Adana Mersin arasında bir süre öncesine kadar irili ufaklı 100 kadar fabrikada 10 binlerce işçi istihdam ediliyordu. Bugün 97 fabrika kapanmış durumda, 10 binlerce kişi işsiz
Fotoğraflar: Yağız Alp Tekin
Verimli Çukurova havzasının Adana Mersin karayolunun üzerinde kısa bir süre öncesine kadar çeşitli büyüklükte 100 kadar fabrika vardı. Kâğıttan peçeteye, yumurtadan pilice kadar çeşitli alanlarda üretim yapan bu işletmelerde 10 binlerce işçi istihdam ediliyordu. Son on yılda bu işletmeler birer birer kapanmaya başladı. Bugün100 fabrikanın 97’si kapanmış durumda. 10 binlerce işçi işsiz kalırken aileleriyle birlikte yoksulluğa mahkûm edilmiş durumda.
Biz de bölgenin mağdurlarından, işsizliğin, yoksulluğun girdabındaki Zeytinli’de yurttaşla konuştuk.
Çelik’in köylüleri AKP’den dertli
Zeytinli, AKP iktidarı dönemindeki yoksullaşma ve geriye gidişin, hayatın her alanına yansıdığı yüzlerce köyden bölgeden biri. Adana Mersin yolu üzerindeki fabrikalar mevkiinde bulunan köy, aynı zamanda AB Bakanı Ömer Çelik’n köyü.
Çocukların, kirli sularla oynadığı, her yerde sineklerin uçuştuğu köyün meydanına vardığımda, kadınlar bir çardağın altında çay içip sohbet ediyor. Yanlarına yaklaştığımda emlakçı olup olmadığımı soruyorlar zira onların bugünlerde gündeminde evlerini satıp gitmek var. Çünkü bulundukları bölgede, fabrikaların kapanmış olması nedeniyle hemen herkes işsiz, geçinemiyor. Kapanan fabrikalar nedeniyle yurttaş işsiz kalmış. Tarlada da her zaman iş olmadığı için, günlerinin büyük bir kısmını oturup bekleyerek geçiriyorlar.
Çocuklar sık sık hastalanıyor
Ama onların öncelikli sıkıntıları, çocukları. Yanlarına oturup konuştuğum kadınlar, köyde altyapı sorunlarından kaynaklanan hijyensiz koşullar nedeniyle çocukların sık sık hasta olduğuna dikkat çekiyor. En yakın hastane 20 kilometre ötede olduğu için, arabası olmayan acil durumlarda çaresizce ambulansın gelmesini bekliyorlar. Anlattıklarına göre ambulansın bölgeye ulaşması kimi zaman 1 saati buluyor.
Çocuklarının hiçbir ihtiyacını karşılayamadıklarını ifade eden kadınlar, “çocuklarımıza ayakkabı alamıyoruz. Eskiden ayda bir alanlar bile şimdi yılda bir ayakkabı alıyor. Evde eskiden ayda 1 kere et yapıyorsak şimdi 3 ayda bir yapıyoruz” diyorlar.
Ama bu kadarla sınırlı değil. Herkesin ayrı bir alanda, ayrı bir derdi var. 9 çocuğu olan Sabiha Demirel bugüne kadar devletten aldığı dulluk maaşının, 31 yaşındaki oğlu sigortalı olarak çalışmaya başladığı için kesildiğini söylüyor. “Ben 9 çocukla nasıl hayatla başa çıkayım” diye sorun Demirel, geleceğe dair korkuları olduğunu ifade ediyor.
Yolumuzda durak bile yok
24 yaşındaki Gülcan Çay, onun hayatını en çok zorlayan sorunların başında sabah işe gidip akşam eve dönerken yolda otobüs beklediği sırada yaşadığı taciz olayları olduğunu söylüyor, “Buraya yakın bir durak olmadığı için anayolda epey yürümek zorunda kalıyoruz. Yol boyunca da arabalar kornaya basıyor, tabii ki rahatsız oluyoruz. Bir durak koymaya bile kimse tenezzül etmiyor” diye konuşuyor.
Kadınlar, altyapı, ulaşım ve sağlık hizmetlerinde yaşadıkları sorunlara hiçbir çözüm getirilmediği gibi, her geçen gün daha kötüye gittiğini ifade ediyorlar.
