İş güvenliğinin, işçiler açısından can yakıcı sorun olduğu belirtilen raporda, "Eril çalışma ortamı ve eril baskı bu alanı, kadın işçiler açısından daha da can yakıcı hale getiriyor" denildi. Açıklanan raporda, kadın işçilerin en çok iş cinayeti sebebiyle hayatını kaybettiği işkolunun tarım olduğu belirtilirken, "Her türlü haktan yoksun bir biçimde çalışan tarım işçisi kadınlar her gün ölümle yüz yüze kalıyor" denildi. Ölen kadın işçilerin, yüzde 90’ından fazlasının sendikasız olduğu, yüzde 75’inin ise kayıt dışı çalıştığı belirtilen açıklamada, "Kadın
iş cinayetlerindeki kayıt dışı ve örgütlülük oranı asıl olarak
Türkiye’de kadın emeğinin geldiği noktayı anlatmaya fazlasıyla yetiyor" diye ifade edildi. Ayrıca raporda, kadın işçilerin iş kazası geçirme rakamlarının her
yıl daha da arttığı vurgulanırken, bu konuda herhangi bir önlem
alınmadığı da belirtildi. Raporun sonunda, 12 maddelik talepler de sıralandı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporu şu şekilde: "İşçi sağlığı ve iş güvenliği bugün bütün işçiler açısından en can
yakıcı sorunlardan biri olmasına karşın eril çalışma ortamı ve eril
baskı bu alanı, kadın işçiler açısından daha da can yakıcı hale
getiriyor. 2017’de hayatını kaybeden 2006 işçiden 116’sı kadın işçiydi.
Kadınlar tarlaya çalışmaya gitmek üzere istiflendikleri kasalarda
geçirdikleri trafik kazasında, ev işçisi olduğu evin camını silerken
düşerek, bir aracın altında ezilerek ya da işyerini basan bir erkek
tarafından vurularak yaşamını yitirdi. RAKAMLARIN SÖYLEYEMEDİĞİ Kadın işçilerin en çok iş cinayeti sebebiyle hayatını kaybettiği
işkolu kayıt dışı çalışmanın en yüksek olduğu ve bir yanıyla da tarımın
ev işlerinin uzantısı sayılan sektör olan tarım/orman oldu. Tarım, aynı
zamanda güvencesiz çalışma koşullarıyla da dikkat çeken bir sektör.
Kayıtlı kadın istihdamındaki en ağırlıklı sektör hizmet sektörü iken en
çok ölümün tarımda yaşanması bu sektörde çalışan kadınların ne denli
kötü çalışma koşullarında çalıştıklarını göstermesi bakımından çarpıcı
bir gerçeği ortaya koyuyor. Her türlü haktan yoksun bir biçimde çalışan
tarım işçisi kadınlar her gün ölümle yüz yüze kalıyor. Uzun çalışma
saatleri ve kayıt dışı çalışma oranlarının yüksek olduğu
konaklamaeğlence işkolu da en fazla kadın iş cinayetinin yaşandığı
ikinci işkolu. Ölen kadın işçilerle ilgili en çarpıcı verilerden birisi yüzde
90’ından fazlasının sendikasız olması, yüzde 75’inin ise kayıt dışı
çalışması. Kadın iş cinayetlerindeki kayıt dışı ve örgütlülük oranı asıl
olarak Türkiye’de kadın emeğinin geldiği noktayı anlatmaya fazlasıyla
yetiyor. Dahası kayıt dışı ölümlere ulaşmanın güçlüğü göz önüne
alındığında hem kadın işçi ölümlerinin sayısının hem de ölümlerdeki
kayıt dışı oranının çok daha yüksek olması mümkündür. İnşaat ve maden gibi iş cinayeti oranlarının en yüksek olduğu
sektörlerde hiç kadın çalıştırılmaması, dahası kadın istihdamının
merdiven altı alanlarda yoğunlaşması kadın iş cinayeti verilerinin
görece daha düşük görülmesinin sebebidir. SGK işçi ölümlerini sosyal güvenlik kaydı olan işçiler üzerinden
tutmaktadır. Oysaki İSİG Meclisi olarak yalnızca kayıtlı işçilerin değil
kayıt dışı işçilerin de iş cinayeti bilgilerini tutuyoruz. SGK bir
yandan kayıt dışı istihdam verilerini sunarken, diğer yandan konu iş
kazaları, meslek hastalıkları ve ölümlü iş kazaları olunca kayıt dışı
istihdamı görmezden geliyor. SGK verileri, kadın işçilerin yaşadığı iş kazası ve iş cinayeti
verileri bakımından hayli eksik olmasına rağmen 2016 yılında 44 bin 953
kadının iş kazası kaydı kayda geçirilmiştir. Eksik verilerle dahi kadın
iş kazasına uğrama oranının ne denli yüksek olduğu gerçeği ortaya
çıkmaktadır. Kadın işçilerin iş kazası geçirme rakamları her yıl daha da
artmaktadır, buna yönelik hiçbir önlem alınmamakta ve kadın
istihdamının yoğun olduğu alanlar halihazırda sorunlu işleyen denetimin
tamamen uzağında kalmaktadır. Özellikle mevsimlik tarım işçileri SGK verilerinde yer almamaktadır.
