Home
21 Ağustos 2024 ( 13 izlenme )
Reklamlar

'Zafer'den 20 yıl sonra da 200 milyon Euro uçacak...'


Bugünlerde hepimizin belki de en çok kullandığı kavram: Enflasyon… Peki ne oldu da enflasyon, hayat pahalılığı ve makro ekonomik göstergelerde ciddi bozulmalar ortaya çıktı? Ülke nasıl cephanesiz kaldı? BDDK. E. Bankalar Yeminli Murakıbı, MASAK E. Başkan Yardımcısı Dr. Ramazan Başak’a sordum.


1 Bozulma nasıl başladı?

İnsan hakları, demokratikleşme, Avrupa Birliği ve 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar) ile mücadele gibi temel argümanlarla yola çıkan AKP, 2000’li yılların sonuna doğru bu politikalardan sapma eğilimi göstermeye başladı ve partinin üst düzey bir yöneticisi bu argümanları savunan, o ana kadar kendilerini destekleyen paydaşları ile yollarını ayıracakları mesajını verdi. Önemli bir makas değişikliği anlamına gelen bu değişimle birlikte sorunlar da hızla artmaya başladı.

Dr. Ramazan Başak

2 Küçük bir azınlık dışında toplumun her kesimini derinden etkileyen enflasyon ve hayat pahalılığının ekonomik ve siyasi nedenlerini tarihsel sürece göre değerlendirelim isterim. Burada önce ülke rezervlerinin tüketilmesi ve savaşta cephanesiz kalınmasını başa koyabilir miyiz?

Reel sektörün döviz kredisi kullanabilmesi geçmişte çoğunlukla ihracat ve yurtdışı müteahhitlik hizmetleri gibi döviz kazandırıcı işlemlerin varlığına bağlıyken, özellikle 2009’da Türk Parasının Kıymetini Koruma hakkındaki 32 sayılı kararda değişiklik yapıldı ve şartlar gevşetildi. Reel sektörün bankacılık sektörü kanalıyla döviz ve dövize endeksli kredilere erişimi kolaylaştırıldı. Bu yanlış düzenlemeye bağlı olarak 2009’da 66.723 milyon dolar olan reel sektörün döviz pozisyon açığı hızla artarak Ağustos 2016 itibariyle 210.5 milyar dolara yükseldi denildi.  Makas değişikliğine bağlı olarak kurlarda yaşanan artışlar sonrasında reel sektörün çok ciddi açık pozisyon zararları yazmak zorunda kaldığı, ifade edildi. Sektörün taşıdığı açık pozisyon yaklaşık 211 milyar dolardan Aralık 2023 itibari ile 82 milyar dolara geriledi. Kurlarda yaşanan stabilizasyon sonucu sektör son aylarda tekrar açık pozisyona yöneldi, şu an sektörün açık pozisyonu 115 milyar dolar. İşte kamuoyunda çokça tartışılan 128 milyar dolarlık rezervin önemli bir bölümü reel sektörün ölçüsüz bir biçimde aldığı açık pozisyonların kapatılmasında kullanıldı. Bu konuda sorulması gereken doğru soru, hangi firmaya, hangi kurdan ve ne kadar satış yapıldığıdır. Kamuoyunda çok tartışılmayan, daha doğrusu çok da bilinmeyen bu hatalı karar sonucunda rezervlerin önemli bir bölümü tüketildi, birçok firmanın iflasına veya zora girmesine neden olundu ve deyim yerindeyse enflasyon ve kurlarla yapılan savaşta cephanesiz kalındı.

3 Bugün yaşanılan enflasyon ve hayat pahalılığının nedenleri arasında uzun yıllardır uygulanan rasyonaliteden kopmuş tarım politikalarının da payı var mı? 

Elbette. FAO endeksinde Dünya gıda fiyatları yüzde 10 gerilerken bizde yüzde 72 arttı. Etkin bir üretim planlaması yapılamaması, teşviklerin yetersiz oluşu, girdi maliyetlerinin ölçüsüz bir biçimde artması sonucunda üreticilerin tarımdan hızla uzaklaşması, tarım alanlarının hızla imara açılması gibi nedenler sonucunda ülkemizde tarım ve hayvancılık önemli ölçüde gerilemeye başladı. Tüm bu yanlışlıklar sonrasında birçok tarımsal ürünün fiyatı normalin çok üzerinde arttı, birçok ürün de ithal edilmek durumunda kaldı. Bu süreç giderek artmaya devam ediyor.

4 Üst üste eylemler yapılıyor. Çiftçi isyan ediyor, ürünü tarlada bırakıyor. Bir yandan da insanlar aç. Garip bir durum değil mi?