Fabrikalar mevkiinde AB Bakanı Ömer Çelik’in köyündeyiz. Emlakçı olup olmadığımı soruyorlar, zira gündemlerinde evlerini satıp gitmek var. Çünkü bölgede fabrikaların kapanmış olması nedeniyle hemen herkes işsiz ve geçinemiyor
Ardından Hasan Koç adlı yurttaş geliyor yanımıza. O, “Bir fakirin ekonomisi demek cebi demek. Bundan 10 yıl önce tarlada çalışan bir insanın yevmiyesi 28 liraydı ama o zaman küçük tüp 18 liraydı. Şu anda tarlada çalışan insanın yevmiyesi 50 lira küçük tüp 96 lira. İşte ekonomi budur. Bir elektrik faturası eskiden 60 70 lirayı geçmiyordu, elektrik idaresinin özelleştirilmesi ile şimdi gelen fatura 250’den aşağı değil. Biz bu şartlarda nasıl ayakta kalalım?” sorusunu yöneltiyor. Ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Eskiden bu köyün de içinde bulunduğu Adana Mersin karayolu, fabrika alanıydı. Şimdi neredeyse hepsi kapandı, herkes işsiz kaldı. Sadece Bossa’da çalışan 5 bin kişi vardı. Eskiden pamuk toplayanlar 3 sefer toplardır. Yere dökülen pamuklar bile satılırdı. Çiftçi para kazandığı gibi pamuk toplayanlar da kazanırdı. Şimdi çiftçi pamuk ekmiyor, buğday ekmeye çalışıyor ama onu da ekemiyor. Mazot, gübre derken çiftçi buğdaydan da zarar ediyor. Şu anda çiftçiler faize düşmüş durumda. AKP’yi savunanlar diyor ya ‘her fakirin altında bir araba var’ diye. Evet, doğru söylüyorlar. Fakir insan gidiyor mecburiyetten kendine araba alıyor ama bankaya 50 bin lira kredi borcu var. Aç kalıp o borcu ödüyor.”
İş tehdidiyle oy alıyorlar
Koç, AKP’nin insanlardan baskı ve tehditle oy aldığını iddia ederek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Her köyden ailesi kalabalık olan 5 kişi seçip onlara iş veriyorlar. Seçim zamanı gelip, bu köyden AKP’ye oy çıkmazsa bu kişiler de işinden olacak diye tehdit ediyorlar. İnsanlar baskı altında. Bir çorba makarna, iftar yemeği getirip gidiyorlar. İnsanların sinirleri çok bozuk, en ufak bir şeyde kavga çıkıyor. Aileler de zoraki bir arada duruyor. Evli insanlar, eşleriyle en ufak bir kavga karakolluk olabiliyor. Neden, çünkü insanlar konuşmayı unuttu. Hep kavga ve şiddet var artık.”
Koç, günümüzde çocukların bile borçlu doğduğuna dikkat çekiyor, yetmiyormuş gibi genç yaşlı, yoksul zengin demeden herkese zorla kredi kartı verilerek insanların batağa çekildiğini belirtiyor ve ekliyor: “Eskiden maaşımı aldığımda, artan parayla çeyrek altın alıp birikim yapıyordum. Şimdi nerde, 2 bin lira alıyorum tek bir kuruş kalmıyor. Aksine borçlanıyorum.”
Gülcan Çay, devletin asgari ücrete yaptığı zamma karşılık, faizlerin de enflasyonun da başa çıkılamayacak şekilde yükseldiğini söylüyor: “Fabrikalar kapandığı için bütün gün tarlada çalışıyoruz. Yazın sıcak kışın soğuk. Halimeyken bile tarlaya gidiyoruz. Kayınvalidelerimize, kayınbabalarımıza bakmak için... Cebimize 3 kuruş kalmıyor. Geçen gün çocuğum hastalandı örneğin, 70 lira ücret ödedim eczaneye.”
Çocuklarımız çarpım tablosunu bilmiyor
Eğitim alanında da çocukların geleceği için endişe duyduğu gelişmelerin yaşandığını söyleyen Hasan Koç, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Velileri, çocukları bedava verdikleri kitap defterle kandırıyorlar. Benim çocuğum okuyup bir üniversite kazanamıyor. Kazansa bile iş bulamıyor. Şu anki sistem 4+4+4 değil mi? Peki şu an 4. sınıftaki çocuğu çağırın bakalım, sorun 4 kere 4 kaç eder biliyor mu? Vallahi benim etrafımdakiler bilmiyor. Sistem tamamen yanlış çünkü. Çocuk ne ders işlediğini bile bilmiyor. Zaten öğretmen kalitesi de çok düşük. Eskiden kitabını çantanı kendin alıyordun ama okulda bir düzen vardı, eğitimde bir kalite vardı. Şimdi geriye gidiş var, kalitesizlik var, düzensizlik var.”
https://www.birgun.net/haberdetay/100fabrikanin97sikapandi10binlercekisiissizbakaninkoyluleriherseyisatipgitmekistiyor218649.html