Ücretsiz aile işçiliği, ev eksenli üretim, gündelikçilik, bakıcılık gibi
kadın istihdamının yoğun olduğu alanlar da yine verilerde yer
verilmeyen kayıt dışı çalıştırma biçimleridir. Devletin, kadınlar
açısından en çok iş kazasının yaşandığı sektörleri,verilerin dışında
tutması ise kadın emekçilerin emeklerinin “görünmez”liğini bilinçli bir
politika ile hepten derinleştiriliyor. Türkiye’de meslek hastalığı tanısı koyma ve meslek hastalıklarının
kaydının tutulması başlı başına sorunlu bir alandır. 2016 yılında
yalnızca 568 erkek işçi meslek hastalığı kaydı tutulurken bu rakam kadın
işçiler söz konusu olunca daha da düşmüş, yalnızca 29 kadının meslek
hastalığı kaydı yer almıştır. Bu kayıtların tutulmasında/tutulmamasında
esas olan yine kadın emeğinin kayıt dışı alanlarda ve küçük ölçekli
işyerlerinde yoğunlaşmasıdır. Dahası kadınlar işçiler, meslek hastalığı
tanısı konulurken yaşadıkları sağlık problemlerin iş dışındaki
sebeplerden ötürü de yaşanmış olma ihtimali gözetilerek meslek hastalığı
tanısı konulmamasıyla da yüz yüze kalmaktadır. Kadın işçilerin erkek
işçilere oranla çok daha fazla yüz yüze kaldıkları depresyon ve stres
ise meslek hastalıkları arasında dahi yer almamaktadır. GÜVENCESİZLKİK SUSMAYA, SUSMAK ÖLÜME GÖTÜRÜYOR İş kazaları ve meslek hastalıkları rakamlarının yüksekliğinin en
önemli sebebi, kadın istihdamının genel olarak ucuz, geçici ve
niteliksiz işlerde yoğunlaşmasıdır. Kadınların işgücüne katılımlarının
neredeyse yarısının kayıt dışı olması ise iş kazalarını ve meslek
hastalıklarını doğrudan arttıran sebeplerin başında geliyor. Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların istihdama katılımları
başlı başına sorunlu bir alandır. Ancak 3 kadından biri istihdama
katılabilirken, 4 kadından biri ücretsiz aile işçisi olarak
çalışmaktadır.İstihdam edildiklerinde de geçici ve güvencesiz işlere
mahkum edilen kadın işçilerin neredeyse yarısı kayıt dışı
çalıştırılmaktadır. Bu durum, kadın işçileri daha baştan eşitsiz bir
konuma sürüklemekte, güvencesiz istihdamın yanı sıra en temel sağlık,
emeklilik gibi haklardan mahrum kalmalarına neden olmaktadır. Bu
istihdam biçimi ile kadın iş kazası sayılarının ve meslek
hastalıklarının çok yüksek olması kaçınılmaz bir gerçektir. Ev içindeki ücretsiz emeği görünmez olan kadınların çalıştığı ücretli
iş ikincil ya da ek gelir getiren iş şeklinde görülüyor. Ücretli bir
işte çalışan kadınların ise yarısından fazlası güvencesiz ve kötü
koşullarda çalışıyor. Erkek işçilere göre daha az ücret alıyor, daha
güvencesiz koşullarda çalıştırılıyor ve kadın olduğu için ayrımcılığa
uğruyor. Kadınlar için meslek hastalıklarına, iş kazalarına ve iş
cinayetlerine davetiye çıkaran koşullardan birisi de fazla çalışma.