Ürünün üreticiden tüketiciye ulaştırıldığı ana kadar fiyatının anormal biçimde katlanması yıllardır görülen ancak çözülemeyen önemli bir sorun. Örneğin 1.8 TL.’ye satılamadığı için tarlalarda kalan tonlarca domates pazarda 12.5 – 50 TL arasında satılıyorBu başarısızlıklar ve yanlışlar da maalesef enflasyon ve hayat pahalılığının en önemli nedenleri arasında.

5 Sadece ekonomik programlar düzlüğe çıkmak için yeterli değil… Ancak, Türkiye son yıllarda maalesef koşar adımlarla hukuk devleti ve demokrasiden uzaklaşıyor. Nasıl düzelecek o halde?

Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin uluslararası partnerlerinden biri olan Dünya Adalet Projesi 2012’den bu yana ülkelerin uygulamada hukukun üstünlüğüne ne ölçüde bağlı olduklarını gösteren Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ni üretiyor. Raporun 2023 sonuçlarında, Türkiye’nin ne yazık ki hukukun üstünlüğü konusunda yıllardır hızlı bir şekilde gerilediği görülüyor. 2021’de 117., 2022’de 116. ve 2023’te 142 ülke arasında 117. sırada olan Türkiye hem küresel hem de bölgesel ortalamaların altında kalıyor. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2023 raporuna göre; 68 bin 450 dosyanın karar için beklediği ve Türkiye’nin mahkemede bekleyen 23 bin 400 davayla en yüksek başvuruya sahip ülke olduğu belirtiliyor. Bir de son yıllarda hukuktan uzaklaşma ile milliyetçilik söylemlerinin artışı aynı yönde gelişim gösteriyor.

6 Hayat pahalılığı ve milliyetçi söylem arasında bağ var mı?

İlk derece ve yüksek mahkemelerin temel hak ve özgürlüklerle hukuk ihlallerine ilişkin kararları bu düşünceyi savunan ve yönetimde etkili olan taraflarca şiddetle eleştiriliyor, mahkemeler ve kararı alan yargıçlar adeta tehdit ediliyor ve Anayasa Mahkemesi’nin bile kapatılması gerektiği ifade edilebiliyor. Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı verdiği, ömründe eline hiç silah almamış, Aladağ’dan, Tekirdağ’a, Soma’ya görüşüne ve kimliğine bakmaksızın ezilenlerin, mağdur olanların hiçbir karşılık gözetmeksizin yanlarında durmuş AvukatCan Atalay bile bu kesimlerce vatan haini ilan edildi. Bu davranışların gerçek ve akılcı milliyetçilikle hiçbir ilgisi yoktur. Milliyetçilik ülke menfaatine göre  hareket etmek ve ülkenin gelişimine katkı sunmaktır. Hukukun işlemediği demokrasinin olmadığı, bu tür haksızlık ve yolsuzlukların olduğu ülkelere yabancı yatırımcı gelmez, gelenler de gitmek için fırsat kollar.

7 Yolsuzluk ve israf yoksullaşmamızın yolunu nasıl açtı?

Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International); 1995’ten bu yana her yıl yayımladığı Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçlarına göre Türkiye 2023’te 180 ülke arasında 115. sıraya geriledi. Kamu kaynaklarının israfı konusunda da sicilimiz son derece bozuk. Gerek lüks ve şatafata varan harcamalar, gerekse de YapİşletDevret (YİD) ve Gelir Garantili Projeler ülke kaynaklarının heba edildiği mekanizmalara dönüştü. İnilmeyen havalimanlarına, geçilmeyen yol ve köprülere, gidilmeyen hastanelere verilen garantiler tam bir kara delik misali ülke kaynaklarını yok ediyor. Bu konuda en çok verilen örnek Kütahya Zafer Havalimanı 2012’de 50 milyon Euro maliyetle hizmete açıldı. YİD modeli ile yapıldı ve projeye 2044 yılına kadar yolcu garantisi verildi. 2023’te bu havalimanı için verilen yolcu garanti sayısı 1 milyon 317 bin 733 olmasına karşın havalimanını sadece 43 bin 200 yolcu kullanmıştır. Keza 2024 yılının ilk yedi ayı için verilen yolcu garantisi 769 bin olup geçen yolcu sayısı sadece 19 bindir. Önceki yıllarda çoğunlukla olduğu gibi sapma oranı yine yüzde 97’nin üstündedir. Eğer müdahale edilmez bu şekilde sapmalarla giderse sadece bu havalimanı için 2044 yılında Hazineden 200 milyon Euro’nun üzerinde bir kaynağın harcanması gerekecek. Bu sadece tek bir havalimanı için ülkenin yaşadığı gelir kaybıdır. Bunun gibi çok yüksek ve hiçbir mantıklı açıklaması olmayan araç, hasta ve yolcu garantilerinin verildiği onlarca proje vardır. Kamu İhale Yasasının 200’ün üzerinde değişmesi ihalelerin belirli gruplara adrese teslim bir şekilde verilmesi de yolsuzluklarla ilgili birçok şaibenin hep gündemde kalmasına neden olmaktadır.    

