telekom'un yüzde 60'lık hissesi TVF'nin, yüzde 25'lik hissesi Hazine'nin oldu. Kalan yüzde 15'lik hisse ise Borsa İstanbul'da işlem görüyor.
Türk Telekom'un finansal yapısının bozulmasında, döviz kurlarındaki yükselişle birlikte döviz cinsi kredi yükünün artması olmuştu.
2021 sonu itibarıyla Türk Telekom'un toplam borcu 44,1 milyar TL seviyesinde bulunuyor. Şirketin varlıklarının toplam değeri ise 58,3 milyar TL.
Şirketin 2021'de elde ettiği 5,8 milyar TL'lik net kârın yüzde 55'lik kısmı da LYY'nin sahibi bankalara dağıtılacak.
4 yıl sonra borçsuz ve bedelsiz olarak devredilmesi gereken ve 2016'dan bu yana yeni alıcı aranmasına rağmen satılamayan Türk Telekom'un 2022'de neden satın alınmak istendiğine dair sorulara TVF yönetiminden yanıt gelmişti.
Ocak 2022’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, Türk Telekom'da 2026'da bitecek olan imtiyazla ilgili de karmaşık bir durum olduğunu belirten TVF Genel Müdürü Arda Ermut, “Sözleşme yapıldığı ve ihalenin yapıldığı zamandaki hem teknolojik şartlar hem de hukuki şartlarla şu andakiler aynı değil. Mesela, atıyorum, bir anten ya da vericiyle ilgili bir tanımlama yapılmış, o zaman o verici tamamen bir binayı içeriyormuş, şimdi küçük bir kutuya dönüşmüş. Bunun altındaki gayrimenkul ve o verici, bunların değerlemesi, bunların hepsi ayrı bir duruma dönüşmüş. Yarın, dolayısıyla tabiri caizse bir ayrım olması gerektiğinde kimde, neyin kalacağı ve bununla ilgili ciddi bir hukuki savaş vermek durumunda kalacağı, tarafların bir durumu ortaya çıkma riski vardı. Dolayısıyla, şirketin de bundan doğan, takdir edersiniz, çok kötü etkilenme ihtimali var 2026 geldiği zaman” demişti.
Ermut'un işaret ettiği bir diğer gerekçe ise, bankaların az süre kalması nedeniyle ihtiyaç duyulan altyapı yatırımlarını yapmak istememesi olmuştu.
Ermut şu ifadeleri kullanmıştı:
“Türk Telekom'un özellikle fiber altyapıdaki dominant pozisyonu nedeniyle orada hâkim bir durum var ve bankalar sizin de belirttiğiniz gibi 2026’da imtiyazın bir kısmı, faaliyetlerin önemli bir kısmını içeren bu imtiyaz biteceği için de kendi bakış açıları açısından bu yatırımı yapmayı mantıklı bulmadıkları için devamlı telekom sektöründe aslında o hepimizin eleştiri ya da şikâyet etmek durumunda kaldığı, internet yavaşlığı olsun, diğer konular olsun, durumu ortaya çıkıyor.”