Kadın işçilerin üçte biri yasal sınır olan 45 saatin üzerinde çalışıyor. 2017’de gerçekleşen kadın iş cinayetlerinin yarısından fazlası trafik
kazaları sebebiyle yaşandı. Trafik kazalarında hayatını kaybeden kadın
işçilerin ağırlıklı bir kısmı kamyon kasalarında tarlalarda çalışmak
üzere götürülen kadın işçilerken, işlerine ulaşmaya çalışan,
sendikalarının 8 Mart etkinliğine katılmak üzere yola çıkan kadınlar da
trafik kazalarında yaşamını yitirdi. Kadın iş cinayetleri ile ilgili bir
başka çarpıcı veri ise kadına yönelik şiddetin işyerlerine bu denli
nüfus etmesi, dahası ölen kadın işçilerden 7’sinin işyerinde ve bir
erkek tarafından katledilerek ölmesidir. KADIN İŞÇİYE ÖZGÜ SAĞLIK RİSKLERİ Kadın işçilerin sağlığı; çalışma yaşamındaki eşitsiz durumları ve
kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen ücretsiz ev
içi emeği göz önüne alınarak değerlendirilmesi gereken özgün bir
alandır. Kadın işçilerin sağlığını direk etkileyen bu özgün koşullara bir de
kadınların yoğun olarak çalıştırıldığı çalışma alanlarının kendine has
koşu koşulları eklenince kadın işçilere özgü pek çok sağlık riskini
saymak gerekiyor. Kadın işçilerin sağlıklarını doğrudan etkileyen ve
daha ziyade kadın işçilerin maruz kaldığı risklerin başında işyerinde
ayrımcılık, cinsel taciz, mobbing ve şiddet geliyor. Kadınların erkek
işçilere kıyasla çok daha fazla maruz kaldıkları bu riskler, iş kazaları
ve meslek hastalıklarına, kadın işçilerin sağlıklarının olumsuz yönde
etkilenmesine doğrudan etki ediyor. Depresyon, stres gibi sık görülen
hastalıklara kadın işçilerde daha fazla rastlanıyor. Dünya Sağlık
Örgütü’nün geleceğe yönelik öngörülerine göre; 2020’de depresyon,
kadınlar ve gelişmekte olan toplumlarda başta gelen yeti yitimine yol
açan hastalık olacak. İşyerinin erkek ergonomisi gözetilerek donatılmış olması, işyerindeki
bütün alet ve araçların bu esasa uygun konumlandırılmış olması da kadın
işçinin sağlığını olumsuz yönde etkileyen başka bir faktör. Kadınların
en temel sağlık sorunlarının dahi görünmediği bir zeminde kadınların
kadın olmaktan kaynaklı sorun ve ihtiyaçları görmezden geliniyor. Kadınlar, en fazla kadın istihdamının olduğu tekstil atölyelerinde
tüberküloz ve astımla; mevsimlik tarım çalışmasında ise enfeksiyon, bel
ve boyun fıtığı, kanser ve ölümlü iş kazası ile yüz yüze kalıyor. Steril
olmayan ortamların kadın işçinin sağlığına etkisi, erkeklere oranla çok
daha fazla. Ancak kadın emeğinin görünmediği gibi kadına özgü bu sağlık
risklerinin hemen hiçbiri de istatistiklerde, önlemlerde ya da
denetimlerde görünmüyor. ÇİFTE MESAİ DEMEK ÇİFTE RİSK DEMEK Kadın işçilerin sağlığını en olumsuz yönde etkileyen faktörlerin
başlıcalarından biri de kadın işçilerin mesaisinin iş ile sınırlı
kalmamasıdır. Ev içinde kadına yüklenen diğer sorumluluklar yüzünden
çift mesai yapmak durumunda kalmanın kadın işçilerin sağlığı üzerine en
önemli etkileri; ruhsal tükenmişlik, kronik stres, kaygı bozuklukları,
kalpdamar hastalıkları, kasiskelet sistemi sorunları ve kronik
yorgunluktur.Kadın istihdamının yoğunlaştığı özellikle hizmet ve tarım
sektöründeki işler emek yoğun ve kadının ev işleriyle paralel işlerdir.