8 Peki ya dış politikadaki zikzaklar?

Bugün yaşanan hayat pahalılığı ve artan enflasyonun bir nedenidir elbette. Bu yanlışlar sonrası ülkemize başta Suriye, Afganistan, İran, Irak ve Afrika ülkelerinden milyonlarca kişi geldi ve bu göç dalgası ekonomimizde, demografik yapımızda ciddi tahribatlar yaratmaya başladı. İçişleri Bakanının verdiği bilgiye göre, Ağustos 2024 itibari ile ülkemizdeki düzenli göçmen sayısı 4 milyon 437 bin. Kaçak yollardan gelenler de yüzbinlerle ifade ediliyor. 729 bin kişinin adresinde bulunamadığını bizzat sayın Bakanın kendisi ifade etti. Öte yandan milyonlarca Suriyeli’ye Hazine’den milyarlarca lira aktarılırken, Suriye’deki desteklediğimiz binlerce yabancı silahlı güce de yüz milyarlarca lira değerinde araç, gereç, silah ve para yardımı yapılıyor. Alman otomobil devi Volkswagen’in Manisa’da kuracağı ve 4 bin kişiye istihdam sağlayacağı ifade edilen yatırımın Suriye operasyonları nedeniyle iptal edilmesi bile ülke için önemli bir kayıptır. Öte yandan vatandaşlık karşılığında gayrimenkul satışları konutta ve kiralık evlerde fiyat artışlarını teşvik etti, ülke vatandaşlarının konut sahibi olma koşullarını zorlaştırdı. Düzenli, düzensiz ve kaçak yollardan gelenlerin uyuşturucu ve kara para trafiğinin artmasına da neden olduğu düşünülüyor.

9 Suç gelirleriyle mücadele ve bu konudaki zafiyetler... Kısacası kara parayla mücadele edilememesi de hayat pahalılığına neden oldu mu?

Türkiye, 2021 Ekim ayında ikinci defa Gri Liste kapsamına alındı ve Burkina Faso, Cayman Adaları, Güney Sudan, Haiti, , Kamerun, Kenya, Kongo, Senegal, Suriye, Tanzanya, Ürdün, Vietnam, Yemen gibi ülkelerle 3 yıl boyunca Gri Liste kapsamında kaldı. FATF tarafından 2019 yılı sonunda hazırlanan raporda; belirtilen eksikliklerle ilgili gerekli önlemler alınmaz ve ilerleme kaydedilemezse “Pakistan, Moğolistan ve Yemen gibi gri listeye ekleneceği” uyarısı yapıldı. Bu eksiklikleri yerine getirebilecek zaman ve imkâna sahipken maalesef birçok olayda olduğu gibi gerekleri yapılmadı ve ülkemiz ikinci defa bu utanç tablosunda yer almak durumunda bırakıldı. Doğal olarak yaşanan bu sürecin de ülkeye yurtdışından uygun koşullarda kaynak temini ve yatırımlar başta olmak üzere çok olumsuz yansımaları oldu, sonuçta da enflasyon ve hayat pahalılığının artmasına yol açtı.

10 Yaşanan sıkıntıların had safhaya gelmesinde 2021 Ekim ayında uygulamaya konulan NAS politikasının çok önemli bir payı olduğunu biliyoruz. Ancak Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevi devralırken, artık rasyonel politikalara dönmek dışında bir seçeneğin olmadığını ifade etmesiyle yanlışlığı kabul ettiğini varsayabiliriz değil mi?

Tabii ki… NAS politikası sonucu; bugün itibari ile resmi enflasyon yüzde 61’in gerçek enflasyon ise yüzde 100’lerin üzerine çıktı, TL/ Dolar kuru 34 ve TL/EURO kuru ise 37 sınırına yaklaştı, kontrolsüz ve denetimsizlik sonucu tabir yerindeyse iğneden ipliğe her şeyin fiyatı astronomik olarak arttı,  maliyetlerin ve sonrasında konut fiyatlarının artışıyla dar ve orta gelirliler için ev sahibi olmak hayal haline geldi. Tüm bu gelişmeler yanında gerçeği yansıtmayan TÜİK verilerine bakılarak ücret ve maaşlarda yapılan yetersiz artışlar, toplumun çok büyük bir bölümünün hayat pahalılığı ve enflasyon altında daha da yoksullaşmasına neden oldu.

Sözcü

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

AKP yöneticisi Şamil Tayyar, Bakan Nebati'nin metin yazarıyla ilgili tweetini sildi! Üniversitede taciz iddialarını haberleştiren gazeteciye hapis cezası Merkez Bankası’nın net rezervleri geçen yılın da altına indi: 2002’den beri en düşük seviye! Merkez'in korktuğu başına geldi