Dahası bu işlerin mesaisinin hem evde hem de işte tekrar ediyor oluşu
kadın işçilerin sağlığının bozulması için çifte risk oluşturmaktadır. TÜİK Araştırması çalışmayan kadınların günün 5 saat 43 dakikasını,
çalışan kadınların ise 4 saat 19 dakikasını ev işleri için harcadığını
göstermektedir. Ama bunun ötesinde evde ücretsiz yapmış oldukları bu
işler, kadın işçilerin karşı karşıya kaldığı riskleri ve
hastalıklarıartırıyor. Evde ve işyerinde emeği görünmeyen kadın işçinin
çifte mesaisinin, sağlığının ve güvenliğinin de görünmez olması hiç
şaşırtıcı olmuyor. KADIN EMEĞİNE YÖNELİK POLİTİKALAR İŞ KAZALARINI VE MESLEK HASTALIKLARINI BESLİYOR Devletin kadın istihdamını arttırmaya yönelik girişimleri daha ziyade kriz dönemlerine özgü 'girişimciliği destekleme' politikaları
üzerinden şekilleniyor. Bunun dışında kalan kadın istihdamının yalnızca
kadınların istihdama dahil oluşunu hedefleyen bir devlet politikası
üzerinden yürümekte, dahası kadın istihdamının güvenceli olmasını da
amaçlamadığı için kadın işçilerin çalışma koşulları giderek daha da
kötüleşmektedir. Bu durumda kadın istihdamındaki görece artış, kadın
işçilerin daha sağlıksız koşullarda çalışmasına ve iş kazalarına direk
zemin hazırlıyor. Kadınlara aile sorumlulukları, çocuk bakım
yükümlülükleri gibi kadın sorumluluğu olarak görülen işlerin gerekçe
gösterilmesiyle dayatılan esnek çalışma formları dayatılıyor. Dahası son dönemdeki istihdam politikalarında ucuz ve güvencesiz
işlerin belkemiği olarak kullanılan kadın emeğinin stajyer, kursiyer,
çırak gibi yeni eğreti çalışma biçimleri için de ucuz ve güvencesiz emek
konumunda olması, kadın işçilerin sağlığı ve güvenliğini doğrudan
olumsuz bir biçimde etkiliyor. İŞKUR'un yürüttüğü Toplum Yararına
Programlar kapsamında çalışan kadınlar traktör kasalarında iş alanlarına
taşınmakta, hiçbir hak talep etmeden ve koruyucu güvenlik önlemi
almadan çalışmaya zorlanmakta, bunun karşılığında 'işçi' statüsünde
dahi sayılmamaktadır. Bu şekilde özel sektörde kadın emeğine dayatılan
sömürü, meslek hastalığı ve iş kazası riski bizzat devlet tarafından da
yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın görevi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na uyulup
uyulmadığını denetlemek iken, kendine bağlı bir kurumun bu şekilde bir
skandala imza atması Türkiye'deki durumun vahametini gözler önüne
seriyor. Bunun yanı sıra kadınların daha ziyade doğum ve annelik halleri ile
ilgili düzenlemeler yapan yasalarda kadın işçilere özgü diye tarif
edebileceğimiz 'Kadınların çalışma yaşamında korunması', 'Kadınların gece, yeraltında, ağır ve tehlikeli işlerde vb. çalışmasının yasaklanması' gibi
önlemlerin temel mantığı kadın işçinin korunmasından ziyade kadının
doğurganlığı ve anneliğinin korunması üzerinden kurulmaktadır. İşçi
sağlığı ve iş güvenliği mevzuatında bile kendilerine yer bulamayan kadın
işçiler ev işçisi ise İş Kanunu’na göre işçi bile sayılmıyor üstelik!
Ücretsiz ev işçiliği ise bu anlayış ve düzenlemenin tümden dışında. Diğer yandan kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı alanlar denetimden
ve kayıt dışı çalışma ile mücadele politikalarından uzak. Örneğin en
çok iş cinayetinin yaşandığı tarım sektöründe çalışan işçiler için
yapılacak bir yasal düzenleme ile yapısal olmasa da kısmi bir iyileşme
sağlanacakken bu tercih edilmemektedir.İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasası’nda az tehlikeli sınıfta 50’nin altında çalışanı olan işletmeler
ile kamu kurumlarında sürekli iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi
bulundurma zorunluluğu maddesinin 2020’ye kadar ertelenmesi de yine en
çok kadın işçilerin sağlığı bakımından olumsuzluk doğuracaktır. Kadın
istihdamının daha ziyade küçük işletmelerde yoğunlaşması ve işyerlerinde
işçi sağlığını korumaya dönük maddenin sürekli ertelenmesi iş kazası ve
meslek hastalıklarını daha da artıracaktır. SENDİKALAR NE YAPIYOR Kadınlarda sendikalaşma oranının düşük olması da kadın emeğini daha
da korunmasız kılan ve meslek hastalığı ve iş cinayetlerine kurban
gitmesini etkileyen başka bir faktör. 2018 Ocak ayı verilerine göre
yüzde 8 olan kadın sendikalaşma oranı gerçekte yüzde 6’dır. Genel
sendikalaşma oranı bile oldukça düşükken kadın işçilerin sendikalaşma
oranları erkek işçilere oranla çok daha düşük. Kadın istihdamının kayıt
dışı ve küçük işletmelerde yoğunlaşması, toplumsal cinsiyet ayrımına
dayalı rol ve sorumluluklar ile sendikalarda erkek egemen politikaların
varlığı kadınların sendikalara katılımını engellemektedir. Diğer yandan kadın işçiler devlet tarafından görülmediği gibi
sendikalar tarafından da işçi sağlığı ve iş güvenliğinin özel olarak
önlem alınması gereken bir kitlesi olarak görülmüyor ne yazık ki;
sendikalarda kadın işçinin sağlığı ve güvenliğine özgü politikalar
oluşturulmuyor. Kadınların istihdam edildikleri sektörlerin hem kayıt
dışı istihdamın, hem de sendikalaşma oranlarının en düşük olduğu
sektörler olmasına bir de sendikaların da bu alana ilişkin aktif bir
politikasının olmaması eklenince kadın işçilerin sağlığı ve güvenliği
tamamen korunmasız bir alana terkediliyor. Taleplerimiz 1. Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmelidir. 2. Kadın işlerinin ‘tehlikesiz ve basit’ olduğu ön yargısı yıkılmalıdır. 3. Yeniden üretim atölyelerine dönüşen evler ve iş yerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmelidir. 4. Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek
örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği
politikalarının toplumsal cinsiyet açısından düzenlenmelidir. 5. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından,
işyerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işlerin ve
bu işlerde çalışan kadınlarda rastlanan ortak sağlık sorunları ve
riskleri rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalıdır. 6. Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskler saptanmalıdır. 7. İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı başvuru masası oluşturulmalıdır. 8. Emek ve meslek örgütleri kadın işçi sağlığı konusunda sektörlerine göre veri toplamalı ve raporlandırmalıdır. 9. Tüm çalışma alanlarında kadınların örgütlenmesi ve birleşik mücadelesi gereklidir. 10. Kadınlar çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve
üstlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı
bir meslek hastalığı tanımı getirilmelidir. 11. Ücretli ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı/ erken emeklilik uygulamaları getirilmelidir. 12. Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalıdır." https://odatv.com/yalnizerkeklerdegilpatronlardaolduruyor07031830.html